19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Louvre Müzesi Yakılmalı!

Ferhan Bayır

Ferhan Bayır

Eski Yazar

A+ A-

“Artık ılımlık ve yüzeysellik zamanı geçmiştir. Şimdi bize gerekli olan barbarlıktır. Tutku çağının başlangıcıdır bugün”

Charles Louis Philippe, 1897

“Kesintisiz ve durdurulamaz bir ilerlemeye duyulan inanç, gerçekte o dönemde dinden daha güçlüydü. İnsanlar, ilerlemeye kutsal kitaptan daha çok inanıyorlardı. Bilim ve tekniğin gündelik hayattaki şaşırtıcı gelişmeleri de onların bu inançlarını haklı gösteriyordu.”

Stefan Zweig, Dunun Dunyasi,1943

Birkaç gün önce Mısır kökenli “bıçaklı bir saldırganın” Louvre Müzesi’nde vurulması birçok imgeyi gözlerimizin önüne getirdi. Bazı Fransız yayınları bu olayı Batı uygarlığının kalbine doğrudan bir saldırı olarak nitelendirdi. İnsanlığın ve sanatın kendisini var edebileceği bütün temellere barbarlar gibi saldırıp parçalayan Batı, yüzyıl sonra aynı uzlaşmaz çelişkilerle karşı karşıya.

Ressam Cézanne’nin eserlerini Louvre Müzesi “müstehcen” olduğu gerekçesiyle sergilenmesini reddettiği zaman Cézanne “Louvre Yakılmalı!” (il faut brûler le Louvre) sloganıyla bu durumu protesto etmişti. Bu slogan bir anlamda bütün avangard akımların sanat anlayışını ifade ettiği için hızla benimsenmişti. Modern Avrupa kültürünün kurumsallaştırılıp bütün dünyaya tartışmasız estetik kriter olarak sunulmasında müzelerin, özellikle Louvre Müzesi’nin rolü çok belirleyici olmuştu. Bu misyonundan dolayı Louvre, klasik sanatı referans alan, bir anlamda “muhafazakar” bir kurumdu ve Cézanne’dan önce de Manet başta olmak üzere birçok ressamın eserlerinin sergilenmesini kabul etmemişti. Ancak hiçbiri etkisi böylesi büyük ve sanatçıların bütün müzelerin yıkılmasını talep eden radikal bir görüşün ortaya çıkmasına yol açmamıştı. Cézanne’nin karşı çıkışıyla birlikte avangard sanat akımları Batı uygarlığının bu kutsal tapınaklarını hedef alarak bütün müzelerin ortadan kaldırılmasını manifestolarında değişmez madde olarak sürekli dile getirmişlerdi. Sanatçılarla müzeler arasında böylesi radikal kopuşa yol açan ne olmuştu?

20. yüzyılın başlarında yaşanan ekonomik krizlerin hızla toplumsal krizlere dönüşmesi Batı’nın kendi uygarlığının köklerini sorgulamasına yol açmıştı. Özellikle Birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı toplumsal travmalar Aydınlanma’ya, ilerlemeye olan inancın sarsılmasını, Rönesans’tan itibaren Batı’nın yarattığı klasik kültürü sert ve kökten bir şekilde eleştirilmesini kaçınılmaz kılmıştı.

İnsanlığın ayaklar altına alındığı bu dönemde yaşanan felaketleri kendi uygarlığın köklerinde gören sanatçılar, sanatta yeni bir anlatım dili yaratmaya, yeni yöntemler keşfetmeye çalıştılar. Batı toplumunun maddeci değerleri, sahte ve dayanıksız çekiciliğiyle bozulmamış, insanlığın ilkel ve saf enerjisinden beslenecek bir kaynak arayışı, Afrika’nın “ilkel” sanatında bulundu. Afrika sanatının Batılı avangard sanatçılar üzerinde yarattığı etki çok büyüktü. Klasik sanatın izleyiciye bir çeşit zevk vererek öğretme, insanların ruhlarını yüceltme yerini artık; izleyiciyi sarsma, şaşırtma, heyecan yaratma, izleyicinin kendisini ve baktığı eserin sanatsal temellerini sorgulatmaya yönlendirmek amaçlanmaktaydı.

Avangard ve “Çirkinliğin” Zaferi

Bir anlamda Cézanne’in Yıkananlar (1898-1905) eseriyle edebi öğelerin en aza indirgenerek tarihsel resimlerden kaçmaya başlayan süreç, Gaugin eserleriyle en ilkelci (primitivist) noktaya taşımıştı. Batı sanatını reddettiğini savunan Gaugin, klasik sanatın temelindeki “sağduyuya” saldırıyordu. Matisse, Rouault, Vlaminck gibi ressamlar kullandıkları parlak renkleri tual üzerine “hoyrat” ve “kabaca” sekilde sürmeleri vahşi hayvanlara (fauves) olarak benzetilmesiyle Fovizm diye modern sanatın ilk akımlarından biri de başlamış oldu. Afrikalı maskların büyüsüne kapılan, Cézanne’in Yıkananlar eserinden etkilenen Picasso Avignon’lu Kızlar (1907) eserinde hayat kadınlarını resmettiğinde Kutsal Meryem imgesi resimden geri dönmemek üzere kovulmuştu.

