19 Mart 2024 Salı
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Güneş hayırlı bir zamanda doğacak!

Koray Gürbüz

Koray Gürbüz

Eski Yazar

Churchill’in ünlü bir sözü vardır: “Manipüle etmediğim istatistiğe inanmam” der. Churchill’in kastettiği şey basit! Kaynağından saf olarak çıkan bilgiyi şekillendirip başka anlamlar yüklemeden yani bilgiyi istediğim hale getirmeden, yani manipüle etmeden alıcıya ulaştırmam diyor.

Bir başka deyişle Churchill, yurttaşları kendi çıkarları veya arzuları doğrultusunda yönlendirmek için olguları istediği şekle getirip ardından da kullanmaktan bahsediyor.

Elbette bu yöntem sadece geçmişe özgü değildir. Günümüzde de yaygın olarak kullanılır. Örneğin, barışçıl gösteri yapan bir grubu polis döverek dağıtırken sadece bir protestocunun polise ince bir sopayla vururken görüntülendiğini varsayalım. Gerçeğin sadece küçücük bir kısmını oluşturan bu görüntü üzerinden tüm olay kamuoyuna “Protestocular polise saldırdı!” şeklinde sunulur.

Tabi ki gerçek bu şekilde manipüle edilirken bazı konular özellikle kullanılır.

Genellikle insanların duyguları ve güvenlik ihtiyaçları hedef alınır. Halka sürekli tehdit altında oldukları telkin edilirken, kendilerininse istikrar kaynağı olduklarından, ekonomik dengeleri iyi yönettiklerinden, çözümün adresinin kendileri olduğundan ve gitmeleri halinde terörün artacağından, olayları manipüle ederek bahsederler.

İşte AKP’nin her seçim döneminde bu konuları gündeme getirmesi de aynı mantığa dayanır. AKP biliyor ki korkan insan, psikolojik olarak güvenlik konusunda daha hassas hale gelir ve zamanla algılama, muhakeme etme yetenekleri zayıflar. Ardından da itaat etme hali gelir. Korku insanın mukavemetini kırar.

Yine bu duruma en iyi örnek Türkiye’miz olabilir. 600 bin askeri, 250 bin polisi olan, 65 yıldır NATO üyesi ve 1963 yılından beri de AB adayı olmasına rağmen Türkiye pek çok terör örgütünün eylem alanı olabilmiştir. PKK, 15 yılda gücüne güç katmış, IŞID aynı süreçte palazlanmış, FETÖ devlete yerleştirilmiş ve pek çok terör örgütü de aynı dönemde ülkemizde eylem yapabilecek organizasyon kabiliyetine ulaşmıştır. Ancak yaratılan korku iklimi sebebiyle kitleler “Madem bu kadar güçlüyüz neden bunca örgüt istediği gibi at oynatıyor?” diye soramaz.

Böylece 2002’de bitirilmiş olan PKK, son 15 yılda bölgede “vergi toplayacak” noktaya gelirken askere operasyon izni vermeyenler, polisleri karakol dışına çıkarmayanlar dönüp halka “PKK da ‘Hayır’ diyor!” propagandası yapar hale gelir.

Aynı şekilde FETÖ’yü devlete yerleştirenler, Türk Ordusu’na kumpas kurulmasını seyredenler, teşvik edenler kalkıp halka “vatanseverlik” pozları atarlar.

İşte böyle bir ortamda, sınav sorularının yandaşlara servis edilmesine göz yumanlar geleceği çalınmış milyonlarca masum çocuğun “hayır” diye haykırmasını bile “terör yandaşlığı” olarak yaftalar.

Durum öyle bir noktaya gelir ki hayatın her anında “yavuz hırsız misali” sürekli “haklı” olduğunu iddia eden, halkı da manipüle edip düşünmesini engelleyerek yöneten bir “iktidar eliti” ortaya çıkar.

Hatta öyle bir an gelir ki “bu düzen hiç değişmeyecek, hep aynı elitler aynı manipülasyonla iktidarda kalacak” diye düşünülür. Ama bu düşüncelerin yaygınlaştığı an, aslında iktidar elitlerinin de yıkılacağı zamanın yaklaştığına işarettir. Tıpkı gecenin en karanlık anının aydınlığın yükselmeye başladığı andan hemen önce yaşandığı gibi olur her şey.

Bu yüzden asla umutsuz olmayın. Hiçbir karanlık doğmaya karar vermiş güneşin karşısında direnemez. Öyleyse beklediğimiz şey karanlığın ne yapacağıyla değil güneşin ne zaman doğacağıyla ilgilidir. O güneş doğmak için “hayırlı” bir zamanı beklemektedir.