26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İki ‘yarım kadın’: Aslı ile Gülnihal

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Geçen hafta bıraktığımız yerden devam: Semih Kaplanoğlu yüzeye çok fazla yansıtmasa da “Bağlılık-Aslı”yı alttan alta fokurdayan sert çatışmalar üstüne kurmuş. Batı-Doğu, kent-taşra, rezidans dairesi-varoştaki gecekondu, mama-anne sütü ayrımları, genellikle tek bakış açısıyla, çelişkinin bir tarafının gözünden yansıtılırken, ana çatışma “Annelik” ile “Çocuk da doğururum kariyer de yaparım” çerçevesinde şekillenmiş. Ama dahası da var...

Ba%C4%9Fl%C4%B1l%C4%B1k-Asl%C4%B1
Bağlılık-Aslı

Çok değil dört yıl kadar önce dönemin sağlık bakanı Mehmet Müezzinoğlu, “Annelik bir kariyerdir, kadınlar annelik dışında başka bir kariyeri merkeze almamalıdır” şeklinde sözler sarf etmişti. Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Çalışıyorum diye annelikten imtina eden kadın, aslında kadınlığını inkâr ediyor demektir. Anneliği reddeden kadın, iş dünyasında ne kadar başarılı olursa olsun, yarım kadındır” sözleri tarihe geçti. Kaplanoğlu aslında bu yaklaşımın filmini yapmış ve Müezzinoğlu ile Erdoğan’ın “annelere yön gösteren” sözlerini beyazperdede yankılandırmaya çalışmış.

Semih%20%20Kaplano%C4%9Flu
Semih Kaplanoğlu

DOĞUM, KARİYER, YABANCILAŞMA

Aslı, iyi kazanan kocası sayesinde “çalışmak zorunda olmayan” bir yeni anne. Fakat doğumdan bir süre sonra bankadaki işine geri dönmek, kariyerini sürdürmek, bunun için de bebeği memeden kesmek istiyor. Bulduğu bakıcı Gülnihal, İstanbul’a Orta Anadolu’dan gelmiş, kocası askerde, tıpkı Aslı gibi yeni doğum yapmış gencecik bir kadın. Bankadaki işine daha alt düzeyde başlamayı sineye çeken Aslı ile gündüzleri kendisininkine değil, başka bir kadının çocuğuna bakmayı, hatta onu emzirmeyi kabul eden Gülnihal’in, farklı sosyal ve ekonomik koşullarda bulunan iki genç annenin ilişkileri dönüp dolaşıp “yabancılaşma” meselesine dayanıyor. Ama Kaplanoğlu bunun farkında değil! O başka şeylerin peşinde!
Marksizm “yabancılaşmayı”, genel olarak iki kategoride, insanın doğaya yabancılaşması ile insanın kendi doğasına ve kendi emeğine yabancılaşması olarak ele alır. Aslı’nın doğaya yabancılaşması, çocuğunu bir an önce sütten kesmek istemesiyle belirginleşiyor. Gülnihal’in kendi doğasına yabancılaşması ise emeğini kendi çocuğuna değil, bir tür “pazar ilişkisi” sonucu bulduğu bir “işe”, yabancı bir çocuğun bakımına yöneltmesi olarak karşımıza çıkıyor.

MODERNİZM-KEMALİZM ELEŞTİRİSİ

“Bağlılık-Aslı” bu sorun üzerinde gelişseydi, yani ortaya bir “yabancılaşma” tartışması atsaydı, Kaplanoğlu’nun olan bitene Aslı’nın değil Gülnihal’in bakış açısından yaklaşması çok daha doğru olurdu ki filmde “bakıcı gözetlemek” için yerleştirilen gizli kameralar dahil her şeyi “Beyaz Türkler”in gözüyle görüyoruz. Bu da Gülnihal karakterinin düz, kendi içinde çelişkisiz, eksik bırakılmış, yalnızca tamamlayıcı unsur niteliğiyle tanınmasına ve sınırlanmasına yol açıyor.
Semih Kaplanoğlu, hep “Bergmanvari” filmler çekmek istiyor ama bunun için başta film dili olmak üzere “Doğuya giden geminin güvertesinde batıya koşan” bir yönetmen olmaktan kurtulması lazım. Eh, bu da “yabancılaşma” ya da “modernizm eleştirisi” deyince akla flu Mustafa Kemal posterleri ya da gizli gizli rakı içen “kötü” laik babalar aracılığıyla “ince ince” mesajlar iletmekten vazgeçmeyi gerektiriyor.

Türkiye’de İslami sinema yapmaya çalışıp kendilerini çıkmaz sokakta bulanların, geleneksel-muhafazakâr aile ve toplum ilişkilerine sahip çıkmak adına ısrarla “modernizm” eleştirisi yapmaları ve bunu da ille Kemalizm üzerinden gerçekleştirmeye çalışmaları, sinema sanatına hiçbir şey katmadı, bundan sonra da katmayacak. Bunu, yıllar yılı çalışan ama annelik görevlerinden imtina etmemiş “modern” bir anneden helal süt emmiş, aynı zamanda birkaç bakıcının da kucağında dolaşmış bir sinemasever olarak gayet iyi biliyorum.
Son olarak, “Bağlılık-Aslı”yla ilgili en üzücü noktanın, Kübra Kip ve Ece Yüksel’in harika oyunculuklarının festival jürilerince görmezden gelinmesi olduğunu belirteyim.