25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Hikmetyar'ın dizinden Abbas'ın kafasına

Mehmet Yuva

Mehmet Yuva

Gazete Yazarı

A+ A-

İngilizlere karşı uzun bir bağımsızlık mücadelesi sonucu 1919'da kurulan Afganistan'ı ilk tanıyan ülkeler Mustafa Kemal Türkiyesi ve Lenin'in Sovyetler Birliği'dir. Temelleri 1709'da Şah Mir Veys Botki (Mirvais Han Hotak veya Mir Vais Ğılzai) tarafından atılan Monarşi geleneği, 1973 tarihine kadar nispeten laik olan Şah ve Hanlar tarafından idare edildi. Afganistan, 1973-1989 tarihleri arasında, Sovyet Rusyası ve Çin Halk Cumhuriyeti nüfuzu altında olan "devrimci-sol hükümetler" tarafından yönetildi. Bu dönemde, ABD'nin yeni kuşak projesine uygun olarak, Suudi Petro-Dolar sermayesi ile beslenen onlarca dinci-siyasi hareket piyasaya sürüldü. Afganistan, "kâfir Sovyet işgaline" karşı cihat merkezine dönüştü. ABD-Suudi-Siyonist İsrail merkezli kontrol edilen Afganistan-Pakistan sahası bölge ülkelerine çok kimlikli profesyonel terör grupları ihraç eden mekân oldu.

LAİKLİKTEN UYUŞTURUCU CENNETİNE

Gulbeddin Hikmetyar, 1977'de tesis ettiği ve Afganistan'ı Sovyet Rusyası sonrası dönemde yöneten Hizb-i İslam terör hareketinin kurucusu ve önderidir. 1992'de Afgan dinci grupların oluşturduğu Yönetim Konseyi tarafından Başbakan seçilmiştir. Hikmetyar kuvvetlerinin roket saldırıları sebebiyle çoğunluğu sivillerden oluşan en az 2000 insan öldü ve yarım milyon insan da başkent Kabil'i terk etti. Görevde olduğu 1996 yılında, radyo ve televizyonlarda müzik yayınlanmasını yasakladı ve bütün sinemaların kapatılmasını emretti. Laik-Cumhuriyet değerleri ile yaşayan Afganistan, özellikle kadınlar için, artık karanlık bir çağın ve cehennemin ülkesi olmuştu. Tıp alanında insan sağlığı hizmeti için istihdam edilen Afyon Zengini ülke Afganistan, artık uyuşturucu ticareti, silah kaçakçılığı ve profesyonel katil yetiştiren kampların ülkesi olmuştu.

IŞİD VE TAYYİP'İN HAMİSİ

İşte Erdoğan bu Hikmetyar'ın dizinde oturmuş, oturduğu yerden koltuğuna gömülmüş Hikmetyar'ı büyük bir şevk ve derin bir muhabbetle dinlemişti. Hikmetyar'ı o koltuğa oturtan irade, bir müddet sonra Erdoğan'ı Laik Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık makamına transfer ettiler. O artık, geriye ne kaldıysa, Filistin yönetiminin Başkanı Mahmut Abbas'ın, Halit Meşal'in, Haşimi'nin, Nuceyfi'nin, ABD'nin kontrolündeki Guatanoma esir kampından şartlı tahliye edilen IŞİD halifesi Bağdadi'nin, El-Kaide'yi finanse eden Suudili tüccar Yasin el-Kadi'nin Hikmetyarı'dır. O "mübarek" dizden, bu kadar "mübarek" kişinin başına oturtulan Erdoğan, kendisiyle ne kadar iftihar etse azdır.

FİLİSTİN'İN DOSTLARINI

GÖRMEYEN ABBAS

Filistin'in geleneksel dostları ve Filistin için binlerce şehit veren Suriye, İran ve Lübnan Hizbullahı'nın isimlerini anmayan, onlara teşekkür etmeyen Abbas, Filistin'e en büyük kumpasları kuran ve timsah gözyaşları ile aldatan Katar ve Erdoğan hükümetine koşmuştur. Filistin'in gerçek dostlarını katliam ve talanlarla yıkmaya çalışan IŞİD'e "şer kuvvet" demeyen, Siyonist İsrail ile ticareti son hız devam eden, savaş uçaklarına yakıt gönderen Erdoğan, Filistin davası için bütün imkânlarını seferber edenlere "şer kuvvetler" diyor.

BURADAKİ HİKMET NEDİR?

Abbas, Filistin için şehit veren Türkiye halkının nadide devrimcilerini bilmiyor. Ülkesi ve halkını işgalin ilk gününden itibaren sürekli savunan Ulusal Kanal'a, Aydınlık gazetesine nezaket ziyareti yapmıyor. Filistin için şehit vermiş Siyonist İsrail'in korkulu rüyası İşçi Partisi'ne gelmiyor. Ana muhalefet partileri CHP, MHP ve HDP'ye uğramıyor. "İsrail katildir, her türlü ilişki askıya alınmalıdır" diyen Ekmeleddin İhsanoğlu ziyaret edilmiyor. Filistin'i Cumhurbaşkanlığı seçimi için iyi bir yatırım olarak gören zihniyeti baş tacı ediyor. Erdoğan, CHP, MHP, BTP, DP için "şer kuvvetler ittifakı" diyor, Abbas "Filistin'i siyasi propaganda malzemesi yapma" diyemiyor. Aksine Erdoğan'ın dizindeki Filistinli Abbas ağlıyor, solmuş yüzü ve ölü balık misali gözleri ile celladının bıçağını yalıyor. Ne tesadüftür ki, 1993 Oslo süreci ile Filistin'i bölen ve ABD-İsrail rahmetine teslim eden Abbas, 2009-2010 BOP Eşbaşkanlığı ve Oslo süreci ile Türkiye ve bölgeyi paramparça eden Erdoğan ile aynı cephede. Yüce rabbim hikmetinden sual olunmaz ama buradaki hikmet nedir?