16 Nisan 2024 Salı
İstanbul 22°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kasırgada dans eden uçurtma: James Bond

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Hollywood, Soğuk Savaş döneminin insanlığa miraslarından biri olan İngiliz istihbarat servisinin becerikli ajanı 007 James Bond’u 1962’de çekilen ilk film “Dr. No”dan bu yana 27. kez yüceltmeyi ve iyi ambalajlanmış biçimde sunmayı başarmış durumda: “Spectre”.Baştan belirteyim ki zincirin son halkalarında fiyakasından epeyce şey kaybetmiş halde gördüğümüz Bond, bu kez Sam Mendes yönetiminde aksiyon çıtası hayli yüksek tutulmuş, serüven duygusunu seyirciye geçirmekte zorlanmayan bir yapımla karşımıza çıkıyor. İngiltere-ABD ittifakı temelinde yıllar yılı Çin-Sovyetler-Küba-Kuzey Kore şer eksenine karşı gerekirse uzaya da çıkarak (“Ay Harekâtı-Moonraker”, 1979) elinden geleni yaptı Bond ve Batı adına dünyayı kötülere dar etti. Bu kez biraz şaşırtıcı biçimde, son üç filme göndermeler de içererek, Yeni Dünya Düzeni’nin sonuçlarına karşı ölüm kalım savaşına girişiyor, İngilizcede “hayalet”e yakın anlamlar taşıyan “Spectre”de. Gerçi bu son serüvene zemin oluşturan öykünün pek bir ilginçliği ve özgünlüğü yok... Anımsatayım, çok değil dört ay kadar önce “Görevimiz Tehlike-5”de de süper ajan Ethan Hunt’ı (Tom Cruise) operasyonel gizli servisi kapatmak isteyen devlet bürokrasisine karşı kendi bildiğini okurken seyretmiştik; aynı dert şimdi de James Bond ve arkadaşlarının başında... Tema ve hedef iki filmde de aynı anlayacağınız: Gizli servisi korumak ve servisin kapatılmasını dayatan uluslararası kötücül gücün hakkından gelmek, bunun için de yasa ve kural tanımadan dünyanın dört yanında mücadeleye atılmak. Mexico City’i mekân edinip zıpkın gibi bir Ölüler Bayramı sekansıyla seyirciyi hemen sarıp sarmalayan heyecan dozu yüksek açılışın ardından Roma, Tokyo, Avusturya, Fas-Tanca ve Londra duraklarına uğrayan “Spectre”, başroldeki Daniel Craig’in yüz hatları ve beden dili nedeniyle de olsa gerek, hayli yorgun bir Bond portresi çiziyor. Öyle ki birkaç kez ancak başkalarının yardımı sayesinde ölümden kurtuluyor kahramanımız. Finalde de bir vurgu yapılmış sanki; Craig yalnızca kendisinin değil, tüm James Bond hikâyesinin de sonu gelecekmiş gibi bir ruh hali içinde... Filmde eski bir ajanın ağzından iki kez duyduğumuz bir cümle var: “Sen kasırgada dans eden uçurtmasın!” Gerçekten de, tabii ki şuuru gayet yerinde ama bolca “Ben bilmem rüzgâr bilir, düştüm yelin önüne” davranışları sergiliyor majestelerinin ajanı.
BELLUCCİ VE BAUTISTA İÇİN... Monica Bellucci’nin kısa ama ne yalan söylemeli, nefes kesici bir rolde göründüğü “Spectre”, bu tür filmlerin en önemli unsuru sayılan “kötü adamlar”dan yana oldukça şanslı. Lee Van Cleef’in bakışlarına sahip ve onun ızbandutlaşmış hali gibi görünen Dave Bautista da çok çok iyi. Asıl kötü adam, belli başlı istihbarat örgütlerini tek çatı altında toplayıp, önce “bilgi”yi sonra da dünyayı ele geçirmek isteyen Blofeld rolündeki usta aktör Christopher Waltz ve filmin “kolayca tahmin edilebilir” düğüm noktalarından C’yi canlandıran Andrew Scott, rollerinin hakkını veriyorlar. Bir Ursula Andress (“Dr. No”), Britt Ekland (“Altın Tabancalı Adam”) ya da Izabella Scorupco (“Altın Göz”) ayarında değilse de Lea Seydoux’un da serüvene yarısından itibaren katılmakla birlikte, tüm “soğukluğuna” rağmen “Bond kızı” olmak konusunda hiç zorlanmadığını söylemeden geçmeyeyim. James Bond deyince akla ilk gelen isimler olan Sean Connery ya da Roger Moore’un karizmalarından ve “bıyık altı gülümsemeleri”nden uzakta olsa da Daniel Craig, 2006 yapımı “Casino Royale”den beri yükü sırtında iyi kötü taşıyor. Ama Bond hayranlarının ona en fazla bir filmde daha tahammül edeceklerini de şimdiden söyleyeyim. Süper gizli ajanların birbirlerine çok benzemeye başladığı, ayırt edici özelliklerin giderek kaybolduğu bir çağda Bond serüvenlerine nokta koymak da ayrıca düşünülmeli bana sorarsanız. “Kasırgada dans eden uçurtma”, tüm James Bond’lar adına iyi bir kapanış cümlesi olarak kullanılsaydı keşke...