25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 24°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İnan Kıraç’ın cebindeki tablo

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Üzücü mü sevindirici mi bir tablo olduğuna karar vermek pek kolay değil ama geçen yılın verilerine bakılırsa Türkiye’deki özel müze sayısı (193), devlet müzelerinin sayısını (192) geçmiş durumda. Toplamda, 69’u İstanbul’da bulunmak üzere 385 müzemiz olduğu görülüyor. Bu sayının, örneğin Almanya’da 6500, İngiltere’de 1850 olduğu da öğrenilirse arada derin bir uçurum olduğu daha iyi fark edilebilir. ABD’yi hiç söylemeyeyim isterseniz: 17500.
DÜNYA ŞAMPİYONLUĞUNA KOŞUYORUZSayısal karşılaştırmaları çok uzatmadan son bir örnek daha vereyim; dörtte biri İstanbul’da olmak üzere 400 kadar da AVM’miz var. Bu alanda dünya şampiyonu olmaya doğru koşturuyoruz ve bu ucube mekanlar tahmin edersiniz ki büyük oranda 13 yıllık AKP iktidarı döneminde yapıldı, üstelik mantar gibi de çoğalıyorlar. Eh, bir ülkedeki alışveriş merkezi sayısı müze sayısını çoktan geçmişse ve aradaki farkın kısa-orta vadede birkaç kat artacağı öngörülüyorsa, uzun lafa gerek yok zaten. Bilindiği gibi son olarak tarihi Emek Sineması’nın bulunduğu yapı yıkıldı ve Beyoğlu’nun orta yerinde büyük bir görgüsüzük anıtı olarak yeni bir alışveriş merkezi dikiliyor. Hiç utanmadan, yıllarca bakımsızlığa terk edilen koca binanın iç görünümüne ilişkin, “eskiden böyleydi, şimdi böyle oluyor, kurtardık” demeye getiren fotoğraf panoları yerleştirmişler bir de... Yakında kurdeleyi kesecekler belli ki. İstanbul’un en güzel yerlerinden birinde, Tepebaşı-Asmalımescit’te, Aydınlık’ın bulunduğu binanın hemen altında yer alan Pera Müzesi, 10. yaşını geçen hafta davetli gazeteci topluluğuyla birlikte kutladı. 25 Kasım’dan bu yana, “Üryan, Çıplak, Nü: Türk Resminde Bir Modernleşme Öyküsü” ve “Bu Bir Aşk Şarkısı Değil: Video Sanatı ve Pop Müzik İlişkisi” başlıklı iki kapsamlı sergiye de yer veren müzenin 10 yıl boyunca 1 milyon 200 bin kişi tarafından ziyaret edildiğini de öğrenmiş olduk. Söz ettiğim iki serginin de 7 Şubat 2016’ya kadar açık olduğunu belirteyim. Suna ve İnan Kıraç Vakfı’nın, İsveç Kralı’ndan İspanya Prensesi’ne, yazar Hanif Kureyşi’den oyuncular John Malkovich, Tilda Swinton, Rupert Everett’e, yönetmen Terry Gilliam’dan müzisyen Courtney Love’a dek ünlü isimler tarafından ziyaret edilen müzesinin, adeta bir sinematek gibi de çalıştığını önemle vurgulayayım. Kendi adıma, Pera Müzesi’ne dair ilgim de öncelikle sinema etkinlikleri nedeniyle artmıştı zaten. Romanya ve Macaristan sineması toplu gösterilerinden Pasolini, Polanski, Antonioni, Rohmer, Bergman programlarına açılan yelpazede sinemaseverler için gerçekten de bulunmaz nimetler sundu Pera Film. 2012 Şubat ayındaki “Arjantin, Sinema ve Futbol” programı kapsamında seyrettiğim filmlerin tadı halen damağımdadır örneğin.
SERMAYE VE SANATSermayenin sanata ilgisi, elbette ki hayli derin, çok boyutlu ve karmaşık bir konu. Sanatın özelleştirilmesinden büyük şirketlerin imaj sorununa, CIA desteğiyle açılan “modern sanat müzeleri”nden sermaye gruplarının kültür-sanat alanına yatırım yapmalarının gerçek nedenine kadar tarihe ve bugüne dair söylenebilecek çok şey var kuşkusuz... Öte yandan geçen çarşamba akşamı gerçekleşen toplantıda gerek vakfın Kültür Sanat İşletmeleri Genel Müdürü Özalp Birol’un süreci özetleyen, gerekse İnan Kıraç’ın amaca dönük konuşmaları önemli vurgular içeriyordu. Kıraç’ın, “Toplumların geleceğinde yalnızca eğitim değil, kültür-sanat çalışmaları da büyük rol oynar, ikisini birleştirmek için elimizden geleni yapmalıyız ve yardımınıza ihtiyacımız var” demesi ya da “Artık bu tablolaların hiçbirinin mülkiyeti bende değil, vakıfta. Örneğin Fausto Zonaro’nun şu tablosunu çok severim ve seyretmeyi özlediğimde ancak buraya gelip bakabiliyorum” sözleri dikkat çekiciydi. Kıraç, Zonaro’nun o tablosunu cep telefonuna da kılıf yapmıştı, günde hiç değilse beş on kez bakıyordu anladığım kadarıyla. Pera Müzesi’ne, Beyoğlu’ndaki 120 yıllık tarihi binasında sanat dolu daha nice yıllar diliyorum. “Görgüsüz kapitalistlerin” eline geçseydi o bina, hiç kuşkum yok, çoktan alışveriş merkezi olmuştu.