25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 24°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Hem faiz düşsün hem sıcak para aksın Oh ne alâ!

Ufuk Söylemez

Ufuk Söylemez

Eski Yazar

A+ A-

Bu konuda birkaç kez yazdım ama Cumhurbaşkanı T. Erdoğan’ın “faiz” tartışmalarını arttırarak sürdürmesi üzerine yeni bir yazı yazma gereği hissettim. Mümkün olduğunca anlaşılır bir biçimde madde-madde ifade etmeye çalışacağım;

1) Faizler emirle-talimatla indirilip yükseltilemez. Eğer yapılırsa sonuçları hedeflenenden çok daha riskli ve ters olur. Çünkü faizler sebep değil, sonuçtur.

2) Türkiye 12 yıldan beri AKP döneminde IMF ve K. Derviş’in dayattığı, neo-liberal sıcak para ve yüksek faize dayanan yanlış bir ekonomi politikası izlemiştir.

3) Bu politika nedeniyle ülke sıcak para cennetine dönüşmüştür. Dış borçların toplamı 400 milyar doları aşmıştır.

4) Ülkemizdeki sıcak para 2002 yılında toplam 2 milyar doları bile bulmazken, bugün 150 milyar dolara yaklaşmıştır. Bu para katma değer ve istihdam üreten kalıcı yatırımlar için değil, günlük-gecelik yüksek faize ve borsa spekülasyonuna gelmektedir.

5) Sıcak para girişleri “tesadüf” de değildir. “Kader” de değildir. Önlem almak da ayıp ya da günah değildir elbette.

6) Sıcak para girişleri sürdükçe üretim geriler, ithalat artar, dış borçlar yükselir, yatırım yapılmaz, istihdam azalır, işsizlik artar, düşük kur nedeniyle ihracat olumsuz etkilenir.

7) Faizlere hücüm etmek yerine sıcak parayla oluk oluk gelen kısa vadeli spekülatif yabancı sermayeye (sıcak paraya) önlem almak gerekir.

8) Bunun da yolu geçmişte başarıyla uyguladığımız “gerçekçi kur” (reel kur) politikalarından geçer.

9) Döviz kurları bugün dahi düşüktür. Diğer bir deyişle,Türk lirası hala aşırı değerlidir. Bu durum TC Merkez Bankasının reel döviz kuru endekslerinde açıkça görülmektedir.

10) Döviz kurları, sıcak para girişleriyle baskı altına alınarak bastırılmaz ve gerçek seviyesine gelirse, para faiz ve döviz yerine, yatırıma yönelebilir. Bu durumda dövizi pahalı bulan spekülatif para TCMB’nin teklif ettiği faiz seviyesine de razı olabilir.

11) Ülkeye giren ve çıkan kısa vadeli spekülatif sermaye hareketlerine denetim ve kontrol getirilmelidir.

12) Bir çok ülkenin yaptığı gibi “Tobin vergisi” türü bir uygulamaya geçilmelidir.

13) Türkiye kumarhane kapitalizmine dönüşen, uluslararası para tacirlerinin cirit attığı, spekülatif, finansal cambazlıklarla döndürülen bir ekonomi olmaktan çıkarılmalıdır.

14) Kur gerçekçi seviyeye geldiğinde sıcak para dengelenecektir.

15) TC Merkez Bankası sadece “enflasyon hedeflemesine” odaklanırsa, genel anlamda makro ekonomik istikrarı ve finansal istikrarı gözden kaçırır.

16) Bizim gibi gelişmekte olan ve bir türlü gelişmeyen ekonomilerde yüzde 5’in altında enflasyon hedeflemesi, gerçekçi de değildir, doğru da değildir. Olması gereken aralık yüzde 8-10 aralığıdır.

17) Ancak bu şekilde büyüme dinamiklerini, yatırım ortamını ve istihdam olanaklarını iyileştirmeye yönelik politikalar uygulanabilir.

18) Ali Babacan ve Erdem Başçı “sıcak para” politikalarının “baş sorumlularıdır.” T. Erdoğan da, C. Başkanı adayı oluncaya kadar bu politikalara 12 yıl boyunca tam destek vermiştir.

19) Bugünkü itirazı ise, tam anlamıyla “kulağı tersten” göstermektir. Sorun faiz değil, gerçekçi kur politikalarının uygulanmamasıdır. Bugün reel kur endeksine göre doların en az 2.80 avronun ise 3.20 TL seviyesinde olması gerekiyor.

20) Emir ve talimatla faizleri düşürmek yerine, gerçekçi kur (reel kur) uygulanması gerekiyor.

21) Bunlar yapılmadığı için büyüme yüzde 3’lere düşüyor, ihracat geriliyor, işsizlik yüzde 11-12 bandına çıkıyor, yatırım ve üretim yapılmıyor, ülke imalat yerine ithalatı, tasarruf yerine tüketimi, yatırım yerine borçlanmayı ikame etmek zorunda kalıyor.

22) Faiz tartışmalarında, çıkarcı holding medyasının “A. Babacan-E. Başçı” sevdasının ardında yatan gerçek “sıcak paracı” olmalarıdır.

23) T. Erdoğan’ın amacı ise, söylendiği gibi yatırımların teşviki için değil, yandaş rantçı müteahhitlerin -faizle- insanları borçlandırarak birikmiş olan stoklarını eritme çabasına destek vermektir.

24) Önemli olan yatırım ve istihdamı arttırabilmek için, genel yatırım ortamının iyileştirilmesidir. Hukuk devleti, denetim ve gözetim mekanizmalarının çalışmasıdır. Yolsuzluk- kayırma ve ihale usülsüzlüklerinin asgariye inmesidir. Siyasi istikrarsızlığın, rejim tartışmalarının ve terör tehdidinin olmamasıdır. Kısacası “kredibilitenin” sağlanmasıdır.

Bunlar yoksa, faizi indirmeye çalışmanız bir şey değiştirmez. Sorun ekonominin temel bir mantık ve uygulama değişikliğinde kilitleniyor.

Ne yardan-ne serden vazgeçmem derseniz, yani hem emir ve talimatla faizler düşsün, hem de kurlar düşük kalsın ve sıcak para oluk oluk aksın derseniz, olmayacak duaya amin demiş olursunuz!