25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Hırsızların baştacı edildiği ülkede doping de ne oluyor?..

Metin Tükenmez

Metin Tükenmez

Eski Yazar

A+ A-

Birçok kaynaktan benzer şekilde bana aktarıldığına göre, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan sonra yapılan 1948 Londra Olimpiyatları’nda, üç adım atlama sırası gelen Ruhi Sarıalp’in heyecandan dizleri titremektedir. Türk görevlilerinden biri, bir gümüş Türk parası verir ve der ki: “Al bu parayı dilinin altına koy, atlayış koşusunu yapmadan önce de dön bayrağımıza bak. Bu senin heyecanını yenmen için yeterli olacaktır”. Ruhi Sarıalp, bu güçlü isteklendirilme (motivasyon) ile atlayışını yapar ve altın madalya almayı hak eder. Ne var ki kendisi hakemlere başvurarak atlama tahtasına bastığını dolayısıyla faul yaptığını söyler. Kalan iki atlama hakkını kullandıktan sonra bronz madalya da kalır, altını İsveçli atlet alır. Ülkemize dönüşlerinde, güreşte alınan 11 madalya sahipleri ile birlikte Ruhi Sarıalp’e de ödül olarak birer kol saati verilir. O dönem Türk basınının en etkin ismi olan Burhan Felek, ödül alan sporcuların profesyonel olduğunu yazarak kıyamet koparır. Sonraki yıllarda Ruhi Sarıalp ülkemizin en önemli spor adamı ve spor öğretmeni olur. Spor Akademisi’nde hocalığımızı yaptıktan sonra büyük bir onur duyarak çalıştığım İTÜ Beden Eğitimi Bölümü’nde biz eski öğrencilerini eğitmeye devam eden hocamız yaşadıklarını büyük bir özveriyle anlatır, Burhan Felek’e gönül koyduğunu da konuşmalarının arasında istemese de duyumsatırdı.Kuşkusuz yarışma öncesi bayrağımıza bakıp gözyaşlarını tutamayan atlet ile koşu sırasında edineceği altınların hesabını yapanlar arasında hem insan hem de sporcu olarak büyük bir fark vardır. Ruhi Sarıalp, Cumhuriyetimiz bir yaşındayken doğmuş, Cumhuriyet çocuğu olarak büyümüş ve dünyaya örnek olmuş cumhuriyet kültürü ile sporcu olmuş, dürüstlüğü ilke edinerek yarışmıştır. Günümüz gençlerinin İstanbul dışına görev yapmak için giderken dudak bükmelerine karşılık Olimpiyat madalyalı, Avrupa Şampiyonu Ruhi Sarıalp Gazi Eğitim’i bitirdikten sonra Iğdır’a öğretmen olarak gönülden isteyerek gitmiş her bayrak töreninde duygulanmıştır. Bugünkü sporcuların olimpiyatlarda derece aldıktan sonra ellerine tutuşturulan bayrak ise, alacakları altın sayısına gönderilen bir iletidir sadece. Bilmem ağır mı olacak ama altını çizmeliyim; aldıkları etikdışı güç artıran madde (doping) ortaya çıktıktan sonra bırakın tüm ülkeyi kutsal bayrağımızı aldatmanın cezası salt verilen altınları geri almak mı olmalıdır? Ayrıca, alsanız ne olur ki... Hırsızlığın beceriklilik, dürüstlüğün ise aptallıkla eşdeğer görüldüğü, elinden iş gelenleri bozguncu, işini ayak oyunlarıyla yürütenlerin işbilir olarak önemsendiği bir ülkede Aslı’ya göz dikip işin “aslını” gözlerden uzaklaştırmak bilinçli yapılan bir danışıklı dövüş anlamına gelmiyor mu? Hırsızların baştacı edildiği bir ülkede birkaç genç sporcunun kuraldışı davranmasını çok büyütüyorsunuz diyenleriniz olabilir. Bunları büyütmediğimiz, ülkemizin doğal ve insan kaynaklarını haksız bir şekilde, emek ve çaba harcamadan kendi