26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Keşke cevap verebilsem!

Ufuk Söylemez

Ufuk Söylemez

Eski Yazar

A+ A-

Giderek artan siyasal ve toplumsal kaos, ekonomideki belirsizlik ve istikrarsızlıkla eş zamanlı olarak derinleşiyor. Gerek okurlarımızdan, gerekse sokaktaki yurttaşlarımızdan ekonominin yakın geleceğine ilişkin ısrarlı sorular alıyorum.Ne yazık ki, onların, umut ve beklentilerine uygun olumlu şeyler söyleyip, cevaplar veremiyorum.Siyaset ve ekonominin birbirinden ayrılamayacağını söylüyorum. Gelecek 1 Kasım seçimlerinin yapılıp yapılamayacağı, terörün G. Doğu’da sıkıyönetim ilanını gerektirip, gerektirmeyeceği veya sağlıklı bir seçim yapılıp yapılamayacağı bile bugün gündemde.Bu şartlar altında 1 Kasım seçimleri yapılsa bile, sonucunun istikrar ve huzuru getireceğinden şüpheliyim. Velev ki, zoraki bir “kaybedenler koalisyonu” kurulsa bile ömrünün çok kısa süreceği ve 2017’ye kalmadan yeni bir erken seçim ortamının oluşacağını tahmin ediyorum. Yani siyasal istikrar kaf dağının ardında görünüyor.Bu koşullar altında, ABD Merkez Bankası FED’in yakın gelecekte faiz artırımına gitmesi büyük olasılık. Gelişmekte olan ülkeler borsalarında büyük kayıplar yaşanıyor, paraları hızla değer yitiriyor. Türkiye bunlar arasında “olumsuz” yönde ayrışan tek ülke durumunda maalesef.Geçmişte de yazdım ve konuştum.Üretimden kopuk, finansal kapitalizm piyasaları, başıboş, aşırı kazanç hırsıyla, kontrolsüz, denetimsiz aldığı riskler nedeniyle kriz üstüne kriz üretiyor.Türkiye’de bugün uygulanan ekonomik politikaları gerçek bir piyasa ekonomisi olarak tanımlamak maalesef mümkün değil. Ben kişisel olarak, piyasaya giriş engellerinin ortadan kaldırıldığı, haklı rekabetin egemen olduğu, tekelleşme ve kartelleşmenin asgariye indirildiği, arz yanlısı, ihracat odaklı bir büyümeyi esas alan, sermayenin tabana yayılabildiği, kurum ve kurallarıyla işleyen gerçek bir piyasa ekonomisinin kamu ile birlikte karma ekonomi anlayışıyla uygulanmasından yanayım.Ancak piyasa ekonomisini kuralsızlık, sınırsızlık, ölçüsüzlük, gözü dönmüş bir aç gözlülük olarak algılayan, altta kalanın canı çıksın, kâr ve kazanç için her yol mubahtır diyen, bir “vahşi kapitalizmin” de zararlı olduğuna, sonunda tüm ekonomiye bedel ödeteceğine inanıyorum.Bugün bir “kumarhane kapitalizmi” anlayışının egemen olduğu ülkemizde, ulusal çıkarlarımız ve stratejik yararlarımız göz ardı edilerek hemen her sektörde ve her konuda sınırsız, ölçüsüz ve kontrolsüz bir yabancılaşmanın da ekonomik çıkarlarımıza ve gelecek nesillerimize zarar vereceğini görüyor ve uyarıyorum.Yıllardır “gelişmekte olan ülkeler” kategorisinde olan ve ne hikmetse bir türlü “gelişemeyen” ekonomimizin sözde piyasa ekonomistleri de akademisyenleri de maalesef “gelişmiş” değiller.Bu çevreler, “piyasa tapınıcılığına” dönüştürdükleri, dışarıdan ezberledikleri bir takım basmakalıp söylemlerle “piyasaların her şeye kadir olduğunu, hiçbir müdahale yapılmadan, hiçbir limit ve kontrol olmadan her şeyin, her konuda ve sektörde serbestleşmesini” savunan ucuz, kolaycı ancak son derece riskli bir anlayışı yıllardır kamuoyuna pompalıyorlar.Ancak bizim gibi, sermaye birikimi yetersiz, piyasaları sığ ve spekülatif, rekabet gücü ve teknolojisi sınırlı, aşırı borçlu ve açık veren bir ekonominin, küreselleşme sürecine kayıtsız şartsız kendini bırakarak, hiçbir savunma ve ayakta kalma stratejisi ve mekanizması geliştirmemesi son derecede tehlikeli sonuçlar doğuruyor.ABD, Japonya ya da AB ülkeleriyle tüm düzenleme ve uygulamalarda eşit ve aynı liberalizasyon kuralları içinde, küreselleşmenin gereği diyerek rekabete kalkıştığımızda kendimizi bir anda açık pazara dönüşmüş, sanayisini öldürmüş, rekabet gücünü kaybetmiş, stratejik sektörlerine yabancıların egemen olduğu, dışa bağımlı bir tüketim toplumu olarak buluruz.Bankacılık, enerji, telekomünikasyon gibi sektörlerde alt yapı, borsa ve hisse sahipliği egemenliğinde kontrolsüz ve sınırsız yabancılaşmanın, bize ekonomik olarak fakirleşmeye mal olacağı izahtan varestedir.Tüm bunları yazmamızın sebebi, ekonomide küreselleşmeye uyum sağlamak adına, sınırsız liberalizasyon, ölçüsüz piyasa güveni, kontrolsüz yabancılaşmanın risklerine dikkat çekmek için.O halde, stratejik ve ulusal çıkarlarımızı gözeten, denetim ve düzenlemelerin tüm kurum ve kurallarıyla çalıştığı, doğru düzgün bir karma ekonomik düzeni oluşturmak ve hayata geçirmek zorundayız.Çok daha geç olmadan...