19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İslam dininde ekonomik haklar

Mustafa Pamukoğlu

Mustafa Pamukoğlu

Eski Yazar

A+ A-

Bugün Ramazan ayının ikinci günü. Öncelikle tüm Müslümanların oruç ve diğer ibadetlerini yoğun biçimde yapacakları bu ayın İslâm dünyasına barış getirmesini diliyorum.

Bu ayda duyguların istismar edildiğini, gayri meşru kazançların yardım ve sadakalarla meşrulaştırılmaya çalışılacağını, gösterişili iftarları çokça göreceğiz. Peki İslam dini buna izin veriyor mu? Dine ipotek koymuş kişilerin yolsuzluklarına, ayakabbı kutularına, haksız kazançlarına baktığımızda bu işte bir sorun var dememiz gerekir. Ancak Kuran'ın birçok ayetlerini de okuyunca haramı, faizi, gayrimeşru kazançları yasakladığını da görüyoruz.

DİNİMİZ ZENGİNLİĞİ TEŞVİK EDER

Hz. Muhammed zenginliğin aleyhinde hiç olmamıştır. Meşru kazancı desteklemiştir. Öte yandan da yetimlere, yoksullara yardım ve sadakayı çokça savunmuştur.

Bilindiği gibi zenginlik merhamet, şefkât, yardım duygularını unutturan bir hırsa insanı sürükler. Bu da yoksulların zenginlere karşı kin, nefret ve kıskançlık duymasına neden olur. İşte burada ayetler devreye girer. Yardımı, paylaşmayı, sadakayı, aç olanı doyurmayı şart koşar. Ramazan'da oruç tutmak yoksulları hatırlamak, açlığın ne olduğunu hissetmek için emredilmiştir.

Oysa sosyal adalet zaten bütün bunları sağlanmaya çalışan bir ekonomik ve hukuk sistemidir. Ancak din burada daha etkili olur.

Tevbe süresi "onları kötülüklerinden arıtmak için servetlerinden bir sadaka al" derken zenginler, zenginliğinizin kıymetini bilin, sosyal adalete katkıda bulununuz emrini vermektedir.

YOKSULLUK KADER DEĞİLDİR

Yoksulluğun kader olmadığını, zenginliğin yoksulların istismar edilmesinden geçtiğini biliyoruz. Yoksullar olmalı ki zenginler olsun. Zenginlik varsa yoksulluk ta vardır. Bu durumda zenginlerin kendi servetlerine karşı halkın nefret, kıskançlık ve isyan duygularını bastırmak için yardım, sadaka yapmaları gerekmektedir. İslâm dini zenginliği makbul sayarken yoksulları da unutmamış ama onları zenginlerin yardım ve sadaka verme inisiyatifine bırakmıştır. Yaptırım olarak da diğer yaşamdaki cezaları göstermiştir.

Kuran'ın emirleri değişmez doğmalardır. Oysa ekonomik sistemler her çağda, her toplumda ve her uygarlıkta farklıdır ve değişkendir. Bu itibarla İslam dini kanaati, sabrı, tevekkülü emrederek zenginlerin servetlerinin korunmasının hukuki alt yapısını ve ahlaksal temelini kurmuştur.

Bunun yanında Kuran siz gayri meşru kazançlar elde etmeye kalkarsanız, ayakabbı kutularını doldurursanız; bu kazançlarınızı meşrulaştırmak için sadaka ve yardım yapsanız dahi kurtuluşunuzun olmadığını söylemektedir. Fecr suresinin 17-24. ayetlerinde mal düşkünlüğünü hor görmektedir. Hakka suresi 25-29. ayetlerinde de bir hayra hizmet etmeyen servetin sahiplerine ahirette bir kurtuluş sağlamayacağını vurgulamaktadır.

Öte yandan İsra suresi 111. ayette "Allah rızkı kimine az,kimine çok veren" ve "Dilediğine verip, dilediğinden alan"dır. Bu ayetten anlıyoruz ki; eğer siz yoksulsanız Allah size rızkı vermemiştir ve bu onun takdiridir. Siz de bunu sorgulayamazsınız.

