Turuncu hareketler, transhümanizm ve bir manifesto: Yeni çağın şafağında bir uyanış çağrısı
Dışa bağımlı ekonomilerle ayakta kalma devri bitti. Şimdi her ulus, kendi göbeğini kesmek, üretimi kendi topraklarına çekmek, ekonomik ve teknolojik üstünlüğü ele geçirmek zorunda. Bu yarışta geri kalanlar, sadece oyundan düşmekle kalmayacak, belki de tarihin tozlu sayfalarına karışacaklar


Dünya, kökten bir dönüşümün sancılarını çekiyor. Gözümüzün önünde eski paradigmalar yıkılırken, yeni bir dünya düzeni kuruluyor. Bu yeni düzenin şifrelerini çözmek, Türkiye'nin varlığı ve geleceği için hayati önem taşıyor. İç siyasetin kısır çekişmelerine takılıp kalmak, büyük resmi görmemizi engeller. Zira uluslararası arenada dönen dolapları anlama konusunda küresel güçlerin hamlelerini okumadan atılacak her adım, bizi uçuruma sürükler.
Bugün şahit olduğumuz ticaret savaşları, diplomatik dalaşmalar, yalnızca buzdağının görünen yüzü. Perde arkasında, ulus devletlerin kaderini belirleyecek, tarihin akışını değiştirecek bir mücadele var. Bu mücadelenin merkezinde ise ekonomi ve teknoloji yatıyor. Dışa bağımlı ekonomilerle ayakta kalma devri bitti. Şimdi her ulus, kendi göbeğini kesmek, üretimi kendi topraklarına çekmek, ekonomik ve teknolojik üstünlüğü ele geçirmek zorunda. Bu yarışta geri kalanlar, sadece oyundan düşmekle kalmayacak, belki de tarihin tozlu sayfalarına karışacaklar. Tıpkı Sanayi Devrimi'ni ıskalayanlar gibi.
Bu yeni denklemde, Amerika ve Çin arasındaki kapışma, geleceğin nasıl şekilleneceğinin en net göstergesi. Bu iki devin mücadelesi, sadece ekonomik değil, aynı zamanda askeri bir boyut da kazanıyor. Silahlanma yarışı yeniden alevlendi. Ancak bu yarış, 20. yüzyıldakinden çok farklı. Çünkü sahneye yeni bir aktör çıktı: Yapay zeka.

YENİ ÇAĞIN YENİ İNSANLARI
Yapay zeka, sadece savaşın değil, hayatın her alanının kurallarını yeniden yazıyor. Ekonomiden siyasete, hukuktan diplomasiye kadar bildiğimiz her şey kökten değişecek. Bu bir teknoloji devrimi değil, insanlığın yeniden formatlanmasıdır. Bu süreçte, “yeni bir çağın yeni insanları” sahneye çıkacak. Transhümanizm felsefesi, insanın biyolojik sınırlarını aşmayı, makineyle bütünleşmeyi, hatta ölümsüzlüğü vadediyor. Bu baş döndürücü değişim karşısında hazırlıksız yakalanmak, matbaaya direnenlerin akıbetini paylaşmak demektir. Bu teknolojilere sahip olmak kadar, onları millî menfaatler doğrultusunda yönetebilmek de kritik önem taşıyor.
Peki, bu küresel kasırganın ortasında Türkiye nerede duruyor? Güzel ülkemiz, ne yazık ki uzun yıllardır “emperyal hayallerin tatil beldesi” olmaktan öteye gidemedi. Şimdi ise tarihin en tehlikeli yol ayrımındayız. Bir yanda köhnemiş statükoyu koruma gafleti, diğer yanda dış mihrakların maşası haline gelmiş, turuncuya boyanmış sahte devrimlerin cazibesi var.
Sakın aldanmayın! O “turuncuya boyanmış devrimler”, o “sözde devrim oyunları” halkın sesi falan değil! Dış mihrakların tezgâhladığı, piyonlarıyla sahnelediği, milletin iradesini çalmaya yönelik alçakça operasyonlardır. Emperyalizmin yeni nesil silahıdır bunlar! Ukrayna'daki Turuncu Devrim ve benzerleri, bu oyunun acı örnekleridir.
