19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Kesik’: IŞİD 1915

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Atom Egoyan, Ermeni kökenli Kanadalı bir yönetmen. Sinema yaşamına 1980’lerin ortalarına doğru başladı, aralarında “Başka Bir Dünya” (The Sweet Hereafter, 1997) gibi bir başyapıtın da bulunduğu çok sayıda iyi filme imza attı. Ermeni diyasporasının talebiyle 2002’de çektiği Türk düşmanı ve “soykırım” iddialı “Ararat” ise Egoyan’ın tartışmasız en kötü filmi oldu. Propaganda çabası, Egoyan’ın tüm yaratıcılığını alıp götürmüş, öldürmüştü. Anımsanacaktır, filmin Türkiye’de gösterilip gösterilmemesi konusunda da geniş tartışmalar yaşanmıştı.

Gördüğüm kadarıyla benzer durum Fatih Akın’ın da başına geldi. 1973’te Hamburg’da doğan Türk-Alman sinemacı, “Kısa ve Acısız” (1998), “Temmuz’da” (2000), “Solino” (2002), “Duvara Karşı” (2004), “Yaşamın Kıyısında” (2007) gibi gayet başarılı filmlerin ardından “Kesik” (The Cut) ile kariyerinin en başarısız çalışmasını ortaya koymuş bulunuyor.

Ece Ayhan’ın “dağlar gibi gençler alemde perişan oldular” dizesi gibi, dağlar gibi sinemacılar bu uğurda perişan oluyorlar her nedense!

Diyaspora, Akın’dan ne talepte bulundu ya da ne vaat edildi bilemem ama “Kesik” bende sanki “silah zoruyla çekilmiş bir film” izlenimi bıraktı. 1915’teki karşılıklı boğazlaşmanın Ermenilere yönelik soykırım olduğu iddiasından hareket eden Akın, açıkçası Türk düşmanlığı yapan, olan biten her şeye tek taraflı bakan, duygu sömürüsünde sınır tanımayan bir propagandaya girişmiş “Kesik”te. Mardinli demirci ustası Nazaret’in, karısının ölümüne ve iki kızının kaybolmasına yol açan, zorla askere alma, tehcir ve “Türk gaddarlığı”nın ardından yaşadıkları var filmin ilk bölümünde. İkinci bölüm ise Resulayn’dan Halep ve Havana’ya, oradan Florida, Minneapolis ve Kuzey Dakota’nın soğuk bir kasabasına uzanan arayış yolculuğu şeklinde ilerliyor.

Küçük bir de not düşeyim: “Ararat”ın oyuncularından Arsin Hancıyan, “Kesik”te de karşımıza çıkıyor.

Güncel algı açısından Batı kamuoyunda doğrudan doğruya IŞİD’in bıçaklı infazlarını akla getirecek toplu idam sahnesinden tek “iyi Türkler”in asker kaçağı çeteciler olmasına dek, 1915’in 100. Yılı kampanyasına büyük katkı sunmaya çalışıyor “Kesik”. Filmin adı da Nazaret’in boğazındaki bıçak yarası izinden geliyor.

Fatih Akın, “Altyazı” dergisindeki söyleşisinde daha ilk soruda ilginç bir şey söylüyor: “Bu konu yirmilerimde ilk defa duyduğumdan beri ilgimi çekiyor. O zamanlar ‘soykırım mı, böyle bir şey olamaz’ diye düşünüyordum. Sonra araştırmaya başladım. Bu konu üzerine bulduğum her kitabı okudum, bilgimi artırdım. Hatta inkar eden kitapları da okudum.”

‘HER KİTABI OKUDUM’

Bu “hatta” vurgusu karşısında insanın “Vay canına...” diyesi geliyor. Akın, bulduğu her kitabı okumuş, “hatta”, 1915’te yaşananların soykırım olmadığını söyleyenleri de okumuş! Ama örneğin konuyla ilgili Komintern belgelerini okudu mu, dönemin komünistleri neler yazdı çizdi gerçekten merak etti mi acaba? Ya da “Barışı sabote etmek için Türklere biz savaş açtık. Öldük ve öldürdük. Sevr anlaşması ve ‘Büyük Ermenistan hayali gözlerimizi kör etti. Kandırıldık ve Rusya’ya bağlandık. Tehcir doğruydu ve Türkler açısından gerekliydi” diyen Ermenistan’ın ilk başbakanı Ovannes Kaçaznuni’nin “Taşnak Partisi’nin Yapacağı Bir Şey Yok”undan (Kaynak Yay.), Mehmet Perinçek’in çalışmalarından haberdar mı gerçekten? Bütünüyle kuşkudayım!

Son olarak, kendi adıma Türklere ve Türkiye’ye yönelik propaganda çalışmalarına girişen bu tür filmlerin ülkemizde özgürce, hatta pozitif ayrımcılık yapılarak gösterilmesinden yana olduğumu bir kez daha belirteyim.