29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kabir nebbaşları

Mehmet Yuva

Mehmet Yuva

Gazete Yazarı

Ürdün’ün başkenti Amman’dan bildiren Associated Press, BBC ve Mint Press News muhabiri Dale Gavlak, 30 Ağustos günü önemli bir haber geçti. Gavlak, Şam kırsalındaki Doğu Guta bölgesinde faal olan El Nusra örgütü mensupları ile yaptığı görüşmeyi paylaştı. Gavlak’a konuşan El Nusra mensupları, “zehirli gaz” patlaması hadisesinde, bu tür silahlar üzerinde “çok iyi eğitimli olmayan militanların sorumlu olduğunu” söylemektedir. Teröristler, bu gazın “hatalı bir davranış” sonucu ve “yanlışlıkla” etrafa saçıldığını itiraf etmişlerdir. Şafak Terzi’nin Aydınlık gazetesi adına yaptığı mülakatlarla, konu üzerinde çalışan uzmanlar, askeri, demografik, meteorolojik ve siyasi gerekçelerin Suriye devletinin “kimyasal silah” kullanmasına engel teşkil ettiğini ortaya koymuşlardır. Zaten Suriye devletinin daveti üzerine bölgeye giden BM heyeti, bu değerlendirmeleri doğrulamaktadır.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin, “meşru değil” dediği meslektaşı Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim’i iki sene sonra arayıp “Guta operasyonlarını durdurun” demesinin arkasında “kimyasal silah” hususu mu vardı? Yoksa ABD için daha acil bir durum mu söz konusuydu? Kerry’i kaygılandıran durum, Suriye’ye Ürdün üzerinden sokulan 300 kişilik özel birimin Suriye Ordusu tarafından Doğu Guta’da keşfedilmesi, ablukaya alınması ve büyük bir bölümünün tasfiye edilmesidir. “Kimyasal silah kullanımı” iddiası bu özel birimin kurtarılması ve her alanda taarruza geçmiş olan Suriye Ordusu’nun zapturapt edilmesidir. Muallim, Kerry’e “Operasyonlar durmayacak” deyince, Kerry “Kimyasal silah kullanıldı” yaygarasını kopardı. Borazanlar hep bir ağızdan “Suriye, ABD’nin kırmızı çizgilerini ihlal etti. Allahu Ekber... ABD’nin akıllı füzeleri Esad’ı terbiye etmeye geliyor” naraları attı. Polis gazeteci Emre (Emrullah) Uslu, “Allah zalim ABD’yi zalim Esad’dan masumları korumak için göreve çağırdı” gibi tımarhanelik laflar etti. Anladık; babaları kurt ABD koyunu yemek niyetinde. Amma velakin kurt artık yaşlı. Dişleri dökük. Koyun da kuzu değil. Boynuzları güçlü ve keskin. Koçu koruyan, besleyen ve savunan da az değil. Zaten esas amaç, koçun boynuzlarını kırmak. Suriye’ye “Bunu kabul et, koltuğuna, rejimine dokunmayalım” demeye başladılar. Şu ahlaksızlığa bakar mısınız?

Anlaşma mı oldu?

Acaba, Suriye Kerry’nin talebini yerine getirdi mi? Hayatta kalan özel birimin güvenli bir şekilde bölgeden ayrılıp Ürdün’e gitmesine onay verdi mi? Buna karşılık Şam ne almış olabilir? ABD’nin saldırı tamahında patinaj yapmasının arkasında bu “antlaşma” yatıyor olabilir mi? Elbette, ABD’nin yumuşak karnı İsrail’in hedef tahtasında olması caydırıcılıkta önemli bir unsur. Ayrıca, Rusya, Hizbullah ve İran’ın kararlılığı da önemli bir faktör.

Okuyucularım ABD tarihi okutmanı olduğumu bildikleri için soruyorlar: Suriye Dışişleri Bakanı, “Hiçbir devlet kendi halkına karşı kimyasal silah kullanmaz” demektedir. ABD başka bir ülkeye saldırmak için her yolu mubah kabul eder mi? Desteklediği terör gruplarının “kimyasal silah” kullanmasına müsamahakâr davranabilir mi? Hiç şüphe yok ki, kapitalist-emperyalist devlete hâkim olan sınıf veya zümre, kendi maslahatlarını korumak için zulüm ve hukuksuzlukta sınır tanımaz. Birkaç örnekle iddiamızı destekleyelim: 1898’de Küba ve Filipinler, İspanya’nın son sömürgeleriydi. ABD buraları kendisi için istiyordu. Her iki adada devrimci isyanlar vardı. ABD bu isyanları destekliyordu. Ama İspanya ile ilişkileri de kötü değildi. İspanya’ya savaş ilan edemiyordu. Bir sebep yaratılmalıydı. Küba’nın Havana limanını ziyaret eden ABD savaş gemisi “Main” ihtiyaç duyulan gerekçeyi sundu. Gece yarısı büyük bir patlamayla okyanusun dibini boyladı. 355 Amerikalı mürettebat öldürüldü. ABD devleti, medyası ve mafyası, suçluyu anında ilan ettiler: İspanya. İspanya’nın “Olayı ortak bir heyet oluşturarak araştıralım” talepleri duyulmadı bile. Suçluydu ve cezası verilmeliydi. Aynı gün, Kongre Başkana savaş ilanı yetkisi verdi. Zaten Küba ve Filipin açıklarında hazır bekleyen savaş gemileri, savaş kararı ulaşmadan çoktan iki adayı işgal etmişlerdi. Yıllar sonra, ABD askeri istihbarat arşivlerinden, olayın bizzat Amerikan devletinin emriyle Amerikan istihbaratı tarafından yapıldığı gerçeğini öğrenecektik. Buna benzer belgelerle onlarca örnek vermemiz mümkün.

Enerji nakil güzergâhı

ABD ve İsrail, güçlü bir Suriye istemiyor. Suudi hanedanı ve Erdoğan-Davutoğlu rejimi de Suriye’nin bölgesel bir kuvvet olmasını istemiyor. Hepsinin gerekçeleri ayrı. İsrail en önemli aktör. En büyük korkusu, Suriye’nin enerji nakil güzergâhı ve üreticisi olmaya aday ülke olmasıdır. Suriye, Irak üzerinden İran ve Irak doğal gazı ve petrolünü Akdeniz’e taşıyacak. Suriye’nin Hums ve Lazkiye vilayetlerinde zengin doğalgaz rezervleri bulundu. Lübnan sahillerinde zengin doğal gaz rezervleri var. Ve İsrail 2014’te doğal gaz üreten ve pazarlayan ülke olacak.

Başlığımızda “nebbaş” terimini kullandık. Kabir deşen anlamındadır. Davidoğlu’nun “kahramanları” salyalı, palalı ve cici jöleli “mü-cahitler”, “devrim” adına Suriye’de evliyaların makamlarını tahrip etmeye, kabirlerini deşmeye, etnik ve mezhep kimlikleri üzerinden cinayetler işlemeye, fabrikaları yağmalamaya, tarım ürünlerini talan etmeye, en önemlisi “Allahu Ekber” nidalarıyla Suriye’nin savunma ve saldırı gücü olan her şeye saldırmaya devam etsinler. İsrail size ne kadar minnettar olsa azdır.