18 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kadınların düşleri ve gerçekleri

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Dünyamızın güneşin etrafındaki turunu 365 günle, yani bir yılla ölçüyoruz. Güneşin, içinde bulunduğumuz galaksideki turu ise 225 milyon yıl sürmekteymiş. Güneş odaklı hesaplamayla bakıldığında, ortalama 70 yıllık insan ömrü bu 225 milyon içinde ancak sekiz saniye ediyor. İnsanoğlu, yaşamı bir gün süren kelebeklere farklı gözle bakarken, sonsuzluk karşısında kendisi ancak “sekiz saniye” nefes alıp verebiliyor bir anlamda. Erkek egemen yaşamın, kadınlara bu sekiz saniyeyi de çok gördüğünü söyleyebiliriz rahatlıkla.

Ömer Faruk Sorak’ın bugünlerde çok sözü edilen son filmi “8 Saniye”, bu bilimsel gerçekten hareketle, evrenin sonsuzluğundaki insanın “beyhudeliğine” vurgu yaparak başlıyor. Bu girişle birlikte, son yıllarda “orta sınıfın afyonu” işlevi görerek yaygınlaşan “new age” akımının beyazperdeye yansımış yeni bir örneğini seyretmeye hazırlanırken, film bambaşka bir yola saparmış gibi yapıyor. Yılmaz Erdoğan’ı mevlevi dervişi rolünde gördüğümüz sahne başta olmak üzere pek çok “spritüalist” serpiştirme de yok değil ama film asıl olarak sert-gerçekçi bir kadın öyküsü anlatmaya soyunuyor.

Gerçek olaylardan uyarlanan film Berlin’de yaşayan genç Türk kadını Esra’yla tanıştırıyor bizi. Küçüklüğünden beri sıra dışı davranışlar sergileyen, biraz farklı olan, tuhaf rüyalar gören ve rüyasında gördüğü pek çok şey sonradan başına gelen Esra’nın sevgi dolu bir evde anne-babasıyla, kardeşleriyle, eniştesiyle ilişkileri çerçevesinde ilerliyor öykü. Esra’nın kendi ayakları üstünde durma kararlılığı, ilk evliliği, boşanması, rüyaları, ikinci beraberliği, polisiye vakalar, hastalığı, Berlin dekorunda, akla Fatih Akın’ın “Duvara Karşısı”nı da getirecek biçimde son derece tempolu biçimde aktarılıyor.

SİNEMAMIZDA BİR MİLAT

“8 Saniye”, çeşitli parçalardan oluşan, bu açıdan seyircisini şaşırtan bir film. Almanya’da yaşayan gurbetçi Türklerin yaşamlarına bakan yanı da var, kadınların sesini yükselten boyutu da... Rüyalar ve kabuslar üzerinden fantastik bir yapıya da giriyor, “Her şey senin içinde, her şey senin elinde” söylemini tutturan bir “kişisel gelişim” klibi atmosferine de bürünüyor... Zaman zaman korku filmi üslubu öne çıkıyor, zaman zaman komedi... Bazı sahnelerde gerçekçilik zirve yapıyor, bazen de uhrevilik...

Ne olursa olsun, Ömer Faruk Sorak filmin teknik düzeyini asla düşürmüyor ve hatta rüya sahnelerini aktarmaktaki başarısıyla sinemamızda milat oluşturuyor. “Vizontele”, “G.O.R.A”, “Sınav”, “Yahşi Batı”, “Aşk Tesadüfleri Sever” gibi anlatım sorunlarından uzak filmleriyle tanıdığımız Sorak, Milos Forman’ın “Guguk Kuşu”ndan İrfan Tözüm’ün “Cazibe Hanımın Gündüz Düşleri”ne açılan yelpazede, özellikle “kadın gerçeği”ni şiddet üzerinden tanımlanmaya başlayan bizimki gibi bir toplum açısından sarsıcı anlar yaratıyor.

Başrolde gördüğümüz, filmde kendi öyküsü anlatılan Esra İnal, ilk oyunculuk deneyiminde olağanüstü bir sonuç elde ediyor. Kırk yıllık profesyonel gibi gerçekten mükemmel oynuyor İnal. Diğer rollerde de Alman oyunculuk ekolünün başarısını doya doya izlediğimiz söylenebilir. Mehmet Kurtuluş, Fırat Çelik gibi Almanya doğumlu olan ve oyunculuk eğitimlerini bu ülkede almış sanatçılar damgalarını vuruyorlar. Anne rolündeki Sema Poyraz da çok çok iyi.

Bana fazlasıyla teatral, hatta “kitap tanıtımı” gibi gelen final bölümünü, noktanın, “yaşam gurusu” sıfatlı yazar-düşünür Miguel Ruiz reklamıyla konmasını pek sevmedim ama tabii ki Esra’nın sık sık haykırdığı üzere, bu “onun hayatı”... Yine de izlenmesi, üzerinde düşünülmesi, tartışılması gereken bir film “8 Saniye”. Düşler, kabuslar ve gerçekler boyutunda etkileyici bir kadın öyküsü.