18 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Irkçılığın kara yüzü

Metin Tükenmez

Metin Tükenmez

Eski Yazar

A+ A-

Din, dil, ırk ayırımı yapılmadan savaşlara karşı duruş amacı içeren, insanlığın biraraya gelip acılarını unutmak için Çağdaş Olimpiyatları başlatan Fransız Aristokratı Baron Pierre de Coubertin, ırkçı faşist Adof Hitler’in başlattığı 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı yüzünden 1940 ve 1944 olimpiyatlarının yapılamadığını bilseydi ne düşünürdü acaba? Karayazılı Afrika’nın çektiği acılara merhem olsun diye olimpiyat halkalarına iliştirilen “siyah halka”nın 1936 Berlin Olimpiyatları’nda Hitler tarafından yok sayılması, bu olimpiyatların spor tarihindeki en ırkçı oyunlar olarak kabul edilmesinin, Adolf’un “Üstün Irk” saçmalığının yerle bir olmasıyla da ilişkisi vardır kuşkusuz. Hitler Almanya bütçesinden tarihte görülmemiş miktarda bir parayı üstün ırk saçmalığını kanıtlamak için ayırmasına karşın Afro Amerikalı Jessie Owens’ın dört altın madalya alması karşısında yerle bir olmuş, Olimpiyat Stadı’nı terk etmek zorunda kalmıştı. Irkçılığı dünyanın başına bela eden Hitler kendi başını yemesine karşın ne yazık ki bugünün dünyasında hala ona öykünen insanlar var. Bu insanların yaşamın içinde kendilerine yer bulmaları kalabalıkların içinde gözden kaçmış bir olay olarak algılanabilir ama spor alanlarında insanların ortak bir paydada birleşmeleri sırasında karşımıza çıkması kabul edilemez.

Barcelona’nın Brezilyalı oyuncusu Daniel Alves’in geçen Pazar günü Villareal maçında kendisine atılan muzu alıp soyduktan sonra yemesi ırkçılığa karşı büyük bir tepki olarak algılandı. Afrika kökenli Brezilyalı Alves’in kendisine atılan muzu yemesi dünyada da büyük yankı uyandırdı, takım arkadaşı Neymar, sarışın oğluyla muz yerken poz verip Alves’e destek verdi. Irkçılıktan nasibini alan ilk oyuncu, Fenerbahçe’de de oynayan dünyanın gelmiş geçmiş en iyi sol beki olarak kabul edilen, şimdilerde Sivasspor’un teknik direktörlüğünü yapan Roberto Carlos’dur. Daha sonra siyahi futbolcuları maymunla özdeşleştirip ırkçılık yapma eylemi ile Kamerunlu futbolcu Eto karşı karşıya kaldı. Irkçılığın futboldaki iğrenç karşılığı muz atmak eylemi bizde henüz görülmedi ama bizim futbolumuzdaki ilk ırkçı olarak da Fatih Terim tarihe geçti. İstanbulspor’un birinci ligde oynadığı yıllarda bu kulübün teknik direktörü Saffet Susiç’e “benim ülkemde bir Sırp bana laf söyleyemez” biçimindeki yaklaşımı etnik köken üzerinden bilgisiz yapılan bir ırkçılıktı. Çünkü Susiç Sırp değil Boşnak’tı. Sonraki yıllarda Terim’in yetiştirmesi Emre Belözoğlu’nun İngiltere’de başlayıp Türkiye’de Zokora ile devam eden ırkçı söylemleri futbolumuzu kemirmesine karşın Terim Türkiye futbol direktörlüğüne, Belözoğlu ise Fenerbahçe kaptanlığına kadar yükseldi. Türkiye her alanda temizlenmek yerine, her alanda kirlenmeye doğru koşar adım gitti.