REFAH AKILLA SAĞLANIR

Tüm dinlerin bu tür emirlerine rağmen bugüne kadar dünyada büyük bunalımların temelinde zengin-yoksul yani sınıfsal çelişkiler vardır. Milyarlarca insan yoksuldur, açtır. Bunların refahı ve kalıcı mutlulukları sadaka ve yardımlarla sağlanamamaktadır.

Ramazan boyunca hatırlanan yoksullar ve açlık çekenlerin sorunu bir küresel sistem sorunudur. Bunun çözümü de öbür yaşam yaptırımları ile çözülemez.

Elbette din iç dünyamızın güzelleşmesini sağlayarak insani çözümler üretmemize katkıda bulunur. Ancak temel çözüm ekonomik sistemlerde aranmalıdır...

xxxxx

MEHMET YUVA/ 'Yahudi' Kürtler

Her Yahudi Musevi olmadığı gibi, her Musevi de Yahudi değildir. Her Yahudi'yi Siyonist ve her Siyonist'i Yahudi olarak tanımlamak tarihi verilerle bağdaşmaz. Her Yahudi'yi mevcut İsrail erkinin potansiyel muhibbi olarak görmek büyük bir hatadır. Azımsanmayacak sayıda Yahudi'nin İsrail devletine karşı mücadelesine tanık olurken, Hristiyan veya Müslüman kimlikli çok sayıda kişinin uluslararası Siyonist sermaye ve İsrail'in ulvi maslahatlarına hizmet ettiğini tarih not etmiştir. 1948'de dayatılan Siyonist Yahudi İsrail erkin, Hz. Musa, Hz. İsrail (Hz. Yakup) ve Oğulları ile hiçbir tarihi bağı veya temel inanç prensipleri ile ilgisi yoktur. İsrail devletinin kuruluş sürecine en büyük katkıyı Doğu Avrupa Yahudilerinin elit takımı yapmıştır. Bu takımın Rotschield ailesi gibi sömürge pazarlara sahip Yahudi kökenli Siyonist aileler ile derin bağları vardı. Bölgemiz Musevi-Yahudi toplulukları İsrail'in tesis edilmesinde duygusal bir katkı sunmuşlar, büyük oranda da ezici çoğunluğu Müslümanların oluşturduğu bölgemizin malum sebeplerinden dolayı sessiz ve pasif kalmışlardır. Bunun bir istisnası Kuzey Afrika kökenli Batı eğitimli Yahudileridir.

SURİYE YAHUDİLERİ YURTSEVER

Suriye Musevi-Yahudileri büyük oranda yurtsever ve duyarlı bir pozisyon içinde olmuşlardır. Suriye devleti de, İsrail ile savaş ve kavgalarına rağmen, ülkesinin asli unsurları olan Musevi-Yahudilerin huzur ve selameti için azami dikkat göstermiştir. Suriye ordusunda askerlik görevi dâhil bütün devlet makamlarında vatandaşlık haklarına binaen sorumluluklar alabiliyorlardı. Baş hahamın talebi üzerine Cumhurbaşkanlığı özel kararnamesi ile eski devlet başkanı Hafız Esad döneminde askerlikten muaf tutulmuşlardır. Suriye'de 1991 tarihine kadar önemli bir Musevi-Yahudi topluluğu vardı. Bu tarihte ortaya çıkan ABD-Suriye yakınlaşması neticesinde, Suriye Musevi-Yahudilerin önemli bir sayısı ABD'ye göç etti. İsrail'e göç edenler de vardı. Ancak onların da büyük bir kesimi bir müddet sonra İsrail'i terk edip Dünyanın farklı ülkelerine taşındılar. 2004 tarihinde ABD ve Kanada'da yaşayan Suriye Musevi-Yahudi topluluğun kanaat ve genç önderleri büyük bir heyet oluşturarak Suriye devlet başkanı Beşar Esad'ı ziyaret etmişlerdi. Bu ziyaret esnasında, anavatanları Suriye'yi en iyi şekilde tanıtmak ve yurtdışında resmi olarak temsil etmek istediklerini beyan etmişlerdi. Suriyeli Musevi-Yahudi topluluğu Suriye'de şahit olduğumuz kirli savaşa karşı mücadele içinde yer almışlardır. Bunun en bariz örneğini "Kürt" bölgesi olarak takdim edilen Haseke ve Kamışlı bölgesinde yaşayan Musevi-Yahudi topluluğun bölünme ve kanton projelerine karşı uyarılarda bulunmaları ve devletin yanında yer almalarıdır. Ancak ve Maalesef, aynı şeyi Irak için söyleyemiyoruz.

