16 Nisan 2024 Salı
İstanbul 26°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İzlediğim en kötü Ersun Yanal takımı...

Metin Tükenmez

Metin Tükenmez

Eski Yazar

A+ A-

Ersun Yanal Trabzonspor ile sözleşme imzaladıktan sonra Galatasaray ile oynadığı karşılaşmayı 3-0 kazanmıştı. Bu maçtan sonra Bordo-Mavililer için iddialı sayılabilecek bir yazı yazmış, Trabzonspor’un oynadığı futbola dikkat çekmiştim. Yazılarımın sonuca dayalı olmadığını saygın okuyucularım bilirler. Bu bağlamda Trabzonspor’un üç gollü yengisinden daha çok oynadığı futbolu çözümlemeye çalışmıştım. O karşılaşmadan sonra Fenerbahçe maçında izlediğim Trabzonspor için söylenecek tek söz var: Ersun Yanal’ın bugüne değin çalıştırdığı takımlar içerisinde en kötüsü...

İstanbul’da Galatasaray’a neredeyse top göstermeyen bir takımın yine İstanbul’da Fenerbahçe karşısında top görememesi nasıl açıklanabilir? Ligin ikinci yarısının başlangıcında zor kazanılan iki maçtan sonra Fenerbahçe karşısında hiçbir varlık gösteremeyen Trabzonspor için yapabileceğimiz tek saptama devre arasında yapılan yükleme olabilir. Yoksa bu yıl ligin iyi kadrolarından birine sahip olan Trabzonspor’un, Fenerbahçe karşısında atak yapamayacak duruma düşmesinin başka bir açıklaması olamaz.

Uzaktan atılan birkaç şutun dışında Trabzonspor’un tek bir organize atağı yoktu. Karşılaşmada öylesine ilginç gol durumları oldu ki, bunları açıklamakta zorlandık. Örneğin, Emenike’nin kaçırdığı bir gol durumu vardı, üç Fenerbahçeli kaleci Hakan Arıkan ile karşı karşıya kalmıştı. Hakan Arıkan özünde iyi bir kalecidir. Liverpool’dan yediği sekiz golden sonra gözden düşmüştü. Oysa o gollerin büyük çoğunluğunda Hakan’ın kusuru yoktu, savunma çok daha önemli hatalar yapmıştı. Hiç hak etmediği halde Beşiktaş’tan sonra dibe Vuran Hakan Arıkan’ın Fenerbahçe karşısındaki çıkışı kendini yeniden kanıtlama olanağı olarak görülebilir. Hakan, Yanal’ın kötü oynayan takımını ayakta tutmayı başardı.

Ersun Yanal’ın çalıştırdığı takımların en önemli özelliği çabuk oynaması, karşı atağa çabuk çıkmasıdır. Ne var ki Erkan Zengin’in dışındaki oyuncular atağa çıkmakta isteksiz davrandılar. Bosingwa’nın eksikliği nedeniyle savunma kurgusundaki seçenekler Trabzonspor’u zorlamış olabilir. Özellikle savunması zayıf olan Yusuf Erdoğan’ın, Gökhan Gönül karşısında zorlanması Trabzonspor’u savunmada sıkıntıya düşürürken atak gücünü de elinden almış oldu.

Trabzonspor başkanının maçtan önce yarattığı karmaşaya karşın maçı çok başarılı bir şekilde yöneten hakem Bülent Yıldırım büyük oyunun yıldızı konumuna geldi. Bülent Yıldırım’ın yönetim biçimine ağır eleştiriler yöneltenler fanatizm hastalığından kurtulamayanlar olsa gerek.