çıkarları doğrultusunda kullanıp, en büyük değerin ayakkabı kutularında yürüdüğünü sananlara toplum olarak engel olamadığımız için toplumsal değer kayması yaşanıyor. Öyle ki, Aslı Çakır Alptekin’in kendisinin ve ülkemizin dünyaya rezil olmasından daha çok aldığı altınların sayısı önem kazanıyor. Henüz ilkokol birinci sınıfa başlarken “iyi karne” karşılığında rüşvete alıştırılan çocukların, sonraki yaşamlarında insanlık değerlerini kulak arkası etmelerinden daha doğal ne olabilir ki. Şimdi anladınız mı Cumhuriyet’in sporcusu Ruhi Sarıalp ile paranın yarışçısı Aslı Çakır Alptekin arasındaki farkı?
Çanakkale’de çevreye karşı duyarsızlık...Bu köşenin devamlı okuyucuları, Kuzey Ege’nin Saklı Cennet’i olarak bilinen Geyikli sahilleri için iki yazı yazdığımı, Geyikli Deresi’nin denize akıttığı kirlilik hakkında yazdıklarımı biliyorlar. Yazılarımın özellikle sanal dünyada yapılan paylaşım sonucunda ilgi çektiğini de ben biliyorum. Ne var ki yaz mevsiminin sonuna geldiğimiz şu günlerde Geyikli Deresi’nin denize akan suyunda bir değişiklik yok. Sabahları temiz aksa da öğleden sonra kirlilik en üst düzeye varıyor üstelik dere yüzeyinde net bir şekilde görülüyor. Derenin kirliliğinden etkilenenlerin salt insanların olmadığını, her sabah beslemeye çalıştığım yüzlerce kablumbağanın da bu kirlilikten etkilendiğini belirtmeliyim. Arıtması tam kapasiteyle çalıştırılmayan 325 konutluk Hantepe Sitesi’ni yazılarımla hedef gösterdiğim gibi bir algının oluştuğu sanılabilir. Asla böyle bir niyetim yok. O sitede birçok dostumuz var ve onlar da durumdan rahatsız. Hatta bu konuda Geyikli Belediyesi’nin kusurlu olduğunu söyleyenler de var. Ancak bunlardan daha somut olan Geyikli Deresi’nin, ülkemizin en değerli kıyılarından birini kirlettiğidir. Bu konuda en son Çevre Bakanlığı’nı duyarlı olmaya çalışmıştım. Aldığım bilgiye göre Çanakkale Çevre Yönetimi ve Denetiminden Sorumlu Şube Müdürü Abdurrahman Eren konu üzerine yoğunlaşmaya başlamış ve kirli atıkları dereye verenlerin peşine düşmüş. Dilerim bu kovalamacadan sonuç alınır. Bu sene bitti bitiyor. Önümüzdeki yaz geldiğimizde pırıl pırıl akan bir dere buluruz. Bizde insanın pek değeri yok, bari kaplumbağalara acıyın...
Galatasaray’da bir futbol teröristi...Galatasaray ile Brezilyalı futbolcusu Felibe Melo arasındaki görüşmelerden bir uzlaşma çıkmayacağına, bu doğrultuda Melo’nun kulüpte kalmasının koşullarının ortadan kalkacağına ilişkin inancım pekişmişti. Futbolumuzun batıya açılan penceresinin içinde bir futbol teröristinin barındırılmayacağına da kendimi inandırmıştım. Ancak Melo’nun kendisini pazarlama taktiklerinden bir sonuç çıkmayınca Galatasaray’la sözleşme yaptı. Hem de ne sözleşme...Üç sezon boyunca karşıtlarını kırıp döken, meslek yaşamlarını sonlandıracak girişimlerde bulunan, insanlık ve sporculuk için en aşağılık davranış olan “yüze tükürme” eylemini defalarca yapan bu oyuncu, artık son sözleşmem dediği dönemde Galatasaray’dan 100 milyon lira kazanacak. Biz de sanıyorduk ki, Melo Galatasary’da kalırsa burnu sürtülecek. Kuraldışı davrananların ödüllendirildiği ülkeler arasında birinciliği kimseye bırakmıyoruz...