24 Nisan 2024 Çarşamba
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Karşı mahalleyi ikna etmek!

Koray Gürbüz

Koray Gürbüz

Eski Yazar

A+ A-

Son yılların popüler kavramlarından biri “mahalle.” Çoğu zaman aynı dünya görüşüne sahip olan insanları tanımlamak için kullanılıyor. “Öteki” olarak tanımlanan görüşler de “karşı mahalleyi” oluşturmuş oluyorlar. Bu haliyle “bilimsel değeri” tartışmalı bir kavram ama işaret ettiği bir gerçek de var: Kutuplaşma!

Günümüz Türkiye’sinin üstü örtülemeyecek en önemli sorunlarından biri bu! Yurttaşların bir kısmı, neden olduğunu bilmese de, başka yurttaşları “karşı mahallede” oturanlar olarak görüyor. Durum o kadar vahim ki çoğu durumda aynı apartmanda oturanlardan biri diğerini “öteki mahalleden” olmakla suçluyor. Mesele, bu haliyle, Cem Yılmaz’ın hikayelerine benziyor aslında. Hani askerlik anısını anlatırken üst ranzada yatan askerin Cem Yılmaz’a dönüp “Ne ballı adamsın! Kesin torpille buraya geldin!” demesi gibi. Yani yan yana yaşandığı, aynı dertlerle ve yoksunluklarla karşı karşıya olunduğu halde hala “bizim mahalle-öteki mahalle” denebiliyor.

Öte yandan bu gerçekliğin iktidar partisi ve muhalefet partileri için yarattığı sonuçlar aynı değil. İktidar bloğu, retorik olarak da toplumun tamamını hedeflemediği için, bu kutuplaşmadan besleniyor. Her dönemde, birilerini şeytanlaştırıp, o şeytanların karşısına da kendisini koyarak bir nevi meşruiyet üretiyor. Bu sayede kendi kitlesiyle rakip olarak gördüğü ve her türlü hakareti ettiği kitleyi birbirinden tamamen ayırmış oluyor. Böylece insanlar aynı apartmanda yaşasalar da birbirleriyle iletişim kurmuyorlar. Birbirlerini dinlemeyi ya da ikna etmeyi düşünmüyorlar. Yaptıkları tek şey; “karşı mahalleden” deyip tüm kapıları kapatmak! Muhalefet unsurları için sorun tam da bu noktada ortaya çıkıyor! Zira kutuplaştırma siyasetini doğru da kabul etsek yanlış da kabul etsek reddedilemeyecek bir gerçek var ortada: Her şey böyle kalacaksa iktidar; iktidar olmaya, muhalefet unsurları da müebbet muhalefet koltuklarını korumaya devam eder.

O halde mahallelerin bu denli katı çizgilerle varlığı iktidarın lehine, muhalefet unsurlarının aleyhine. Ancak ortada bir sorun daha var: Karşı mahalleye nasıl gidilecek ve insanlar nasıl ikna edilecekler?

İşte 16 yıldır özellikle ana muhalefet partisinin cevap bulamadığı soru bu. Oysa cevap dün olduğu gibi bugün de aynı: Programla, kadrolarla, hayallerle!

Biliyorum ki hemen bazı arkadaşlarımız “Zaten her partinin bir programı var!” diye itiraz edecekler. Bense tam tersini iddia edeceğim! Mecliste temsil edilen muhalefet partilerinin ne zamanın gerçeklerine uygun bir programları, ne karşı mahalledekileri ikna edecek kadroları ne de herkesin parçası olmak isteyecekleri bir hayalleri var!

Var olduğu iddia edilen programların tamamı masa başında hazırlanmış ve Türkiye’nin gerçeklerine uymayan sözlerden oluşuyor. Bu yüzden “stratejik bir bakış açısı” geliştiremiyor muhalefet unsurları. Birbirini tamamlayan adımlar atamıyorlar ve insanlarda umut oluşturamıyorlar.

Görüyorum ki pek çok muhalifin kafası da karışık. Bir şeyler yapmak istiyorlar ama nasıl yapacaklarını bilmiyorlar. Karşı mahalleye nasıl gideceklerini ve onları nasıl ikna edeceklerini anlayamıyorlar. Oysa yakın tarihimizde bile onlarca muhteşem örnek var! Çok uzağa gitmeyin! İşte Talat Paşa Komitesi ve sözde Ermeni soykırım iddialarına karşı Türk Milleti’ne “bembeyaz bir sayfa” açan Perinçek-İsviçre Davası. Bir günde değil yıllar boyunca ilmik ilmik işlenen bir mücadelenin nasıl yapılacağının adeta kutup yıldızı.

İşte TGB! İşte TLB! Türk gencinin bir günde değil doğan her günde “ben de varım” çığlıklarıyla, emekle, alın teriyle oluşturduğu destansı mücadelesi.

Ve elbette Aydınlık Gazetesi! Aydınlık Gazetesi’nin sadece bir gazete değil aynı zamanda “bir okul” olduğunu 3 günlük “mecburi arada” bir kez daha gördük. Aydınlık olmadan Türkiye’de siyasetin “yönsüz kaldığına” da şahit olduk kısa sürede.

Öyleyse iktidarı hedefleyen tüm muhalefet unsurları için hala bir çıkış yolu, hala karşı mahalleye ulaşma yolu var. Tıpkı Talat Paşa Komitesi gibi inançlı olmak gerekiyor önce. Tıpkı Perinçek-İsviçre Davası’nda olduğu gibi meseleyi doğru kelimelerle kitlelere taşımak gerekiyor. Tıpkı TGB ve TLB’nin yaptığı gibi tertemiz kadrolarla “ötekilere” ulaşmak gerekiyor. Ve tıpkı Aydınlık’ın yaptığı gibi her daim “yol gösterici” olmak gerekiyor.

Bunlar yapılırsa “karşı mahallede” oturduğu düşünülenlerin hızla “aynı apartmanda” oturduklarını fark ettiğini görürsünüz. Aksi her durumda örgütlü mahalle, örgütsüz mahalleleri şeytanlaştırmaya ve komşusunun gözyaşları üzerinden iktidar keyfi sürmeye devam eder.