25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 25°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kadının ‘adı’ Suriye!..

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

A+ A-

Çocukluğumun Urfa’sında, yani yaşamlarını Suriye üzerinden kaçakçılık yaparak sürdürenlerin yaşadığı Kötüler Mahallesi’nde, tam da evimizin karşısındaki gecekonduda “Suriye” adlı bir kız yaşardı...Babası kaçakçı hamalı olan o kıza neden “Suriye” ismi verildiğini hep merak ederdim... Halen aklıma her geldiğinde şaşarım; “Suriye diye kadın ismi olur mu?..” Biraz büyüyünce ve Kötüler’deki çarkın nasıl işlediğini görünce, mayınlı arazilerin ardındaki komşu ülkenin, bir genç kızın sadece yaşamını sürdürmesine değil, nüfus kağıdına da çok şaşırtıcı bir damga vurabildiğini anladım...Eğitimsiz ve topraksız bir kenar mahalle insanı, kaçakçılık yoluyla da olsa, kendisine ekmek kazandıran ve çocuklarının karnını doyurmasını sağlayan bir komşu ülkeye saygı gösterisinde bulunmuştu belki de... Anladım ki, kaçakçı atlarının terli sırtında getirilen eşyalar, bir aileye ekmek ve can verirken, bir genç kızın kimliğinde adeta sevgi ve dostluk nişanesine de dönüşmüştü...Yani “Suriye”, 40 yıl önce Güneydoğu insanına ekmek kazandırırken, aynı zamanda kadınların “adı”nda emeği ve onuru da tanımlıyordu!..
Kanlı sınırda vurulmak!..Gelelim günümüze... Bugünlerde Suriye’den artık kaçak yollarla çay, tütün, kumaş ve giysiler gelmiyor, sınırdan silah ve terörist giriyor, savaşın yansıması insanımızı da derinden vuruyor...Çünkü Suriye’de özellikle çocukları ve kadınları vuran vahşete, insanlık dramlarına, acımasızlığa, yıkımlara ve yağmacılığa bakınca, Büyük Atatürk’ün niçin, “Zorunlu olmadıkça savaş bir cinayettir “dediğini de çok daha iyi anlıyoruz...Evet, büyük kentlerde yaşayan çoğumuz, Suriye çıkmazının insanlığa yönelik tahribatını, köşe başlarında dilenen ya da parklarda yaşama tutunmaya çalışan kadınların çaresizliğinden ibaret sanıyor!..Oysa bu çaresizlik, tarihin çok eskilerindeki savaşlar nedeniyle sıklıkla kan kırmızısı aktığı rivayet edilen Dicle ve Fırat’ın yanı başında, emperyalizm eliyle deşilen bir yaranın ıstırabını da yansıtıyor!..Üstelik o yaradan akan kanın devinimi giderek artarken, gazete sayfalarına en çok da kadınları, velhasıl masumları vuran çok vahim haberler yansıyor...Hiç kuşkunuz olmasın; her savaşta olduğu gibi özellikle Suriye’deki işgal çatışmalarıyla dışa vuran kirli oyun, kadınlarla birlikte onların eteğine sarılarak ayakta durmaya çalışan zavallı çocukları da heba ediyor...Yalnızca yaşamları, sağlıkları, huzurları, gelecekleri değil, canları, onurları ve kan kokan barutun saçtığı çamurda ne yazık ki namusları da vuruluyor kadınların...
Kirli rantın kurbanları!..Meselenin özeti şudur; ahlaksız bir savaş, özellikle ahlakı da vuruyor Suriye üzerinden...Baksanıza, artık sığınmacı kadınlarla ilgili hastalık, yoksulluk, çaresizlik haberleri değil, kadın onurunu yerle bir eden olaylar yansıyor gazete manşetlerine... Her biri yürek yakan, her biri insanlığı derinden sarsan, acı ve çok sarsıcı haberlerdir bunlar...Kadın kimliğinin; insanlığı kör eden Suriye çıkmazının her sahnesinde, her siperinde ve her tuzağında alçakça vurulduğunu gösteren bu haberler en az savaş kadar acı veriyor insanlığa...Ve savaşın yarattığı toz bulutu ile dumanın gizlemeye çalıştığı ahlaksızlık çarkı, kadın bedeninde hiç kapanmayacak yaralar açarcasına her gün yeni örneklerle dışa vurmaya da devam ediyor...Geçen haftalarda, Türk basınına da yansıyan bir haber, Suriye’yi de tıpkı diğer Ortadoğu ülkeleri gibi bağnaz ideolojilere teslim etmeye çalışanların, karanlık emellerini yine kadın üzerinden ranta dönüştürdüğünü gösteriyordu...Haber, IŞİD adlı şeriatçı örgütün, esir aldığı kadınları seks kölesi olarak kullandığı yetmezmiş gibi, tüm Ortadoğu’da tezgah kuran köle pazarında haraç-mezat sattığını da kanıtlıyordu...Üstelik internet üzerinden de yürütülen köle kadın ticaretinin bir ucunun, IŞİD’çilerin en yoğun olduğu Gaziantep’e kadar uzandığı ortaya çıkartılmıştı...Habere göre IŞİD kaçırdığı esir kadınları ya satıyor ya da fidye karşılığında ailelerine geri veriyordu... Bu utanç verici ticaret, kanın petrolle aynı hızla aktığı bir coğrafyada insanlık onurunun nasıl kirletildiğini de dışa vuruyordu...
Savaşın konsomasyonu!..Evet; Suriye’de kadın tecavüzleri, kadın cinayetleri ve kadını haraç-mezat eden köle ticareti ne yazık ki artık sıradanlaştı... Bu sıradanlaşma, kadınların yaşadığı vahşetin bile IŞİD travmalarının gölgesinde kalmasından kaynaklandı...Ancak tüm bu bataklığın içinde, kadını yalnızca savaşın yıkımı ve köle ticaretinin değil, “konsomasyon” çarkının da vurduğunu görünce, aklıma yine çocukluğumda adının kökenini hep merak ettiğim “Suriye” adlı o kız geldi...O kıza isim olan topraklardan kaçan kadınlar, ne yazık ki bir zamanlar geçimlerini Suriye’den sağlayan kaçakçıların yaşadığı Urfa’nın ortasında, pavyonlara kadar düş-müştü!.. Bakınız, haber önceki günkü gazetelere nasıl yansımıştı;“Şanlıurfa’da, 500 polisin katılımıyla düzenlenen huzur operasyonunda 1 saat içerisinde pavyon ve eğlence mekanlarında konsomatris olarak çalıştıkları öne sürülen 50 Suriyeli kadın gözaltına alındı...”Suriye’nin 40 yıl önce kadınlarımıza “isim” bile olduğu bir kentte, Şamlı, Halepli kadınları çaresizliğin konsomasyonuna köle eden zihniyet ne kadar yaman bir çelişkiyi dışa vuruyor değil mi?..