29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Hangi küreselleşme?

Mehmet Bedri Gültekin

Mehmet Bedri Gültekin

Eski Yazar

Davos’ta, her yıl dünyanın çeşitli ülkelerinden şahsiyetlerin katıldığı geleneksel toplantılarda, gündeme uygun ekonomi ağırlıklı konuşmalar yapılır.

Hürriyet gazetesinden Gila Benmayor 20 Ocak tarihli yazısında bu yılki Davos’u özetledi: “Asya gümbür gümbür geliyor.”

Ertuğrul Özkök ise aynı değerlendirmeyi; “En sıkıcı konuşmacı: ABD Başkan yardımcısı Joe Biden”; En ağırlıklı konuşmacı: Çin Devlet Başkanı Şi Cinping” tespitleriyle yaptı.

Ama Ertuğrul Özkök’ün en şaşırdığı durum; Şi Cinping’in konuşmasında küreselleşmeyi savunurken, ABD’nin yeni Devlet Başkanı Trump’ın, “Korumacı bir ekonomiye geçişin işaretlerini vermesi” olmuş.

Özkök bu durumu, “Komünistler resmen kapitalizmi, kapitalistler ise sosyalizm kokan politikaları savunuyor” sözleriyle özetlemiş.

Yazısında kafasının çok karıştığını ve durumu Doğu Perinçek’le konuşmak istediğini de belirtmiş.

Küreselleşmenin 2500 yıllık tarihi

Özkök’ün “Küreselleşme” deyince aklına sadece, kapitalizmin Neo liberal teorisyenlerinin 1980 sonrasında tarif ettiği küreselleşme geliyor.

Oysa küreselleşme tek tanrılı dinlerin ortaya çıktığı 2500 yıldan beri var. Bütün yeryüzünü Tanrı’nın emrettiği şekilde düzenlemek; feodalizmle birlikte bütün dinlerde ifadesini bulan ideolojik akımların ana hedefi olmuştur.

Bu hedef, değişik dinlerde “Tanrının yeryüzü krallığı”nı gerçekleştirmek veya “Nizamı Alem”i kurmak vb sözlerle ifade dilmiştir.

Kapitalizm daha şafağında tek bir dünya pazarını gerçekleştirerek, feodal dönemin en güçlü imparatorluklarının bile yapamadığı işi başardı. 20 yüzyılla birlikte kapitalist emperyalizm ise sermaye ihracı ile tek bir dünya pazarını tek bir dünya ekonomisine çevirdi. Kendi küreselleşmesini bir adım daha öteye taşıdı.

Sosyalist akım da ortaya çıktığı ilk günden itibaren olaya dünya çapında baktı. “Kapitalizmin küreselleşmeciliği”nin karşısına kendi “küreselleşmesini” koydu.

“Bütün dünyanın işçileri ve ezilen halklar birleşin” sloganı dünya çapında bir bakış açısını yansıtıyor. Günümüz dünyasını özetleyen “Devletler Bağımsızlık, Milletler Kurtuluş, Halklar Devrim İstiyor” sloganı da o küresel bir bakış açısınınbaşka bir ifadesidir. “Sınırsız ve sınıfsız bir dünya” özlemi ve hedefi de aynı “küresel” bakış açısının en özlü ifadesidir.

ABD’nin ve Çin’in küreselleşmeciliği

Çin Sosyalist bir ülkedir. Kendi deyimleriyle “çok uzun bir tarihi dönemi kapsayacak olan sosyalist dönemin daha ilk aşamasında bulunuyorlar.” Elbette olaya dünya çapında bakıyorlar ve kendi “küresel” programları bulunuyor.

Çin Cumhurbaşkanı Şi Cinping’in Davos konuşmasında dile getirdiği küreselleşme ile kapitalizmin küreselleşmesi, Özkök’ün düşündüğünün tersine birbirinin zıddı olan iki ayrı programı ifade ediyor.

ABD’nin küreselciliği, kendi hegemonyasına bütün dünyanın boyun eğdiği bir dünya düzenidir. Çin ise hegemonyacılığa karşıdır. Milli devletler arasında eşit ilişkilerden yanadır.

ABD’nin küreselciliği, gelişmekte olan ülkelerin; etnik, dini ve bölgesel farklılıklar temelinde olabildiğince bölünmesini öngörüyor. Çin ise milli devletlerin etnik, dini, bölgesel farklılıklar temelinde bölünmesine karşıdır. Çin, milli devletlerin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini savunuyor.

Kapitalist küreselciliğin esası sıcak para dolaşımının engelsiz gerçekleşmesidir. Paradan para kazanmak günümüzde kapitalist işleyişin esasıdır. Emperyalist ülkelerin, gelişmekte olan ülkeleri borçlandırıp sıcak paraya mahkûm hale getirerek her yönüyle bağımlı hale getirmeleri, onların küreselleşmeden ne anladıklarını gösterir.

Çin’in ise paradan para kazanmak diye bir politikası yoktur. Çin’in 2016 yılı doğrudan dış yatırımları 131 milyar dolardır. Bugün artık Çin’in resmen bir parçası olan Hong Kong’la birlikte düşünüldüğünde doğrudan dış yatırımlar iki katına çıkmaktadır. Ve bu bakımdan dünyada açık ara öndedir.

Çin, yalnız başına Afrika’da, bütün Batı’nın gerçekleştirdiği doğrudan yatırımlardan daha fazlasını gerçekleştirmektedir ve 2016 yılında 40 milyar doları bulmuştur. Batı’nın küreselleşmeciliği, Afrika’yı sömürgeleştirdi, soydu ve açlığa mahkum etti. Çin’in küreselleşmeciliği ise Afrika’yı kalkındırıyor.

ABD ve Batı’nın, gelişmekte olan dünyada en büyük müttefikleri Ortaçağ gericiliği ve etnik bölücülerdir. Çin ise gelişmekte olan dünyanın milli devletleriyle ilişki kurmaya özen göstermektedir.

Bu karşılaştırma daha birçok alanda yapılabilir.

Kamucu politikaların üstünlüğü

Çok önemli bir diğer gerçek ise şudur:

Çin izlediği kamucu politikalarla ekonomisini büyüttü. IMF rakamlarına göre Çin ekonomisi 2014 yılında satın alma gücü üzerinden yapılan hesaplamalara göre ABD ekonomisini geride bıraktı.

Toplam ihracatının yüzde 30 kadarını ileri teknoloji ürünleri oluşturuyor. Elinde toplam olarak 4 trilyon dolar kadar döviz rezervi bulunuyor.

Sadece bu kadarcık bilgi bile ABD başta hiçbir emperyalist ülke ekonomisinin artık Çin ile rekabet edemeyeceğini ortaya koyuyor.

Bu durumda düne kadar ekonomik anlamda bütün “sınırların” kaldırılmasından bahsedenlerin bugün “korumacı” bir söyleme dönmeleri, sadece ve sadece kendi çaresizliklerini ve çıkmazlarını yansıtıyor.