25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 23°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

’High Life’ ve sonsuz hapishane

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Fransız yönetmen Claire Denis’nin imzasını taşıyan “High Life”ı, 6 Nisan’da 38. İstanbul Film Festivali’ndeki gösteriminde seyrettim. Bugünden itibaren Türkiye çapında ticari gösterime de giren film festivalin ağır toplarındandı; çok merak ediliyordu ve en çok konuşulan yapımlardan biri oldu. “High Life”ı seyrettikten beş-altı gün sonra evrenin sonsuzluğuna dair büyük bir bilimsel adımın atılmış olması ise toplam 113 dakikalık bu bilimkurgu serüvenine ayrı bir değer kattı açıkçası.
53 milyon ışık yılı uzaklıktaki Messier 87 galaksisinin merkezinde bulunan 40 milyar kilometre çapındaki bir kara delik, insanlık tarafından ilk kez fotoğraflandı bilindiği üzere. Kara deliğe verilen ad “Powehi”, Hawai dilinde “Sonsuz yaratımdaki süslenmiş derin karanlık kaynak” anlamına geliyormuş. “High Life” da bir kara deliğe doğru çıkılan derin ve karanlık yolculuğun, sıra dışı özelliklere sahip mürettebatın öyküsünü anlatıyor. “Powehi”nin anlamından devam ederek belirteyim; zihinlerde her türlü felsefi yankıya açık olmakla birlikte, kesinlikle “süssüz”, son derece yalın anlatımlı bir film var karşımızda.
Stephen Hawking şöyle demişti: “Kara delikler, boyandıkları için kara değildir. Onları sonsuz birer hapishane gibi düşünsek de cisimler kara deliklerden kurtulabilir, bir kara delikten evrenin diğer ucuna geçiş yapabilirler. Eğer kendini bir kare deliğin içinde hissediyorsan vazgeçme, çünkü her zaman bir çıkış yolu vardır.”

DÖNÜŞÜ OLMAYAN YOLCULUK
Claire Denis de Hawking’le uyumlu biçimde “sonsuz bir hapishane” olarak çizmiş bu yolculuğu. Mürettebat, dünyada ağır suçlar işlemiş, müebbet ya da ölüm cezası almış, dönüşü olmayan bu yolculuğa çıkmayı kabul etmeleri karşılığında cezaları affedilmiş bir grup gençten oluşuyor. “Dünyanın çöpü” niteliğindeler ve örneğin bir yüzyıl önce Fransız Guyanası’nda ömür boyu kürek cezası çekecek ya da giyotine gidecek bu delikanlılar ve kızlar, uzay sonsuzluğuna fırlatılan uzay gemisinde araştırmacı-kobay olmayı kabullenip, nihayetinde şu ya da bu şekilde ölümle sonuçlanacak yolculuk için eğitim almışlar. Dünyaya dönemeyeceklerini biliyorlar. Ekibin lideri Dr. Dibs de (Juliette Binoche) görev arkadaşları gibi bir suçlu. İlk adımlarını uzay yolculuğunda atmakta olan bebeğin babası Monte (Robert Pattinson) ise tüm karakterler içinde en karmaşık, en tekinsiz ama aynı zamanda da en şefkatli olanı.

DÜŞ GÜCÜNÜZÜ ZORLAYIN
Dünyadaki yaşamlarına hiçbir anlam katamamış ve dünyaya neden geldiklerini sormaya fırsat kalmadan kendilerini “dünyadan gider” halde bulmuş bir grup insanın tek mekânda geçen klostrofobik serüveni, “Güzel İş” (1999), “Her Gün Başka Bir Bela” (2001), “Davetsiz” (2004), “Beyaz İnsan” (2009), “İçimdeki Güneş” (2017) gibi ağır-oturaklı filmleriyle tanıdığımız Claire Denis’nin yönetimiyle yoğun bir anlam kazanmış durumda. “İçimdeki Güneş”te de birlikte çalıştığı Juliette Binoche’tan gene “sonsuz” bir verim almayı başarıyor ve bu melankolik, şiddetle, cinsellikle örülü serüvene uygun cüretkâr depresif dili tam manasıyla tutturuyor Claire Denis.
Tarkovski’nin “Solaris”ini akla getiren dokunuşlarla akıp giden, kimi seyirciye fazla sert ve hayli tuhaf gelecek olmakla birlikte belli ki ileride kendisinden çok söz ettirecek ve belki de bilimkurgu sinemasında “yeni dönüm noktası” kabul edilecek bir film “High Life”.
“Powehi”yi düşünün ve düş gücünüzü zorlayın. Şu sıralar dünyayı kasıp kavuran “Avengers: Endgame” çatapatına kıyasla, “High Life”ı seyretmek ruhunuza çok daha iyi gelecektir eminim ki.