29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Muz balığı için mükemmel bir gün

Erdem Özdemir

Erdem Özdemir

Site Yazarı

J.D. Salinger, tam 98 yaşında…

ABD’li yazar öykülerinde meşhur “Glass” ailesini ele aldı. En meşhur ve harika diyaloglara sahip olduğunu düşündüğüm öyküsü ise Seymour Glass’ın hikayenin sonunda başına silah dayayıp kendini vurduğu “Muz Balığı İçin Mükemmel Bir Gün”.

Yazarın dokuz öykü kitabının arka kapağında şu tanıtım yazısını buluyorsunuz: “bu kitaptaki öyküler, bu dünyanın kabullenilmesinde değil, aşılmasında buluyor doruk noktasını”.

Gelelim öykümüze…

Öykümüz ikinci dünya savaşı sonrası psikolojik bunalımlar yaşayan Seymour üzerine kurulu… Ama alt metinde, 50’lilerde başlayan tüketim çılgınlığını, mükemmel bir kapitalizm eleştirisiyle sunuyor.

Hikaye, "Otele New Yorklu doksan yedi reklamcı doluşmuş ve adamların şehirlerarası hatlara koyduğu tekel yüzünden 507 no’lu odadaki kız, öğlende yazdırdığı telefonu saat iki buçuğa kadar beklemek zorunda kalmıştı. Bu süre içinde boş durmamıştı ama. Küçük boy bir kadın dergisinden “seks bir eğlence ya da cehennemdir” adlı bir yazı okumuş, tarağıyla fırçasını yıkamış, bej renkli tayyörünün eteğindeki lekeyi silmiş, bluzundaki düğmenin yerini değiştirmiş, beninde peydah olan iki tüyü cımbızla almıştı. Sonunda santraldan aradıklarında, pencere kenarına oturmuş, sol elinin ojesini bitirmek üzereydi” Diye başlıyor. Ne harika bir başlangıç.

Aslında Salinger, bize zamansız bir öykü sunuyor. Öykünün geneli diyalog üzerine kurulu, çözüm bölümü ise tüm bu diyalogların ve başlangıçta sarf edilen cümlenin manasını bize müthiş bir zeka ürünü olarak sunuyor.

Seymour, Sybil ile yüzerken bir yandan da muz balıklarından bahseder. Tasvir şudur:

“balıklar muz dolu bir delikten içeri girerler. Deliğe dalmadan önce basbayağı balıktırlar ama delikten içeri bir girdiler mi, domuza dönerler. Neden mi? Öyle muz balıkları bilirim ki, delikten içeri girdikten sonra yetmiş sekiz muz yediler, ondan. Tabii, bu kadar muzla öyle şişko olurlar ki delikten çıkamazlar. Kapıdan geçemezler."

50’lerin Amerikan toplumunda mağaza zincirlerinin oluşması, toplumun korkunç tüketim çılgınlığına kendini kaptırması bu şekilde anlatılmıştır. “Öyle balıklar bilirim ki delikten içeri girdikten sonra yetmiş sekiz muz yediler” Yedikleri muzlarla, yani aldıkları arabalar, evler, kıyafetler v.s

Seymour, Sybill’e muz balığını anlatırken sözü şöyle bitirir; “Gözünüzü dört açın ve muz balıklarına bakın. Muz balığı için mükemmel bir gün.” der. Bu sözden sonra odasına giden Seymour, tabancasını şakağına dayar ve intihar eder.

Öyküde kapitalist sistem ve insanlar(balıklar) bu şekilde anlatılır. Bize sunulan muzları yedikçe yiyor ve içine girdiğimiz delikten(sistemden) çıkamıyoruz.

Büyük yazar J.D Salinger’i yazdığı en sevdiğim öyküyle anmak istedim. “Çavdar Tarlasında Çocuklar” kitabından şu alıntıyı da hatırlatalım: “…bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne. Binlerce çocuk, başka kimse yok ortalıkta, yetişkin hiç kimse, yani benden başka. Ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum. Ne yapıyorum? uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum; nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken, ben bir yerlerden çıkıyor, onları yakalıyorum. Bütün gün yalnızca bu işi yapıyorum. Ben, çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim. Çılgın bir şey bu, biliyorum, ama ben yalnızca böyle biri olmak isterdim. Biliyorum, bu çılgın bir şey.”

Salinger, 27 Ocak 2010’da dünyaya gözlerini yumdu, ancak ardında eşsiz bir miras bıraktı. Yazıyı, yazardan bir alıntıyla bitirelim: “Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra".