25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Hasrete yenildi, kör oldu sevda!..

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

A+ A-

Bazen tenimde pembe bir buse, bazen de ne yazık ki kangrene dönmüş bir yara gibiydi o garip, o kimsesiz ve nedense hep meçhule mahkum anılar!..

Düşlesem, sabretsem, özlemine sarılsam inatla, nedense hep aynı şey gelir aklıma; Sabırla yarışmış, zamana yenilmiş ve ne yazık ki eskiye karışmış zalim anılar!..

Bu yüzden mi çok ezelden çaresizim acaba?.. Bu yüzden mi, hep bana kalan bensizlikle, artık kalabalıkların ortasında bile kimsesizim?..

Ne yapsam acaba, kendi hasretine yenilip gün ortasında, sanki her defasında kaybolan çocuksu ve yorgun hislerimle?.

Ne yapsam, yüreğime sığınmış ve ne yazık ki, tenimden firar etmiş sevdaya hasret puslu özlemimle?..

Nasıl çıksam; bizi yardan, canı candan, adamı sevdadan eden bu çaresiz girdaptan, tüm benliğimle?..

Peki ya sen?.. İmdada gelir misin, ömrüme değer biçen pırlanta nefesinle?..

Durur musun karşımda, “ben geldim, kaderinim” diyen o buğulu ve hep isyan eden sesinle?..

NADASA KALSA YÜREK!..

Söyle yar; Nerede dursam meçhule saklanmış yüreği beklemek için?.. Nereye sığınsam, aklımdan çıkmayanı unutmak için?..

Ve nerelere yaslansam ebediyen seni sevmek uğruna, hiç ama hiç yıkılmamak için?..

Dile gel artık lal olmuş efkarınla, dile gel yar... Yokluğu ıstıraba çeviren öfkeyi sevdanla yenmeye gel!..

Söyle; yol gösterir mi, beni sensizlikte bırakan esrarlı ve hapseden bakışların?..

İnsafını nadasa terk eden yüreğin, pusulası olur mu, içimde beni kör eden karanlığın?..

Kuytulardan bir çırpıda, tek nefeste çıkarabilir misin, aşk diyen mağrur seslenişi?..

Arasam can gibi, özlesem sen gibi, istesem heyecan gibi der misin bana?..

Ne anlasam acaba; her şey gibi beklemek de, istemek de, düşlemek te, hasret çekmek de boşuna mıdır yar?..

ÇARMIHTAKİ MERHAMET!..

Haksız mıyım söyle artık?.. İnsafsızlığın paslı bir cendereye döndüğü eskimiş zamanlarda, merhamet çarmıha gerilmişse çare nerededir yar?..

Boşuna yar... Boşunadır belki de işte?.. Bak işte insan bazen bırakıveriyor gül dalına tutunmuş, yaşamın bile incecik ipini!..

Nağmelere gizlenmiş nefesler gibi hüzne de hasret kalıyor işte beni inatla sende tutan zaman...

Hatıraların ezik yollarında, “yar” diye dalgalanan yankıyı bile özleyip duruyor işte insan...

İçinde, belki de benim gibi viraneler vardır diye hep sevdayı soruyor sahipsiz kalmış can!..

Ne çare ki?.. Ve ne kadar çırpınsam ki, anıların sonsuzluğunda kayboldu seni aramaktan forsaya dönmüş gözlerim...

Baktıkça baktım da uzaklara, senden bir parça bile yoktu, belki de bu azap yüzünden seni özlerim!..

YELKENLİ GİBİ SAVRULURKEN!..

Anladım artık “biz”sizlik, patikalarda hazana mahkum saman sarısı, kırılgan ve utangaç yokluklar gibi!..

Hissettim; sabrım boynumda muska asmışçasına, dualara hapsolmuş yâreler gibi!..

İşte o yüzden sen yoksan bile anılarından vazgeçmedim, işte o yüzden ben sana mahkumken bile sensizlikten bıkmadım...

Seni bende var eden şaşkın ve rotasız duygulara, suya hasret gibi sarıldım...

Uzattım ellerimi de; sabırla sınanmış bir tespihin hırpalanmış ipi gibi darağacında sallanmak istedim...

Ağıt yine de en çılgın öfkesinin pususunda ve ihtimaldir ki, ben hançeremin nöbetinde bekledim!..

KARANLIKTA GÜL YAPRAĞI...

Heyhat... Gözyaşları setleri yıkmaya gebedir artık... Kehribar damlasını andıran biçare sözcüklere sığdırdım nidalarımı belki duyarsın...

Hüznümde çaresizlik bir yelkenli gibi savrulurken, nutku tutulmuşçasına gözlerinle yalvarırsın?..

Seher vaktinde karanlığa gömülmüş gül yaprağı gibi, gökyüzüne belki buseler de gönderirsin...

Elimle tutarım yıldızları işte o zaman, bir demet yaparım tebessümle... Hepsi senin için yar... Hepsi senin için de, seni nedense bulamadım...

Ve nihayetinde; Tenhada kaybolmuş kör ve mazlum anılar gibi, bizi bizde düğümleyen geçmişi sakın unutma yar...

Unutma bizi bizden ayrı, yüreklerimizde ve tenlerimizde kimsesiz bırakan zulmü...

Çünkü yaşam vazgeçilmezse bile pusula bellidir... Umut son nefesinde bile bıkmadan dörtnaladır...

Umut, darağacında bile sabırlara hürmettedir ki, sakın ha ağıt yakma...

Sen umudu canında tut, ben yüreğini bir mahkum gibi sevdamda...

Sen gül dalında titre, ben fırtınada ebedi gölge gibi pranga!..

Biliriz... Kör olsa gözlerimiz, ne şans ki yüreklerimiz her zamanki gibi en yoldaş pusulamız... Bizi bize getirecek elbette yar; adımızı sayıklayacak son nefesimiz...