29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kaç kanat kırıldı sevdanın ömrü için?..

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

İçimdeki naz değil, nehir gibi akan... Öfke de değil, beni benden çıkaran!..

Her sabah vicdanımı da yasladığım verandanın ahşap korkuluğunda, şaşkın bir kelebek vardı dün erken saatlerde...

Bir tabloyu andıran, bir tavus kuşunu kıskandıran ve masmavi kanatlarında ceylan zarafeti taşıyan...

Ve de ürkekliğinde hüsran barındıran, kim bilir belki de ömrünün ilk deminden ilk nefesleri alan bir güzellik minyatürüydü o kelebek!..

O narin kelebeğe bakarken geldi aklıma “naz ve nehir...” Yani zarafet ve ömür gibi... Bir nehir gibi uzun ve sonsuzluğu tarif eden ömür, neden bir kelebeğe en cimri davrandı acep?..

Neden bir kelebeğin ömrü, uçsuz bucaksız bir nehrin tek damlası gibidir yâr?..

İçimi kemirdi doğanın bu adaletsizliği... İsyanımı yumrukladım sessizce, kelebek ürkmesin diye...

Kelebek var ya kelebek; zarafet ve ölümü aynı anda hissettiren ender canlılardandır ya, hüznüm onun kanatlarında, bir serçe gibi çırpındı içimde...

Böyle düşündüm işte, sabahın aydınlığa selam veren ilk ışıklarında... O kelebek, o sabah mı doğdu bilemiyorum ama baktım da ben, dün sabah özlemlerimle uyanmışım...

Üşümeyi, ürpermeyi hiç önemsemeden, kelebek kanadı gibi titremeyi düşünmeden daldığım uykulardan!..

Yorgan yaptığım yalnızlığımdan... Yastık misali sabrımdan ve özlediğim ten kokusu gibi eskimeyen nevresimden!..

RÜYALARIN KAPI YOLDAŞI!..

O hasret misali kelebeğin ömrünü düşünürken, sevdanın yaşı da geldi aklıma... Sevda bir kelebek gibi kısa ve narin mi yaşanmalı, yoksa kendini harap eden canlılar gibi zalim mi?..

Peki söylesene yâr; kaç zaman geçti üzerinden o kısa ve mazlum anların?.. Kaç gece uyandım sen uzaktayken sensizliğin ıstırabıyla, kaç uykum dağıldı senin rüyalarınla?..

Ya da kaç kelebek doğup öldü, ben sana kanat çırparken, kaç kanat kırıldı sevdanın ömrü için çırpınırken yâr?..

Hiç bilmezsin yâr... Kim bilir belki hiç düşünmezsin; hiç sarsılmazsın, özlemin, kapı gibi yüreğimi çalmasını!.. Hiç düşünmezsin, sensizliğin beni benden almasını!..

Unutma yâr; İnsan yüreğinden sıyrılırsa zalimce, yol gösteren yoktur ona sevda yolunda... Ben rotamda, sen uçurumda olursun belki yâr!.. Ben bende, ya sen neredesin yâr?..

Gör işte her sabah, her gün, her akşam ve rüyaların kapı yoldaşı her gece, zihnimde hep aynı satırlar; “İçimdeki naz değil nehir gibi akan; içimden akan ateş kan değil, sensizliktir yakan!..”

EFKÂRIMDA YELPAZE!..

Ben; belki de bir kelebeğin ömrünü kıskandıracak o küçük zaman diliminde bunları düşünürken, balkondaki masum canlı, ıslak bir sabahın kaygısıyla, ahşaba yapışmışçasına, uzun süre kıpırdamadı yerinden... Ne bekliyordu acaba?..

Sanki mıhlamıştı ömür onu bir mezar taşına tek sözcüklük bir yazı gibi... Sanki “Kal” demişti orada, “Ölme Allah aşkına” der gibi!..

Oturdum hasır sandalyeye, kanatları rüzgâra direnen kelebeğin yaşama tutunma çabalarını izledim... “Ey umut” dedim içimden, “sen küçük yaşamlarda da ne özlemler barındırırsın” diye!..

Şunu da düşündüm: Efkarımın dumanlarını bir yelpaze gibi dağıtan kanatlarına bakınca, öleceğini biliyor mu acaba?..

Kelebek hissetti mi acaba ona acıyarak baktığımı ve belki de onu düşünürken içimin zalimce yakıldığını?..

Ve bir kez daha şu geçti aklımdan: yaşam uzun, öfkeli, zalim, pejmürde, umutsuz, harap ve biçare mi olmalı insanlığın ömründe; yoksa bir kelebeğinki gibi huzurlu, narin, zarif, güzel, çekici ve kısa mı?..

ÖMRÜN EN ISLAK HALİ!..

Yağmur hızını artırınca kanatları ıslanan kelebek bir musalla taşındaymış gibi çaresizce dururken kehribar kokan avuçlarımı uzattım ona...

“Ölüm var ya” dedi belki sonunda, kanatlarını kıpırdatmadı bile ıslak haliyle... Aldım onu avuçlarımla, cam masanın kuru zeminine bıraktım... Bir hayal denizin şeffaflığında, ömrün tüm kayganlığında kendine gelsin diye...

Kelebek uzun süre kıpırdamadan durdu... Ta ki rüzgâr kanatlarını kurutana kadar, ta ki, bir yelkenli gibi yaşamın dalgalarında savrulacağını hissedinceye kadar...

İçimden dedim ki, uçmasa keşke yağmur dinmeden... Düşmese havalandığında, kanatlarındaki nefes bitmeden!..

Yağmurun soğuğuna aldırmadan, mayın kokan bir çay doldurdum ince belli bardağa, avcumda kehribarımla kelebeğin karşısına kuruldum... Zarafetinde demlenmek, rengârenk kanatlarında dinlenmek için...

UZAKLIĞIN SIRAT KÖPRÜSÜ!..

Kelebek uzun süre kıpırdamadı yerinden... Dolanıp durdu cam zeminde, havayı koklarcasına, kanatlarından aşka bulanırcasına...

Yağmur dindi, güneş ışınlarını gösterince, ömrünün en kısa maratonu için havalandı kelebek!..

Masmavi kanatlarından pudralar döküldü gözyaşı gibi, kim bilir nereye düştü bir kabir gibi şimdi?..

Kelebekten çok ders aldım yâr!.. Bırak her nefesi, her kanat çırpmanın nasıl da umuda hasret olduğunu anladım yâr...

Elimde kaçak çayım, aklımda kelebekle evime girdim... Yaşamın kısa olduğunu bir kez daha anladım yâr... Sabrı bir kez daha gördüm, güneşi bekleyen kelebeğin ömründe...

Dedim ki içimden; sen kelebek olmayı seçmişsen elden ne gelir yâr... Ben kanatlarımda bir tablo gibi sevdanla kalırım, sen hep ıslak zeminde, çaresizce yaşama tutunmaya çalışırsın!..

Sen sevdanı bir kelebeğin ömrüyle toprağa verirken, ben bir sigara kâğıdı inceliğinde, içimde özlemler saklarım; kalbimde uzaklığın bir Sırat Köprüsü olsa da yâr!..

Peki söyler misin; aşkı zarafetle yaşayamayacaksan, sevdan bir kelebek gibi neden kondu gönlüme yâr?.. Ben, seni sende yaşarken, sen bir kelebek gibi neden öldür yaâr?..