Fenerbahçelilerin iki gol durumunda penaltı istemelerini doğru yorumlayıp oyunu devam ettirmesi böylesi zor bir karşılaşmada kolay değildi. Bazı sarı kartların ağır olduğu, Egemen’in Aykut’a tokat atmasını kırmızı kartla cezalandırmaması maç içerisindeki kusurları olarak görülebilir. Ancak kamuoyunda maçın değil de hakemin öne çıkarıldığı bir karşılaşmanın bu denli az kusur işleyerek yönetilmesi hakemlik kurumu açısından önemliydi... Ersun Yanal’ın “kör dövüşü” dediği karşılaşmada Trabzonspor eğer yarım düzine gol yemediyse bunu Hakan Arıkan’a borçludur... Yukarıda da altını çizdiğim gibi fanatizm gözlüğünü eğer gözünüzden çıkartabiliyorsanız bu gerçekleri görebilirsiniz...

MİLLET MECLİSİ EMEKLİLİK YERİ Mİ?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “sırdaşım” dediği ve görevinden ayrılmasına karşı olduğunu ayak direyerek söylediği MİT Müsteşarı Hakan Fidan görevinden ayrılarak milletvekilliği için aday adayı oldu. Görevinden ayrılmasının gerekçesini ise yorgunluğa bağladı, bu önemli görevin kendisini yorduğunu söyledi. Hakan Fidan eğer Ulusal Meclis’e milletvekili olarak girerse önceki görevinden sonra yorulmuş hatta emekli olmuş biri olarak Meclis’te görev yapacak. Bu durumda bizim de aklımıza bir soru geliyor kaçınılmaz olarak: Millet Meclisi yorgunluk atma, emekliliğini yaşama yeri mi yoksa ülkesinin geleceğinin daha bir sağlam temellere oturması için her zamankinden daha büyük aşkla görev yapma yeri midir?

FANATİZM...

Kitaplarımdan birine “Yanan Buz Parçası” adını vermemin nedeni ünlü filozof Erich Fromm’dur. Onun fanatizme yaklaşımı kitabımın adının biçimlenmesine neden oldu. Şöyle buyurur Fromm “Fanatikler içsel bakımdan boş, ölü ve eziktirler. Bu depresif ve içsel donukluk durumunu alt edebilmek için fanatik bir kişi, kendisine bir put seçmektedir. Bu; devlet, bir siyasi parti, bir fikir olabilir. Fanatik, önce yarattığı putu yüceltmekte, sonra da ona mutlak olarak boyun eğmektedir. Fanatiğin hayatı, ancak böyle durumlarla bir anlam kazanmakta ve putlara tapmak suretiyle ruhsal bir heyecan duymaktadır. Ancak bu heyecan veya ruhsal dalgalanma, ne neşe kaynaklı ne de üretken bir ilişkinin verdiği bir heyecandır. Bu türlü yoğun ama soğuk heyecanlar aslında içsel durgunluğun ve donukluğun işaretidir. Bir benzetme yaparsak, fanatik heyecanına ‘yanan bir buz parçası’ diyebiliriz.”

Erich Fromm fanatizmi içsel soğukluğa ve donukluğa dayandırsa da, belki de fanatizm kendi içinde coşkuyu, heyecanı, özlemi, sevinçleri, gözyaşlarını, yalnızlık aşkını barındıran bir tutku türüdür. Fanatizm çağımızın ürünüdür. Fanatizme ilişkin sözler bir filozofun ağzından çıktığında daha çarpıcı olan Jean Jacques Rousseau’nun yaklaşımıyla çoğumuza ilginç gelebilir: “Cani ve bir o kadar zalim olsa da fanatizm insan kalbini güçlendiren, ölümden korkmamasını sağlayan, insana olağanüstü bir enerji veren ve sadece en yüce faziletlere sahip olmak için akıllıca yönlendirilmesi gereken büyük ve güçlü bir tutkudur.”

Filozofların fanatizme yaklaşımlarından anlaşılıyor ki, tutkulu bir şekilde futbol takımlarına bağlı olan insanlar enerji doludur ve bu insanlara şiddet ve baskı uygulamak yerine enerjilerini yaşama aktarmak daha akla yatkın ve insanidir. Bunun nasıl gerçekleşeceğine ilişkin davranış bilimciler ve toplumbilimciler kafa yormalı...