***

Sporun politikleştirilmesinin çok canlı bir örneği olmasından ötürü spor ve politika tartışmalarında Afrika’dan her zaman söz edilir. Irk ayrımcılığının yavaş yavaş parçalanması ve farklı ırk ve etnik kökenlerden oluşan demokratik devlet anlayışına doğru yapılan yürüyüş sancılı olması nedeniyle ırkçı tutum ve davranışlar spor alanlarına kadar sıçradı. Irk ayrımcılığı genel bir bakış ile ölmüş görünse de Hitlerin bıraktığı kalıt(miras) her yerde karşımıza çıkmaktadır. Tam anlamıyla bir politik dışlama olarak ırk ayrımcılığı politika ve sporu bağlantılandırma amacını, araçlarını tam merkezinde barındırıyor. Bir zamanlar nüfusun kara renklilerinin ulusal spor karşılaşmalarından resmen dışlanması kaynakların beyazlar ve diğerleri arasında fena halde eşitsiz dağıtılmasını sağlama bağlayan maddi yoksunluk bugün belli oranda da olsa aşılmasına karşın sporun kara renklileri acı çekmeye devam ediyor.

Bugün salt ülkemizde Fatih Terim değil dünya da da ırk ile etnik köken birbirine karıştırılmaktadır. Birkaç yıl önce Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan bir yazısında “Türk ırkı ile Kürt ırkı” şeklinde bir tümce kurmuştu. Kendisine bir ileti göndermiş “biz Türkler, Kürtlerle, Ermenilerle, Rumlarla, Gürcülerle aynı ırktanız. Beyaz ırkız. Etnik kökenlerimiz farklıdır. Topluma yanlış bilgi veriyorsunuz, yanlışınızı düzeltiniz” demiştim. Ne yazık ki egosu şişirilmiş insanlar yanlışlarını düzeltmek yerine bir yanlış daha yapıyorlar. Hal böyle olunca, medyada yanlış kullanılan sözcükler halkın da yanlışlıklar yapmasına neden oluyor, ırk ile etnik köken birbirine karıştırılıyor, çoğunlukla birbirinin yerine de kullanılıyor.

Irk, genetik olarak farklı olan insan gruplarını anlatmaktadır. Çünkü bir grup ya da toplum içerisinde önemli olduğuna inanılan, genetik olarak aktarılan özellikleri paylaşırlar. İnsanlar ırk hakkında konuşurken genellikle doğuştan getirdikleri belli biyolojik özelliklerine göre her insanın ayrı bir gruba düştüğü bir sınıflandırma sistemini kabul etmektedirler.

Etnik köken ise belli bir grubun farklı kültürel birikimini anlatmaktadır. Etnik köken, genetik olarak belirlenen fiziksel özellikler ya da akrabalıklara bağlanmamalıdır. Bunun yerine kültür ve kültürel geçmişteki tipik özelliklere dayandırılmalıdır. Bir etnik grup, ortak kültürel geçmişle ilişkili bir yaşam tarzını paylaştıkları için sosyal bakımdan farklı olan insanlar topluluğudur.

Dünyanın birçok ülkesinde ırk ve etnik köken kavramlarının birbirine karıştırılmasının nedeni, birçok ırk ve etnik grubun “azınlık” olarak kabul edilmesidir. Azınlık grup özel olarak, paylaştıkları sosyal deneyimlere dayanan güçlü bir bilince sahip ayrımcılıktan kaynaklanan dezavantajların acısını çeken ve ayrımcılığın hedefi olan sosyal kimliğe sahip bir grubu anlatır. Irk tanımı biyolojik, etnik köken ise kültürel tabanlı davranışları, alışkanlıkları ve azınlık tanımı diğer insanların sosyal açıdan değersiz olarak gördükleri yaşam biçimi ve özelliklerini paylaşmasından dolayı bir insan topluluğuna yöneltilen ayırımı göstermesidir.

Irksal kuramların tarihi neredeyse 400 yıla dayanır. Onca çekilen acılara, savaşlara soykırımlarına karşın bugün sadece bir ırkın olduğunu onun da “insan ırkı” olduğunu ne yazık ki kabul edemeyen sakat beyinler aramızdadır. Bu sakat beyinlerin sadece tribünlerde değil spor alanlarının içinde yarışmacı konumunda olmaları daha acıdır ki, tribünden atılan muzların bir ucu da onlara değmektedir...