23 Nisan 2024 Salı
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İkiye mi bölündük?

Mehmet Bedri Gültekin

Mehmet Bedri Gültekin

Eski Yazar

A+ A-

AKP’nin yüzde 45 oy alması birçok çevre tarafından toplumun katı bir şekilde ikiye bölünmesi olarak yorumlandı. Gerçekten öyle midir?

AKP’ye oy vermeyen yüzde 55’nin kesin ve kararlı olarak AKP karşıtı olduğunu söyleyebiliriz.

Peki, aynı şekilde AKP’ye oy veren yüzde 45’in de “kararlı” olduğunu söylenebilir mi?

PKK’nın AKP ile izlediği işbirliği politikasından dolayı BDP’ye oy veren yüzde 5-6’lık kesimde, kararlı bir AKP karşıtlığının olmadığı söylenebilir. Ama bu kesim aynı şekilde kararlı bir AKP yandaşı da değildir.

En baştan şu tespiti yapabiliriz. Toplumumuzun en az yarısı AKP’ye kesin ve kararlı olarak karşı iken, geri kalan yarısının büyük çoğunluğu aynı ölçüde AKP yandaşı değildir.

Bu tespit önemlidir. Çünkü halkın en az yarısının meşru olarak görmediği bir iktidar, toplumun geriye kalan yarısı tarafından en az karşı çıkanlar kadar kararlılıkla savunulmuyorsa orada halkın ikiye bölündüğünden söz edilemez.

Ve böyle bir tablo AKP açısından, yönetim görevlerini ifa edeceği bir ortamın kalmadığını gösterir.

AKP’ye verilen oylar

Bu durumun açıklamasını, AKP’ye verilen yüzde 45 oya biraz daha yakından baktığımız zaman görebiliyoruz:

1. CHP ve MHP’nin ikna edici bir seçenek oluşturamamalarından dolayı, “kötülerin iyisi” mantığı ile verilen oylar. Seçmen; ekonomi, dış politika, laiklik konuları başta olmak üzere ülkenin bütün temel sorunlarında esasta farklı bir şey söylemeyen partileri tercih etmedi. Aslı varken kopyalarına yönelmedi.

2. İktidar değişikliğinin, kapıda bekleyen krizi tetikleyeceğini düşünenler. Kriz işvereninden emekçisine kadar herkesi vurur. Halk genellikle krize yol açabilecek gelişmelerden uzak durur. Seçmenin önemli bir kesimi siyasal istikrarsızlığın ekonomik krizi tetikleyeceği düşüncesiyle iktidar partisini desteklemeye devam etti.

3. 12 yıllık AKP iktidarında oluşturulan sadaka sisteminden beslenen hatırı sayılır yoksul kesimlerin desteği.

4. Atlantik ötesinden güdümlendiği açıkça belli olan Cemaat operasyonuna karşı, AKP iktidarına “Hırsızsa benim hırsızım” yaklaşımıyla sahip çıkanlar.

AKP neden hırçın?

Dört maddede ele aldığımız AKP’ye oy veren yurttaşlar, AKP seçmenlerinin büyük çoğunluğunu oluşturmaktadır.

Açıktır ki bu yurttaşların desteği kararlı bir destek değildir.

Seçmen’in AKP’ye oy verme gerekçeleri her an ortadan kalkabilir ve bu da AKP’ye olan halk desteğini hızla aşağıya çekebilir.

Halk açısından AKP’nin ikna edici bir alternatifi, kaçınılmaz olarak ortaya çıkacaktır. Bu alternatif, ekonomik krize karşı halkçı devletçi bir çözüm programına, dış politikada Atlantikçiliğin karşısında olan Avrasyacı bir seçeneğe sahip olacaktır.

İşte bu durum AKP’nin arkasındaki kitle desteğinin hızla erimesi anlamına gelecektir.

Bu gerçeğin en fazla farkında olan hiç şüphe yok ki AKP’nin kendisidir. Onun için yüzde 45 oy almasına rağmen tedirgindir, hırçındır ve güvensizdir.

Yönetemeyen iktidar

AKP, 2011 yılında seçmenin yüzde 49’unun desteğini aldı. Ama bu büyük destek Erdoğanların Türkiye’yi yönetmesine yetmedi.

Haziran’da ayağa kalkan milyonlar AKP iktidarını yönetemez duruma düşürdü. 30 Mart sonrasında ortaya çıkan tablo, iktidar partisi açısından 2011 seçimlerinin ardından ortaya çıkan tablodan daha iyi değil, daha kötüdür.Ekonomide, dış politikada duvara dayanmış bir iktidar gerçeği ile karşı karşıyayız. Erdoğan ekibinin toplumsal meşruiyeti kalmamıştır.

İktidar bloğu içindeki çatışmalar geri dönülemez bir aşamadadır. Hangi açıdan bakılırsa bakılsın, Erdoğan yalnızlaşmıştır.

Çözümün önderini bulmak

Sonuç olarak, Türkiye’nin AKP yandaşları ve karşıtları olarak ikiye bölündüğü tespiti doğru değildir.

30 Mart seçim sonuçları birinci olarak toplumun büyük bir arayış içinde olduğunu bir kez daha göstermiştir.

İktidar Partisi’ne sunulan destek, AKP’nin mevcut politikalarına verilen destek olarak değil, çözüm yolu konusunda bir netliğin ortaya çıkmaması olarak yorumlanmalıdır.

Kısacası, Türkiye yönetilenlerin eskisi gibi yönetilmek istemedikleri bir ülkedir.

Eskisi gibi yönetilmek istemeyenlerin iradelerini ortaya koyabilmeleri, kendilerine, çözüme ulaşma yolunda önderlik edecek Devrimci Parti’nin halk tarafından görülmesi ve kabul edilmesine bağlıdır.