18 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İşçiler meydanlara inecek mi?

Engin Ünsal

Engin Ünsal

Eski Yazar

A+ A-

Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk ve silah arkadaşlarının öncülüğünde emperyalizme karşı verdiği Kurtuluş Savaşı'nı kazandıktan sonra 1924, 1961 ve 1982 Anayasalarının ilkeleri üzerine kurulmuş ve demokrasiyi göreceli olarak yaşama geçirmiş bir devlettir. AKP 2002 yılında iktidara gelinceye kadar demokrasinin temel ilkeleri, kör topal, bu ülkede varlığını sürdürmüş ve kuvvetler ayrılığı, temel hakların varlığı demokratik düzenin ayrılmaz parçaları (mütemmim cüz) olarak yaşatılmıştır. Şimdilerde ihtirasları akıllarının bir karış üstünde olanlar, iktidar olmanın dayanılmaz girdabında dönüp duranlar demokratik düzenin güvenli bir toplum için çizdiği sınırlardan sıkılmışlar ve demokrasinin insan haklarının korunması için ördüğü duvarları yıkmaya soyunmuşlardır. AKP-MHP ortaklığının başlattığı anayasa değişikliğinin özü demokratik rejim ile asla ilgisi olmayan ve dünyanın hiçbir ülkesinde, en ilkel topluluklarda bile var olmayan, bir ucube düzen kurmaya çalışmakta ve başarılı olacakları da anlaşılmaktadır. Siyaset literatüründe kurulmak istenen düzene verilecek isim yoktur. Sivil dikatörlük, tek adam yönetimi, güçlendirilmiş başkanlık sistemi kurulmak istenen sistemi anlatmaya yetmez. Kurulmak istenen sistem Gerorge Orwell’in 1984 adlı eserindeki “Büyük biraderi” gölgede bırakır. Getirilmek istenen siyasal düzen ile siyasi bir dev, bir Leviathan yaratılmak istenmektedir. Kimsenin sorgulayamayacağı, ölünceye kadar tüm güçlerin sahibi olacağı yarı tanrı bir insan bu ülkenin mutlak egemeni yapılmak isteniyor. Bu akıl dışı düzene halkımız referandumda “evet” diyecek mi?

İŞÇİLER UYANIN ARTIK

Güçlü sermayenin ya da güçlü devletin karşısında ezilmesin diye işçilerin korunması insanın insana kul olmamasının temel kuralıdır. Özellikle demokratik rejimlerin en belirgin yanı işçilerin korunmasına yönelik önlemlerdir. Başka bir deyişle bireysel işçi haklarını koruyan yasalar çıkarmak, bununla yetinmeyip işçilerin topluca haklarını korumak için örgütlenme hakkı tanıyan yasalar hep demokratik düzenin ürünleridir. Demokrasinin olmadığı ülkelerde işçi haklarından söz etmek olanaklı değildir. İşte size Suudi Arabistan ve demokrasiyi ağzına bile almayan diğer Arap ülkelerinin durumu. Buralarda işçiler köledir. Öyle ise demokrasiden uzaklaştıkça işçilerin bireysel ve toplu hakları tehlikeye girecek demektir. AKP’nin işçi dostu olmadığı açıktır. Bunun en son örneği AKP’nin hazırladığı “İş Mahkemeleri Yasa Tasarısı”dır. Buna başka bir yazıda ayrıntıları ile değineceğiz ama özü işçinin iş güvencesini ortadan kaldırmaktır. Düşünün daha tüm yetkiler tek adamda toplanmadan işçiye karşı başlatılan bır kıyım, demokrasinin üstüne bir şal örtüldükten sonra acaba neler getirecektir? İşçiler ve sendikaları, bağnazlıktan ve bağnazlığın kendilerine vurduğu zincirlerden kurtularak gerçekleri görmeye başlamalıdırlar.

PROTESTO DEMOKRATİK BİR HAKTIR

Öyle anlaşılmaktadır ki anayasa değişikliği yasa tasarısı TBMM'de 330 oydan fazlası ile kabul edilecek ve yasalaşması için halkın oyuna sunulacak, referanduma gidilecektir. İşçilerimiz ve onları temsil eden sendikalar, acaba mezbahaya götürülen koyunlar gibi gelişmeleri sadece seyir mi edecek? Anayasa değişikliğinin halk oyuna sunulacağı gün tıpış tıpış gidip anayasa değişikliğine “evet” mi diyecek? Yoksa kendisini sel sularında boğacak fırtınanın gelmekte olduğunu farkedip sesini yükseltecek mi? Bu anayasa değişikliği işçiye mezar olacak tuzaklarla doludur. İşçi sendikaları ve konfedrasyonların tümü aralarındaki görüş faklılıklarını bir kenara bırakıp bu anayasa değişikliğine “hayır” demek için işçileri meydanlarda toplamalı ve onlara demokrasiden kaçışın işçi için felâket olacağını anlatmalıdır. İşçiler ve sendikalar Suudi Arabistan’daki gibi bir kölelik düzeninde yaşamamak için meydanlara inmeli ve “hayır” diye haykırmalıdırlar. Haykırmalıdırlar çünkü demokrasinin olmadığı düzenlerde işçi hakları yok olacak hakların en başında gelecektir. Sormak istiyorum işçiler ve sendikaları işçi haklarını yok edecek muhtemel bir tehlikeye karşı meydanlara inip demokratik protesto haklarını kullanmaya hazır mı yoksa kölelik düzeninde kuzuların sessizliği içinde yaşamayı mı tercih edecek? Şimdi konuşma zamanıdır. Haydi Türk-İş, haydi Hak-İş, haydi DİSK. Hodri meydan!


NOT: Başarılı gazeteci, Emek Servisi Müdürü Tarık Tekgözli'nin iş güvenliği uzmanı olduğunu öğrendim. Kendisini tebrik eder, dostlarıma duyururum.