25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kızma birader!

Ufuk Söylemez

Ufuk Söylemez

Eski Yazar

A+ A-


T. Erdoğan’ın kredi derecelendirme kuruluşlarının son günlerde yaptıkları uyarılarını ve not indirme ihtimallerini ağır bir biçimde eleştirmesi ne manaya geliyor?
Uluslararası kredi derecelendirme (rating) kuruluşları, sütten çıkmış ak kaşık değiller kuşkusuz ki.
Geçen kriz döneminde en yüksek kredi notu olan “AAA” (Triple A) verdikleri şirket ve bankaların ABD ve Avrupa’da nasıl birkaç hafta içinde birdenbire battıklarını kimse unutmadı.
Ama T. Erdoğan’ın kızmaya hakkı var mı? 2010 yılında JCR, 2011 yılında Standart and Poor’s ve 2012 yılında ise Fitch, Türkiye’nin kredi notlarını arttırdığında, Erdoğan ve ekonomi yönetiminin ağzı kulaklarına varmış ve başarılarıyla övünmüşlerdi.
Sonra önce S/P ile bozuştular. Fakat Standart and Poor’s Türkiye’ye 2011’de verdiği “BBB (-) durağan / A-3” olan yerel para cinsinden kredi notunu düşürünce, Türkiye S/P ile olan sözleşmesini feshetti.
Ama kazın ayağı öyle değil. S/P, “ben yine de Türkiye’nin kredi derecelendirmesini yapacağım” dedi. Bu kez, “talep edilmeden verilmiş kredi notu” statüsünde, yine “rating” denilen derecelendirme faaliyetlerini iktidara rağmen, Türk ekonomisi için sürdürdü.
Şimdi de Moody’s ve Fitch’in aynı muameleye maruz kalacakları anlaşılıyor.
T. Erdoğan, bu uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarını, ağır ifadelerle suçluyor, ekonominin çok iyi olduğunu ve kriz göstergesi falan olmadığını iddia ediyor. Kızıyor, ağır laflar ediyor. Fakat davranışları ve suçlamalarının Türk ekonomisinin kredi derecelendirmesini yapan bu kuruluşların nezdinde caydırıcı bir etki yaratması ise beklenmiyor.
Çünkü oyunun kuralı böyle. Siz finansal cambazlıklar, uluslararası tefeci piyasalarından oluk oluk akan sıcak parayla “ekonomide mucizeler yarattık” böbürlenmesi yaparken, o paraların gelişinin teknik ve analitik alt yapısının ve güvencesinin oluşmasında bu kredi derecelendirme kuruluşların verdiği notlar yatıyordu.
Şimdi siz işinize gelince onların notlarıyla övünüp, ekonomimizin iyi olduğunu iddia edeceksiniz, işinize gelmeyince ise mızıkçılık yapıp, veryansın edeceksiniz.
Böyle çelişkili duruşlar, ülkenin ekonomik istikrarına ve inandrıcılığına daha kötü darbe vurur.
Bu kuruluşların rating notları olmaz ise, gelen yabancı sermaye tedirgin olur, buna rağmen gelenler ise, ülkenin “risk priminin” çok daha yükseklerde oluşmasına sebep olur. Yani paranın maliyeti ve miktarı ciddi biçimde zarar görür.
DEĞERLİ YALNIZLIK
T. Erdoğan, büyük çelişkiler yaşıyor. Hem ABD medyasına, hem uluslararası kredilendirme kuruluşlarına veryansın ediyor.
Bir yandan ABD’nin Türkiye’de yıllardır bir habis ur gibi organize ettiği ve örgütlediği F-Tipi cemaat görünümlü çeteyle mücadele etmekten söz ederken, öte yandan biz ABD’nin “model ortağıyız” diye böbürlenmek, uluslararası piyasalarda ve politika arenasında çaresiz ve nafile bir duruma düşmüş olmakla eş anlamlıdır.
Bir yandan model ortak diyeceksin, öte yandan Münafık Kardeşlere kucak açıp, İŞID’e karşı koalisyonda yan çizeceksin. Yok böyle bir dünya. Ya ülkenin ekonomik-siyasi ve de politik bağımsızlığı ve çıkarlarından yana olursun, ya da ABD’nin maşası - işbirlikçisi olarak zamanı gelince kullanılıp atılan kirli mendil gibi olursun.
Bu gerçekleri-etrafındaki danışmanları, T. Erdoğan’a -korkmadan- söyleyebilirler mi, orası şüpheli.
Danışmanları T. Erdoğan’a, önüne gelene kızacağına, içine sürüklendiği bu “değerli yalnızlığa” nasıl mahkum olduğunun muhasebesini yapmasını tavsiye etmeliler bence.
Son söz; kızma birader, bu işin fıtratı böyle...
GÜNÜN SÖZÜ :
Bayrak yırtılırken, okullar yakılırken,
Y-CHP’den ne bir ses var ne de nefes!