Tam da küresel fırtınalar kapıdayken, bizi içerde suni gündemlerle oyalıyorlar. Bir bakıyorsunuz geçim derdi manşetlerde, milletin canı burnunda... Bu, dikkati asıl beka meselelerinden, dışarıdaki oyundan uzaklaştırmak için bilinçli bir hamle. Sahte korkular ve umutsuzluk pompalayarak, milleti birbirine düşürerek, dış müdahaleye, o turuncuya boyanmış devrim naralarına zemin hazırlıyorlar. Sonra bir bakıyorsunuz, bir belediye başkanı tutuklanıyor, sokaklar karışıyor. Hemen “demokrasi”, “özgürlük” naraları... Bunlar hep aynı senaryo! Dışarıdan fonlanan, içerideki piyonlarla yürütülen, ülkeyi kaosa sürükleyip diz çöktürme provaları. Sığınmacı meselesini kaşıyıp durmaları da aynı oyunun parçası. Toplumu böl, enerjisini tüket, asıl düşmanı unuttur! Değerlerimize saldırıları, kutsallarımızı tartışmaya açmaları, laikliğin sorgulanması... Hepsi aynı merkezden düğmeye basılmış gibi. Maksat, milli birliği dinamitlemek, bizi birbirimize düşürmek, bizi asıl hedefimizden saptırmak.
KURUCU DEĞERLERE KODLANMIŞ GELECEK
Türkiye için ne statükoculuk ne de turuncu teslimiyet bir seçenek olabilir. İkisi de felakete götürür. Tek çıkış yolu, “Kurucu Değerlerle Kodlanmış Gelecek”tir. Bu yol, kendi dinamiklerimize yaslanan, millî menfaatleri gözeten, tam bağımsızlığı hedefleyen bir yoldur. Bu yol, teknolojiyi, özellikle yapay zekâyı, millî kimliğimizle ve değerlerimizle harmanlayarak ilerlemeyi gerektirir.
Bu yolun harcı, “kurucu değerler”dir. Ancak bu, geçmişe takılıp kalmak değil, o sağlam temel üzerinde bugünü ve yarını yeniden inşa etmektir. Statükoyu, Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesi ışığında, çağın gereklerine uygun olarak “yeniden dizayn etmek” zorundayız. Kemalizm'in altı oku – Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, İnkılâpçılık – bu yeniden tasarımın pusulası olmalıdır. Millî birlik ve bütünlüğü, tam bağımsızlığı, laik ve demokratik yapıyı koruyarak, teknolojik atılımları gerçekleştirmek, Türkiye'nin yegane kurtuluş reçetesidir.
Önümüzdeki yol çetin, dünya çalkantılı. Eski düzenler yıkılırken, yeni güç dengeleri kuruluyor. Yapay zekâ ve transhümanizm gibi kavramlar, sadece teknolojik birer yenilik değil, insanlığın ve medeniyetin geleceğini yeniden tanımlayan devrimci dalgalar. Bu fırtınalı denizde Türkiye, ya dümeni ele alıp kendi rotasını çizecek ya da akıntıya kapılıp kaybolacak.
Pasif bir şekilde statükoya sarılmak, donarak ölmek demektir. Dışarıdan dayatılan, rengi ne olursa olsun, “turuncu” devrimlere kanmak ise intihardır. Bu sahte devrimler, emperyalizmin Truva atlarıdır; millî egemenliğimizi içeriden çökertmek için tasarlanmış tuzaklardır. Sunî gündemler, ekonomik darboğaz naraları, toplumsal fay hatlarını kaşıyan kışkırtmalar... Hepsi aynı kirli oyunun parçasıdır; bizi asıl mücadeleden, yani beka mücadelesinden uzaklaştırmak için kurgulanmıştır.
