Ulusal Kanal’da ders gibi program: İnsan nasıl mutlu olur?
Ulusal Kanal ekranlarında yayınlanan programda Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek insanın gerçek mutluluğunun cesaret, fedakârlık ve paylaşma kültüründe olduğunu söyledi. Müzik teorisyeni Ekrem Ataer ise ‘öbür dünya’ kavramıyla yabancılaşmaya bir savunma geliştirildiğini belirtti

Ulusal Kanal ekranlarında yayımlanan Çıkış Yolu programında yabancılaşma konusu ele alındı. Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Mustafa İlker Yücel ve Aydınlık Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Özlem Konur Usta'nın sunduğu programın konukları Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Müzik Teorisyeni Ekrem Ataer oldu.
YABANCILAŞMA YANLIŞ BİLİNCİ GETİRDİ
Programda, Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, yabancılaşmanın, sınıflı toplumla beraber ortaya çıktığını kaydetti. Perinçek, “Yabancılaşma kavramı Marx ve Hegel tarafından işlendi. Sınıflı toplumla birlikte özel mülkiyetin ortaya çıkması, kabile kandaşlığının bozulması, eskiden kandaş olanın şef olması, araya sınıfsal zıtlıkların girmesi ve insanın kapitalist toplumla birlikte metaya dönüşmesiyle ortaya çıktı.” dedi.
Emeğin metalaşmasıyla birlikte ters bilincin ortaya çıktığını kaydeden Perinçek, “Feodal toplumda, marabalar ne diyor ‘Ağam sağ olsun bana ekmek veriyor’ diyor. Halbuki ekmeği o marabalar üretiyor. Ama bilinçte, ‘ağa bize ekmek veriyor’ var. Veya kapitalist toplumda ‘patron bize iş veriyor’ deniyor. Bu bir yabancılaşmaya yol açıyor. Kendi emeğine ve topluma yabancılaşıyor.” ifadelerini kullandı.
TÜRK OZANLARI YABANCILAŞMAYA İSYAN ETTİ
Yabancılaşma konusunun Türk Edebiyatında çok iyi işlendiğini vurgulayan Perinçek, Yunus Emre’den ve Aziz Mahmud Hüdayi’den örnekler verdi. Perinçek, “Sanki bizim Türkler, Türk ozanları yabancılaşmayı dünyada en iyi işlemişler gibi. Bunun sebebini düşündüm; ilk imparatorlukları kurmuşsun. Yunus Emre’nin ‘Geçi beyler mürüvveti, binmişler birer atı, yedikleri yoksul eti, içtikleri kan olmuştur’ dizeleri yabancılaşmayı anlatıyor. Kutadgu Bilig, o yabancılaşmaya isyandır. Hâkim sınıfların ideolojisinin dayattığı bir olay ama hâkim sınıfların kendileri de yabancılaşıyorlar. Pir Sultan Abdal’da, Yunus Emre’de, Aziz Mahmud Hüdayi’nin şiirlerinde çok iyi işlenmiş” diye konuştu.
Yalan dünya diyenlerin, sınıflaşmaya da isyan ettiğini kaydeden Perinçek, öbür dünya kavramının bu dünya için olduğunu dile getirdi. Perinçek, “Bu dünyada dürüst olmak, bu dünyada saygılı olmak, bu dünyada paylaşmacı olmak içindir. Tasavvufun yalan dünya kavramı bu dünya için bir şeyler söylüyor.” ifadelerini kullandı.
HAZCILIK İNSANLA HAYVANI EŞ DEĞER GÖRÜYOR
Yabancılaşma tartışmasının mutlulukla ilgili olduğuna işaret eden Perinçek, “Mutluluğun hedonist bir tanımı var. Güzel yemekler yemek, cinsel aşklar yaşamak. Hayvanlardan farklı olmayan bir tat farkı var. Hayvanlar da güzel yemek yemek istiyor. Bizim kedi şunu sever, bizim köpek şunu sever diyoruz.” dedi. Perinçek, “İnsanı ayıran şey ne?” sorusunu sordu.
Bugün hazcıların değil, büyük idealler uğruna fedakârlık yapanların anıldığını belirten Perinçek, “Cesaret, karşılıksız vermek. Kimleri anıyoruz? Nesimi, derisini vermiş. Hazcı olsa derisinin yüzülmesine dayanabilir mi? Bu adamlar ateşin üzerine çıkarılıyor, o cefayı göğüslüyor ve bundan mutluluk duyuyor. Reşat Bey Çiğiltepe’yi fethedemediği için intihar ediyor. Orada bir asker gururu var. Biz onu konuşuyoruz bugün. Dünyada mutluluğu, dünya nimetleriyle tarif edenler var bir de cesaret, kahramanlık, paylaşmak, önündekini başkasına vermekle tarif edenler var. Verdiği için mutlu oluyor. İnsan toplum halinde yaşadığı için, vefa, sadakat gibi değerler insana daha çok yakışıyor ve geleceğe ilerlemesini sağlıyor.” dedi.
Bütün toplumların cennet diyerek, eşitlikçi dönemi aradığını kaydeden Perinçek, “Gül alırlar gül satarlar/Gülden terazi tutarlar/Gülü gül ile tartarlar/Çarşı pazar güldür gül” dizelerini örnek gösterdi.
