29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kızılca kıyamet koparken...

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

Halen BBC’nin Türkiye muhabirlerinden, yıllar önce 2000’e Doğru dergisinde birlikte çalıştığım Sinan Onuş, 2003’te Kaynak Yayınları’ndan çıkan “Parola: İnkilap / 27 Mayıs’ı Yapanlar Anlatıyor”dan sonra ikinci kitabı “Kızılca Kıyamet / Teşkilat-ı Mahsusa’dan Kurtuluş Savaşı’na-Alb. Ali Rıza Bey ve Yzb. Fuat Bey’in Günlükleri”ni (Kırmızı Kedi Yay.) geçtiğimiz günlerde okurlara sundu.Osmanlı toprakları ve Avrupa’nın yeniden şekillendiği ateş dolu bir dönemde cepheden cepheye koşan iki Osmanlı subayının savaş alanlarında tuttuğu günlükler, Jöntürklerin sahneye çıkışı ve istibdada karşı mücadeleden Teşkilat-ı Mahsusa’nın kuruluşuna, Mondros ve Sevr’den Kurtuluş Savaşı’nın zafere ulaşmasına dek uzanıyor. Onuş’un akıcı üslubu ve iki ayrı günlükten hareket ederek gerçekleştirdiği başarılı kurgu, o altüst oluş sürecinde yaşananları, örneğin İlhan Selçuk’un “Yüzbaşı Selahattin’in Romanı” çalışmasında olduğu gibi, okurun birebir hissetmesini, heyecan duymasını sağlıyor. Farklı cephelerdeki Ali Rıza Bey ile Fuat Bey’in bugüne dek su yüzüne çıkmamış günlüklerinde aktarılanlar, yalnızca ülkesini savunan Mehmetçiğin değil, İngilizler, Fransızlar, Almanlar, Ruslar ve Yunanların gerçeğini de bir kez daha tüm çıplaklığıyla karşımıza dikiyor. Bu açıdan kitabın adının, “Kızılca Kıyamet”in bile başlı başına çok şey anlattığını belirteyim. Onuş’un kitabı, çok zor koşullarda verilen bir savaşı, Kafkas Cephesi’nden İtalya-Avusturya Cephesi’ne uzanan hattı, Dumlupınar ve Sakarya savaşlarını, Mustafa Kemal, Enver Paşa gibi ana karakterleri ve ana akışı verişinin ötesinde pek çok ilginç ayrıntıyla da dolu. Örneğin Hudut Tabur Kumandanı Binbaşı Hafız Süleyman Bey gibi renkli bir zabitin varlığından ve onun 1997’de yayımlanan “Manzum Anıları”ndan (Haz: Ömer Türkoğlu, Kebikeç Yayınları), Onuş’un kitabını okuyunca haberdar oldum. Elbette ki ilk işim Süleyman Bey’in yazdıklarının tümünü okumak olacak ama Doğu Karadeniz’de görev yapan, tüm savaş boyunca başından bin bir olay geçen bu ilginç binbaşının yazdıklarının bir bölümüne göz atalım şimdilik: “Belediye reisi bir gün gelmişti banaDedi; Vali istiyor, gideceğiz yanınaGittik gördük valiyi, dedi, otur şurayaBilir misin, ne için siz geldiniz buraya?Altı yüz eşkıya var, bunlar harbe gidecekİyi hizmet göreni hükümet affedecekBunların başına bir kumandan istiyorOraya da ahali hep seni gösteriyor (...)Birkaç saat sonra gittim Polathane’yeBaktım şifreler gelmiş bizim yazıhaneyeBu çete ile hududa gideceksinOnların hizmetini sen tasdik edeceksin.”Binbaşı Süleyman Bey, “gönüllülerin” disiplinsizliğini, az bir direnişle bile karşılaşınca panikleyip dağılmalarını şöyle dile getirmiş manzum anılarında: “Derhal hareket ettim Kura harp meydanınaDaha henüz gitmiştim çetelerin yanınaO sırada iki top birden patladıBaktım efrad hep kaçmaya başladıBunlar eşkıya elinde sade tüfek görmüşlerTop sesi işitince birdenbire ürkmüşlerAtladım önlerine söylenmeye başladımTükürdüm yüzlerine bir iyice haşladım.” Kızılca kıyamet günlerinin manzum edebiyata da dökülebildiği o büyük serüveni, birinci elden belgelere dayanarak anlatıyor Sinan Onuş’un kitabı. Belli ki daha öğreneceğimiz çok şey, tanıyacağımız çok insan var.