25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 24°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İyimserlik ve karamsarlık

Cemil Gözel

Cemil Gözel

Eski Yazar

A+ A-

Önceki gün (22.02.2017) büyük yazar Stefan Zweig’in ölüm yıl dönümüydü. Bilindiği gibi Zweig eşiyle birlikte, 75 sene evvel intihar ederek yaşamına son verdi. Avrupa’nın faşizmin ayakları altında inlemesi, Zweig’in insanlığa ve dünyaya dair özlemlerini yerle bir etmişti. Derin bir karamsarlık ve inançsızlık Zweig’in yaşamında baş göstermişti.

Oysa Zweig 3 sene daha direnebilseydi, onu inançsızlığa ve karamsarlığa sürükleyen faşizmin, Sovyetler’in büyük kahramanlığı sonucunda yıkılışına tanık olacaktı. Faşizmin dünyada yükseldiği yıllar birçok ilerici aydının intihara sürüklenmesine neden oldu. Zweig seçkin ve bilindik bir örnek ancak tek örnek değil. Zweig’in sonu bugünün karamsarlarına büyük bir ders.

Zweig tek çözümü intihar etmekte bulurken, Stalin önderliğinde Sovyetler Birliği, Nazi işgaline karşı dört yıl süren zorlu bir savaş yürüttü. Bu savaşta yirmi milyon işçi, köylü, aydın şehit düştü. Nazi orduları Leningrat ve Moskova’ya dayandığı zaman, Sovyetler karamsarlığa saplansaydı, faşizm Avrupa’da daha onlarca yıl hüküm sürecekti.

Buradaki temel karşıtlık, iyimserliğin direnci ile karamsarlığın teslimiyetçiliğidir.

Son yıllarda Türkiye’de de, özellikle orta sınıf aydınlar arasında ülkeyi terketmek gibi eğilimlerin revaçta olduğu çokça yazılıp çizilir, söylenir oldu: Bunun nedeni ülkenin geleceğine dair inançsızlık ve karamsarlık.

Yakın zamanda, ülkeyi terketmek konusu üzerine bina edilmiş bir klip izledim. Özetle şunu söylüyor, sen ülkeyi terketmeyi tasarlıyorsun ama, gider gitmez bu güzellikleri özleyeceksin, gittiğini düşüneceksin ama aslında bir yanın hep burada olacak… Bu klip gerçeğin bir yanını ifade ediyor ancak diğer yanı daha belirleyici.

İnsanı vatanını terketmeye sürükleyen karamsarlık sınıfsal bir tavır. Türkiye halkının ezici çoğunluğunun bu tür seçenekleri yok. Onlar için karamsarlık gibi bir seçenek de yok. Çünkü akşam evine ekmek götürmek gibi bir zorunluluğu var, bunun için çalışacak ve üretecek. O seçenekler dahi ortadan kalksa, her zaman bir çıkar arayacak, değiştirmek için didinecek. Didinmek iyimseliktir, Recep İvedikler yokken, eski Türk filmleri bunu çok esaslı yansıtırdı.

İnsanlığın lügatında iyimserlik diye bir kavram varsa, bu, işlerin hep kötüye gitmemesindendir. İyimserlik bütün zorluklar ile her biçimde savaşmaktır; karamsarlık ise, zorluklara teslim olmaktır.

Nazım Hikmet İyimserlik şiirinde bu gerçeği şöyle ifade etmişti: “Şiirler yazarım/basılmaz/basılacaklar ama//Bir mektup beklerim müjdeli/belki de öldüğüm gün gelir/mutlaka gelir ama//Ne devlet ne para/insanın emrinde dünya/belki yüz yıl sonra/olsun/mutlaka bu böyle olacak ama.”

Nazım vasiyetinde de, kurtuluştan sonra Anadolu’ya gömülmek istediğini söylemişti. O, kurtuluşu göremeyeceğini biliyordu ama o günlerin geleceğinden emindi. İyimserlik insan yaşamının sınırlılığının dışına da taşabilir. Nermi Uygur’un da dediği gibi devrimciler, bu yüzden gelecek iyimserleridir de…

Karamsarlığın köklerinde, bir düşünsel yanılsama, kendiliğindenci bir kabullenme var. Karamsarlık öznesizdir. İnsanın yaratıcı emeği ve geleceği var etme yeteneği gözardı edilir.

İyimserlerin de karamsarların da özlediği dünya aynıdır: huzurlu, barış içerisinde, gelecek kaygısının olmadığı bir dünya. Ancak karamsarlar, bu dünyanın yaratılması mücadelesinde, zorlukların, eksiklerin, tersliklerin vs girdabında umutlarını yitirirken; iyimserler bu terslikleri giderme yolunu seçerler.

Zorluklar içerisinde çıkış, ancak iyimselikle görülebilir. İstiklal Harbinde Anadolu’ya bakanlar bir çöl görmüştü ancak Mustafa Kemal, o çöl içerisinde bir hayat kaynağı bulmuştu.

Karamsarlıkta başarı diye bir şey yoktur. Karamsarlık, başarısızlığı baştan kabullenmektir ki bu önerme, tarihin akışı tarafından defalarca altedilmiştir. İyimserlikte ise başarısızlığın nüvesi dahi yoktur. Çünkü başarı insan emeğinin, çabasının kaçınılmaz sonucudur.

Buradan insan yaşamının iniş ve çıkışlarını, insan psikolojisini vs reddettiğimiz sonucu çıkmasın. Kuşkusuz iyimserlik de karamsarlık da çelişkilerle doludur. Mutlak bir insan iyimserliğinden ve kötümserliğinden söz etmek mümkün değil ancak biz bu kavramları tarihsel olarak ele alıyoruz. Mustafa Kemal’in İstiklal Harbi boyunca bir kez bile karamsarlığa düşmediği söylenebilir mi? Mao’nun, Lenin’in, Tito’nun..? Fakat o büyük devrimciler, tarihsel iyimserciler oldukları için başarılı oldular.

Halk oylamasına az bir süre kala, bütün veriler iyimserliğin türküsünü söylüyor; AKP kurmaylarının bütün açıklamaları, karamsarlığın davullarını çalıyor.

Şimdi iş bize düşmektedir, iyimserlikle işe koyulmak, başarının kilidini açacaktır.