29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İkarus’un kanatları

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

Mitolojinin ünlü hikâyesidir... Kral Minos tarafından babası Daidalus’la birlikte kuledeki zindana kapatılan İkarus’un suçu, “labirent”ten çıkış yolunu bulmuş olmasıdır. Baba oğul, kuşların tüylerinden ve balmumundan yaptıkları kanatlarla zindandan uçarak kaçmayı başarırlar. Fakat İkarus babasının uyarılarına rağmen güneşe doğru uçtuğu için kanatları erir ve Ege Denizi’ne düşerek ölür.  

Gerçek adı Aşod Malakyan olan 1920 Tekirdağ doğumlu Ermeni asıllı Fransız yönetmen Henri Verneuil 1979’da “İkarus’un İ’si” (I... Comme Icare) adında bir film yapar. Gelmiş geçmiş en iyi politik sinema örneklerinden biridir bu film. Mitolojik anlatıdan hareket eden Verneuil, adına kısaca “Gladyo” dediğimiz NATO-CIA örgütlenmesine cesurca ışık tutan müthiş bir iş yapmış, sinema tarihine bir başyapıt armağan etmiştir.  

“İkarus” filmde hem mitolojideki gibi güneşe, yani gerçeğe yaklaşmanın sembolüdür, hem de bir Gladyo operasyonunun adıdır. Bir labirente benzeyen öykünün merkezinde Volney adında bir savcı vardır.  

TETİKÇİYE DE SUİKAST  

Film, dürbünlü tüfeğin görüş açısından izlenen bir adamın görüntüleriyle başlar. Adamın devlet başkanı olduğunu ve ölmesine karar verildiğini anlarız. Tetikteki parmak son kez kıpırdar. Başkan öldürülmüştür ama onu öldüren dürbünlü tüfek ve tetikteki parmak ilk gördüğümüz değildir. Ortada iki suikastçı vardır ve ilk tetikçi basit bir yemdir.  

Resmi açıklama, bu politik cinayetin bir paranoyak tarafından işlendiği ve katilin ölü ele geçirildiği yönündedir.  

Katilin ve kurbanın belli olduğu, “her şeyin gözler önünde gerçekleştiği” olaya ilişkin dosya, Yves Montand’ın harika bir oyunculukla canlandırdığı Savcı Volney’e teslim edilir. Savcı, dosyada kuşkulu gördüğü bazı noktaların üzerine gittikçe güçlü bir istihbarat örgütünün uygulamaya koyduğu bir planın varlığı da belirginleşmeye başlar. Planın adı, “İkarus”tur... Volney, İkarus planının İ’sini, yani ölümcül ve kirli planın ilk harfini, ilk ayrıntısını aydınlattığında bile gerçeğe yaklaştığını, yani efsanedeki gibi güneşe doğru uçmakta olduğunu fark eder. Tedbiri elden bırakmaz ama “kanatları” da yavaş yavaş erimeye başlamıştır. Labirenti çözmüştür çözmesine de sonunun mitoloji kahramanı gibi olup olmayacağını final sahnesinde anlarız.  

GERÇEĞE YAKLAŞTIKÇA...  

“İkarus’un İ’si”, Savcı Volney’nin, “görünen” suikastçının geçmişini araştırırken tanık oldukları ve “derin kapitalizme” ilişkin ürkütücü gerçekleri çok sarsıcı biçimde vurgulayan, nefes kesici bir filmdir. İlk elde akla gelenden çok daha yüksek bir otoritenin güvencesinde hareket edip operasyon düzenleyen insanların neler yapabileceklerini mükemmel biçimde anlatır. Tam da Boris Vian’ın “Bu tamamen gerçek bir öyküdür, çünkü tümüyle ben tasarladım” deyişindeki gibidir her şey. Daha doğrusu hiçbir şey göründüğü gibi değildir.  

İki ay önce devraldığı Berkin Elvan cinayeti dosyasında önemli gerçeklere ulaştığı söylenen Savcı Mehmet Selim Kiraz ile “İkarus’un İ’si”ndeki Savcı Henri Volney arasında bir bağlantı kurmak belki biraz zorlama gibi gelebilir... Ancak, iki gün önce Çağlayan Adliye Sarayı’nda yaşanan olayda hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı da çok açık. Şaibeli bir tetikçi örgüt ve Berkin Elvan’ın öldürülmesiyle ilgili gerçekleri açıklaması için rehin alınan ama ağzı koli bandıyla kapatılan, yani sembolik olarak “konuşması engellenen” bir savcı söz konusu. Kafasındaki üç, vücudundaki iki kurşunun da “hangi silah”tan çıktığını, resmi açıklamanın tersine belki de hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Görünürdeki katiller de zaten ölü ele geçirildiler!  

Tıpkı 1978’de öldürülen Savcı Doğan Öz gibi... Bazı savcılar bazı dosyalarda labirentten çıkış yolunu bulur ve gerçeğe çok yaklaşırlar.