BOŞ ELİ DOLDURANA HİZMET

"Yahudi" kökenli Kürtler veya Kürtleşmiş Yahudiler, Siyonist İsrail'in gelişimi ve bölgemizde önemli kazanımlar elde etmesinde önemli görevler ve sorumluluklar üstlendiler. İsrail'in kuruluşundan itibaren bölgemizde cereyan eden gelişmeler içinde kendi ülkelerinden ziyade İsrail lehine aktif bir rol üstlenmişlerdir. 50'li yıllardan itibaren özellikle Kuzey Irak bölgesinden önemli sayıda "Kürt" Yahudi İsrail'e göç etti. Halen İsrail'de etkin bir azınlıktır. Mossad başkanlığı makamını (Mordachai) yönetecek kadar devlet kurumlarında önemli mevkilere mazhar oldular. İsrail ile Irak bazındaki ilişkileri en iyi temsil eden ve İsrail nüfuzunun Irak'a güçlü bir şekilde sirayet etmesini sağlayan aile Barzanilerdir. Mesut Barzani'nin babası olan Molla Mustafa Barzani İsrail istihbaratı ve ordu subayları ile yakın temasta olmuştur. Aslen Türkiyeli olan Irak Komünist Partisi kurucu üyesi ve Hafız Esad ile Cemal Abdülnasır arasındaki gizli ilişkileri koordine eden Hukukçu Muhammed Ali Zarka bu ilişkilerin canlı şahididir. 1967'de Molla Mustafa Barzani ile Irak Komünist Partisi resmi yayın organı adına uzun bir röportaj yapan Zarka, "sosyalist" olduğunu iddia eden Molla'ya Mossad subaylarının sıkça yaptıkları ziyaretlerin sebebini sorar. Molla avucunu gösterir ve "ne görüyorsun?" diye sorar. Şaşkın Zarka: "Boş bir el" diye yanıtlar. Molla: "İşte bu boş eli doldurana bu el hizmet eder" der. Irak ve Suriye'nin şeytan üçgeninde muhasara edilmesi ve bu kadar kan kaybetmesi bu boş elin tavrı ile de yakinen alakalıdır. Barzani ailesini İsrail'e bağlayan derin muhabbettin "boş el siyaseti" ile mi yoksa "Yahudi" kandaşlığı ile mi ilgisi var kesin bilemiyoruz. Ancak İsrail'i yöneten güruhun "Kürt" Yahudilerini Kürt halkının ulvi maslahatları için kullanmadığı aşikar.

Kindar Siyonist İsrail'in binlerce yıl sonra, 2003 Irak işgali esnasında ulusal müzeden timsalini çalarak "Yahudi atalarımızı Babil'e esir götüren Irak kralı Nebuchunassardan intikamımızı aldık" demeleri anlamlıdır. Acaba, İsrail, "Kürt" Yahudileri ve IŞİD Vahhabilerini Irak ve Suriye'de Alevi katliamları için teşvik ederken Hz. Ali'nin fethettiği Yahudi Heyber kalesinin intikam hırsıyla mı hareket ediyorlar?