‘HANGİ KAPİTALİST HAYATINI FEDA EDEBİLİR?’
Kapitalistlerin “sosyalistler maddi peşinde koşar” şeklindeki iddialarının gerçek dışı olduğunu belirten Perinçek, “Hangi kapitalist, bir manevi değer uğruna hayatını vermiş veya ömrünü zindanlarda geçirmiş?” dedi. Perinçek şu ifadeleri kullandı:
“Sosyalizmin kaynakları arasında, sömürü ve baskıya karşı olan, yabancılaşmaya karşı olan bütün insanlık birikimi, tarihi ve tecrübeleri var. Emeğe değer veren, emeğin hakkını veren, emekçinin iktidar olmasını isteyen bir sosyalizm var. Bilimsel sosyalizm onu bilimle açıklıyor.
Bu kapitalistlerin, sosyalistlere yönelttikleri, “bunlar maddi çıkar peşinde koşar” gibi önyargıları yıkmamız lazım. Hangi kapitalist, bir manevi değer uğruna hayatını vermiş veya ömrünü zindanlarda geçirmiş. Bu tür değerler, büyük idealleri olanlar tarafından bugünlere taşındı.”
‘YABANCILAŞMA TAM OLARAK ANLAŞILMIYOR’
Ekrem Ataer ise yabancılaşma kavramının tam olarak anlaşılmadığını belirterek, “Yabancılaşma tanımının toplumda tam karşılığının oturmadığını, yabancılaşmanın bir fitne olduğunu, bunun onun kendi kimliğinden alıp başka bir kimliğe devşirmek olduğunu oturtamadık. Sömürge mantığını, etki ajanlığını anlatamadık. Bu saatten sonra yeni bir terim yaratabilir miyiz? Ben içtihat kapısını kapatmamak gerektiğini düşünüyorum” dedi.
Tasavvuftan örnek veren Ataer, özellikle sufilerin yabancılaşmayı çok güzel anlattığını vurguladı. Ataer, “Gönül alemi üzerinden bu adamlar bu alemi anlatmaya çalışıyorlar. Adaleti, hakça paylaşımı anlatıyorlar şiirlerinde. İş değişiyor. Bazı tarikat yapılarla şekil değiştiriyor ve günümüzde de tanınmaz hale geliyor.” ifadelerini kullandı.
‘YUNUS EMRE TOPLUMU ETKİLEYECEK BİR DAMAR BULDU’
Yunus Emre’nin toplumu etkileyecek bir damar bularak, cennet cehennem metaforu üzerinden erdemleri ve ahlakı anlattığını kaydeden Ataer, “Yunus Emre, toplumu etkileyecek bir damarı bulmuş. Yunus Emre cennet-cehennem metaforu üzerinden bunlar için iyi insan olma, bunlar için iyi insan olursan bir işe yaramaz deyip, yine bu dünyayı değiştirmek için bu şiirleri yazmış. Harabi bir anlatımında, Şer-i şerif inkâr olunmaz amma/Şeriat var şeriattan içeri/Tarikatsız Allah bulunmaz amma/ Tarikat var Tarikattan içeri/Gördüğün şeriat şeriat değil/Gittiğin Tarikat Tarikat değil/Hakikat sandığın Hakikat değil/Hakikat var hakikatten içeri” diyor. Pir Sultan da aynı şeyi söylüyor.” diye konuştu.
Sufilerin, halk ozanlarının, tasavvuf ehillerinin hayatın içinde olduklarını kaydeden Ataer, şu sözleri kullandı: “Bu ozanlar, sufizmin içerisinden hayat buluyorlar ve bu dünyayı tasvir ediyorlar ve dizayn etmeye çalışıyorlar. Ederlerken de yabancılaşmamayı öğütlüyor olarak yorumlayabiliriz. Bir de sayın Genel Başkan Aziz Mahmud Hüdayi’den örnek verdi. Bu örnekte dünyaya bir ilenme de var. Bunlar yalnızca uhrevi alemle ilgilenen insanlar değiller. Hayatın içinde adamlar. Aziz Mahmud Hüdayi’nin yaşadığı dönemde çok katliamların olduğu dönemden bahsediyoruz. Adam bakıyor, devlette kan gövdeyi götürüyor. Bu da bir yol ereni, dönemin filozofu ama bunu nasıl anlatır? Saraydaki kestiler adamı diye anlatamazsınız. “İşin gücün daim yalan/Çok kişiden arta kalan/Çok zaman boşalıp dolan/Yalan dünya değil misin” diye anlatıyor.
YABANCILAŞMAYA MERCEK TUTULUYOR
Teori dergisinin bu ayki sayısında sınıflaşma ve yabancılaşma konusu ele alındı. Dergiye Dr. Doğu Perinçek, Prof. Dr. Muhammet Nur Doğan, Ekrem Ataer, Yücel Arzen, Prof. Dr. Ahmet Dağ, Georg Klaus-Manfred Buhr, Prof.Dr. Aybike Serttaş, Feyza Hepçilingirler, Ece Ataer ve Kuntay Gücüm yazılarıyla katkı sundu.