Klasik sanatın “ahlaki” ve estetik köklerinden koparak yeni yollar arayan modern sanat akımları içinde Fütürizm, siyasetle doğrudan ilişkili olmasıyla belki de en çok sivrilen akim oldu. İtalyan şair ve oyun yazarı Marinetti’nin 20 Şubat 1909 tarihinde Le Figaro gazetesinde yayımlanan yazısıyla Fütürizm dünya tanıtıldı. Marinetti lirik bir üslupla sanayileşmeyi ve makinelerin zaferini kutsarken, hızı ve saldırganlığı överekken milliyetçiliği ve savaşı da yüceltmişti. Savaşın Batı’nın üzerindeki ölü toprağı atmasına böylece Bati uygarlığının kendisini yenileceğine inanan Marinetti’nin bu fikirleri, bugün bize garip görünse de o gün için çoğunluk tarafından paylaşılan bir fikirdi. Ne var ki uzayan savaş, yaşanan acılar beklenen yenilenmeyi, canlanmayı getirmediği gibi çok daha ağır toplumsal bulanımlar neden oldu.

Modern sanat akımlarında var olan soyutlamaya yönelme eğilimi, yaşanan savaşlarla birlikte gerçek hayatin yüzleşilemeyecek kadar onur kırıcı olmasıyla, çok daha artmış; artık sanatçılar sokağa dahi çıkmadan atölyelerinde bir anlamda kendileri toplumdan “soyutlayarak” eserlerini resmetmeye başlamıştı.

Faşizmin iktidara gelmesi ve İkinci Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla bir çok Avrupalı avangard sanatçı Amerika’ya göç etmek zorunda kalmıştı. ABD ise Soğuk Savaş boyunca, başta New York Modern Sanat Müzesi ( MoMA) olmak üzere, bu sanatçılara kapısı açarak Sovyetlere karşı kültür savaşı yürüttü. Nerdeyse istihbaratçılar tarafından yönetilen bu müzelerle birlikte Amerikan modernizmini temsil eden soyut ekspresyonizm, özgürlüğün ve serbest piyasanın sanatı olarak dünyaya dayatıldı. Marshall Planı ile aynı zamanda soyut ekspresyonizmin Avrupa galerilerini ve müzelerini fethetti bir sanat misyonerliğine dönüştü. Müzeleri yakıp yıkmak için başlayan modern sanat hızla müzelerde yerini alırken resmi sanat anlayışı haline geldi.

Birkaç gün önce Mısır kökenli “bıçaklı bir saldırganın” Louvre Müzesi’nde vurulması birçok imgeyi gözlerimizin önüne getirdi. Sömürgeci Fransa’nın Mısır başta olmak üzere dünyanın her yerinden yağmaladığı sanat eserleri, geçen yıllarda Tunus’taki müzede gerçekleşen terör saldırısı aklımıza gelen ilk şeyler. Bazı Fransız yayınları bu olayı Batı uygarlığının kalbine doğrudan bir saldırı olarak nitelendirdi. İnsanlığın ve sanatın kendisini var edebileceği bütün temellere barbarlar gibi saldırıp parçalayan Batı, yüzyıl sonra aynı uzlaşmaz çelişkilerle karşı karşıya. Neoliberalizm sistem olarak hızla çökerken onun çürümüş postmodernizmi gömülmeyi bekleyen bir ceset gibi kokusuyla midemizi bulandırıyor sadece.

Geçmişin zincirlerinden kurtulmak için kitaplıkları ve müzeleri yıkacağına dair Marinetti’nin verdiği sözü, Hitler gerçekleştirmişti. Sanatı eserlerini kutsal bir ayin gibi yakıp seyreden hep Batı’nın kendisi olmuştur. Taliban’ın Afganistan’da, Pakistan’da, Irak işgali sırasından Bağdat müzesinin yağmalanmasında, Işid’in Palmira’daki yıkımlarından Batı’nın sorumlu olduğunu hepimiz biliyoruz. Köktendinciliği yaratan Batı’nın kendi postmodern ideolojisinden başkası değil.

Paris Emniyet Müdürü Michel Cadot, olayın bir terör saldırısı olduğunu söylese de Mısırlı El-Hamamhmy Louvre Müzesi’ne ne amaçlı gittiği soruşturma devam ettiği için tam olarak bilemiyoruz. El-Hamamhmy, yüz yıl sonra Cézanne sloganından etkilenip Louvre’u yakmaya gelmiş olabilir. Belki de Fransa’nın yağmaladığı tarihi eserleri iki boş sırt çantasına koyup ülkesine geri götürmek için gelmiştir. Zaman gösterecek!