25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Helallik

Gaffar Yakınca

Gaffar Yakınca

Gazete Yazarı

A+ A-

Ne zaman bir hak helal etme konusu olsa, Şevket Süreyya Aydemir’in Suyu Arayan Adam’ındaki Kayserili topçu ihtiyar aklıma gelir.

Genç bir ihtiyat zabiti olarak İstanbul’dan cepheye gitmeye çalışan Aydemir, iki arkadaşı ile beraber bir süre Kayseri’de konaklar. Bu zaman zarfında şehrin kalesinde topçuluk yapan Kayserili emekli bir asker ile tanışır. Ramazan ayıdır, yaşlı adam, her akşam iftar topunu attıktan sonra akşam namazını kılar ve çıkınındaki mütevazı azığını Aydemir ile paylaşarak iftar eder. Yarı ömrü savaşlarda geçmiş, iki evladı hala cephede olan bu ihtiyar, vatan için verdiği ömrüne zerrece üzülmemekte, “bugün gel deseler yine giderim oğul” demektedir.

Ayrılık vakti gelip de genç subaylar yola çıktıkları sıra, karşılarında bu Kayserili amcayı bulurlar. Devamını Aydemir’in kendi kaleminden okuyalım:

“Bir sabah gün ağarırken Kayseri'den yaya yola çıktık. Daha son evlerden kurtulmadan ihtiyar topçu bir sokak aralığından göründü. Bir süre konuşarak yan yana yürüdük. Sonra durdu:

- Şunu teyzeniz gönderdi, diye elime bir çıkın tutuşturdu. Birtakım yufkalar, içine bulgur pilavı konularak dürülmüştü. Ayrıca zerdali kurusu da vardı. Hepimizin boynuna ayrı ayrı sarıldı. Gözleri doldu:

- Hakkınızı helal edin oğul, ama hepiniz helal edin, dedi.

Evet, ortada belki helal edilecek bir hak vardı. Fakat bu hak, acaba kimindi ve kime helal edilecekti?”

NEDEN HELALLİK İSTERİZ?

Bizim için kul hakkı her şeyin üzerinde olduğundan helallik almak önemlidir ama, kimin hakkının kimde olduğunu sadece Allah bilir. Bunun için, insanların birbirlerinden helallik istemelerinin ilk sebebi inançları olsa da konu, bir hak terazisinden ziyade sevgi ile ilgilidir. Değer vermediğiniz, sevmediğiniz birinden dönüp helallik istemezsiniz, belki en fazla “bir hakkım varsa helal olsun” deyip geçersiniz. Ama sevdiğinize ne kadar verseniz de gönlünüz tatmin olmaz, az bulursunuz, keşke daha çok yapabilseydim dersiniz. “Hakkını helal et” sözü de tam olarak bu sevgi ve muhabbetten gelir.

Kayserili kalesi topçusu da sırf “ordu milletin” bir ferdi olduğu için, kendini cepheye giden askere karşı sorumlu hissetmekte, ekmek ve bulgur pilavı dışında verecek bir şeyi olmamasından üzüntü duymaktadır. Aslında veren -ve ömrü boyunca vermiş olan- tarafta olmasına rağmen, yine de askerlerden helallik istemesinin sebebi budur. Şevket Süreyya da bunu çok iyi bildiğinden “kimin kimde hakkı vardı ve kime helal edilecekti” diye imalı bir soru sorarak asıl hak sahibinin bu yüce gönüllü ihtiyar olduğunu teslim eder. Diğer zabitler de aynı biçimde etkilenmişlerdir, “Niye daha çok yapmadın, ayağındaki çarığı, sırtındaki hırkayı da verseydin ya” diyerek arsızlık etmezler.

HELALLİK BİLMEYENLER

CHP ise ajansın önüne derhal birkaç milyon lira atıvermiş olmalı ki parti binalarından hemencecik “Helal etmiyoruz” pankartları sarkıtıldı. Akılları sıra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “salgında elimizden geleni yaptık, buna rağmen sıkıntıya düşen insanlarımız, esnafımız, çalışanımız olduysa hepsinden helallik istiyoruz” sözlerine cevap veriyorlardı. Sadece CHP ile sınırlı kalmayan bu çirkinlik, bize muhalefetin sadece geleneklerimiz konusunda değil, matematik ve tarih açısından da hayli cahil olduğunu gösterdi.

İsterseniz yakın tarihimize kısa bir göz atalım. Pandemi benzeri büyük felaketlerden sonra yöneticilerimiz ne yapmışlar? İçlerinden “bu millet için gönlümden daha iyisi geçiyordu” diyerek helallik isteyen birileri çıkmış mı?

Mesela, 2. Dünya Savaşı, Türkiye’nin dışında gelişen ve tüm Dünyayı etkileyen bir yıkımdı. Savaş günlerinde yaşanan yokluk ve kıtlık hafızalara kazındı. O sıkıntılardan İsmet Paşa’yı sorumlu tutmayı haksızlık olarak görüyorum, sonuçta ülkeyi savaşa sokmayarak bu felaketten nispeten az zararla çıkmamızı sağladı. Ama savaş bittiğinde millete “sıkıntılar yaşadık, elimizde değildi, hakkınızı helal edin” demedi. Bunun yerine, “helal edilmeme riskine” karşı 1946’nın garabet seçim yöntemini icat etti: açık oy, gizli tasnif.

Mesela, 1970’ler boyunca yaşanan siyasi istikrarsızlık ve terör olayları, Türkiye’ye yönelik ambargo ve petrol krizi ile birleşince bizim için tam bir yıkım oldu. Siyasetçilerin hırsları milli meselelerin önüne geçiyor, toplumsal buhran darbenin yolunu döşüyordu. 70’ler boyunca ülkeyi yöneten liderlerden herhangi birinin “elimizden geleni yaptık hakkınızı helal edin” dediğini duymadık.

Mesela, 1991’de ABD, uydurma gerekçelerle Irak’a saldırmaya başladığında Turgut Özal, “bir koyup üç alacağız” demişti. Hem askeri hem ekonomik olarak neredeyse elimizdeki biri de kaybediyorduk. Rahmetli, halkın karşısına geçip de helallik istemedi.

Mesela, 99 Depremine hiçbir siyasetçi engel olamazdı. Sonrasında da devlet yetersiz imkanları ile yaraları sarmaya çalıştı. Ama depremzedelerin acısı yakın zamanlara kadar dindirilmedi. Başbakan Ecevit “elimizden geleni yapıyoruz, bir eksiğimiz varsa da hakkınızı helal edin” demedi, diyemedi.

SEVGİ VE HİZMET AŞKI

Bugün ise salgın, tüm ülkelere korkunç zararlar veriyor. Türkiye, bu felakete karşı en etkin mücadeleyi yürüten, vatandaşına en çok sahip çıkan ülkelerden biri. Bunu bizim muhalefet görmese de uluslararası kuruluşlar görüyor, rakamlar yalanları çürütüyor. Ve buna rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan, mağdur olan yurttaşlardan helallik istiyor.

Yakın tarihimizde hiç görmediğimiz bu asil hareketin iki sebebi var: Birisi millete duyulan sevgi, diğeri ise görev bilinci ve hizmet aşkıdır. Çünkü milletini sevmeyenler ve görevini layığı ile yapmayanlar, helallik de isteyemezler. Helallik istemek, elinden geleni yapanların harcıdır.

Bizler, pandemi boyunca Batı’nın cici demokrasilerinin insan hayatını nasıl hiçe saydığını da gördük, Türkiye’nin vatandaşına gösterdiği ihtimam ve saygıyı da. Devletimiz var olsun. Ve şayet bir hakkımız var ise, Cumhurbaşkanımızın şahsında Türkiye Cumhuriyeti’ne helal olsun.