Bu cendereye sıkışıp kalmak zorunda değiliz. Çıkış yolu, ne geçmişin köhnemiş kalıplarında ne de dış mihrakların reçetelerindedir. Çıkış yolu, kendi özümüzde, tarihimizde ve geleceğe dair vizyonumuzdadır: "Kurucu Değerlerle Kodlanmış Gelecek".
Bu yol, Cumhuriyetimizin temel taşları olan tam bağımsızlık, millî egemenlik, laiklik, birlik ve bütünlük gibi kurucu değerleri, yapay zekâ çağının gerçekleri ve gereklilikleriyle harmanlamayı ifade eder. Bu, köklerinden kopmadan geleceğe uzanmak, millî kimliğimizi koruyarak teknolojik devrimi yakalamak demektir. Bu, Atatürk'ün gösterdiği muasır medeniyetler hedefine, 21. yüzyılın araçlarıyla ve millî bir şuurla yürümektir.

2030 YOL HARİTASI
Bu stratejinin 2030'a kadar somut adımlarla hayata geçirilmesi elzemdir. İşte temel hedeflerimiz:
- Millî Yapay Zekâ Ekosistemi: Ulusal Yapay Zekâ Stratejimizi tam kapasiteyle hayata geçirmek. Yerli ve millî yapay zekâ çözümleri geliştirmek, bu alanda beyin göçünü tersine çevirmek, kritik altyapılarımızı yapay zekâ ile güçlendirirken dışa bağımlılığı sıfırlamak. Siber güvenliği milli bir mesele olarak ele alıp, yapay zekâ tabanlı savunma mekanizmaları kurmak.
- Ekonomik Bağımsızlık Zırhı: Üretim ekonomisine geçişi tamamlamak. Stratejik sektörlerde (savunma, enerji, gıda, ilaç) yerli üretimi maksimize etmek. Borç sarmalından kurtulmak için millî kaynakları etkin kullanmak. Kritik tedarik zincirlerinde tam kontrol sağlamak, dış şoklara karşı dirençli bir ekonomik yapı inşa etmek.
- Milli Birlik Kalkanı: Sunî gündemlere ve bölücü propagandalara karşı toplumsal farkındalığı artırmak. Eğitim sistemini, millî şuuru ve eleştirel düşünceyi besleyecek şekilde yeniden yapılandırmak. Toplumsal fay hatlarını derinleştiren değil, ortak değerler etrafında kenetlenmeyi sağlayan bir iletişim dili hâkim kılmak.
- Tam Bağımsız Dış Politika: “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini, millî menfaatler ekseninde, proaktif ve çok boyutlu bir diplomasiyle yeniden yorumlamak. Hiçbir dış gücün güdümüne girmeden, bölgesel ve küresel meselelerde söz sahibi olmak. “Turuncu” müdahale girişimlerine karşı devletin tüm kurumlarıyla teyakkuzda olmak.
- Tekno-Milli İnsan Kaynağı: Eğitim müfredatını yapay zekâ, kodlama, siber güvenlik gibi geleceğin yetkinliklerini kazandıracak şekilde güncellemek. Millî teknoloji hamlesini destekleyecek nitelikli insan kaynağını yetiştirmek. Gençlerimize, kurucu değerlere bağlı, aynı zamanda küresel rekabete hazır bir vizyon kazandırmak.
- Liyakat Esaslı Kurumsal Yapı: Devlet yönetiminde ve bürokraside liyakati mutlak esas kılmak. Kurumlarımızı, kuruluş felsefemize uygun olarak, ideolojik saplantılardan ve dış etkilere açık zafiyetlerden arındırmak. Adaletin hızlı ve tarafsız tecellisini sağlayarak devlete olan güveni yeniden tesis etmek.
Unutmayalım; tarih tekerrürden ibarettir. Dün oyun kuranlar, bugün de aynı oyunları farklı kılıflarla sahneye koyuyorlar. Bu yeni çağın meydan okumalarına verilecek cevap, geçmişin ruhuyla geleceği kodlamaktan geçiyor. “Kurucu Değerlerle Kodlanmış Gelecek”, Türkiye'nin bu fırtınadan güçlenerek çıkmasının tek yoludur. Başka yol yok!