25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 22°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yeni bir Dünya Savaşı tehlikesi

Mehmet Bedri Gültekin

Mehmet Bedri Gültekin

Eski Yazar

A+ A-

Birinci ve İkinci Dünya savaşları, yükselmekte olan yeni emperyalist devletlerin dünyayı yeniden paylaşmak istemelerinden kaynaklandı.

Her iki dünya savaşında da yükselen güçlerin lideri durumundaki Almanya, hem ekonomik olarak büyük atılım içindeydi hem de askeri olarak bütün rakiplerini alt edebileceğini düşünmesini sağlayan bir güce ulaşmıştı.

Rakip emperyalist güçlerin teslimiyetçi politikaları da savaşa giden yolun açılmasına hizmet etmişti.

Günümüzde saflaşma

Bugün durum temelden farklıdır.

Birinci olarak dünya çapında saflaşma iki emperyalist kamp arasında değildir. Bir tarafta başını ABD emperyalizminin çektiği emperyalist kamp var.

Karşı tarafta ise başını Çin ve Rusya’nın çektiği gelişmekte olan ülkeler dünyası bulunuyor.

ABD, bir emperyalist askeri pakt olan NATO’ya liderlik ediyor. Öte yandan Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinin oluşturduğu Atlantik sisteminin esas patronu durumunda.

Gelişmekte olan ülkeler ise bugün esas olarak ŞİÖ ve BRİCS örgütlenmeleri çerçevesinde bir araya gelmiş bulunuyorlar. ALBA, CELAC, MERCOSUR, Afrika Birliği Örgütü, Avrasya Birliği ve Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği ise gelişmekte olan ülkeler cephesinde yer alan diğer bölgesel birlikler…

Bugün ekonomik ve askeri bakımdan bugün gelişmekte olan Atlantik Sistemi değil, gelişmekte olan ülkelerin oluşturduğu birliklerdir.

Emperyalist olmayan ülkeler

Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarından farklı olarak bugün yükselmekte olan ülkeler emperyalist değildir. Dünyanın yeniden paylaşılması gibi bir taleple ortaya çıkmış değiller.

Çin başta olmak üzere gelişmekte olan ülkeler bugün esas olarak Bandung Konferansının ünlü” “Barış içinde bir arada yaşamanın beş ilkesi”ne uygun olarak hareket ediyorlar.

Toprak bütünlüğüne ve egemenliğe saygı, sorunları askeri yöntemlerle çözmeme, içişlerine karışmama, eşitlik-karşılıklı yarar ve barış içinde bir arada yaşama söz konusu beş ilkeyi oluşturuyor.

Dış politikada bu ilkelere uygun hareket etmek, emperyalizmi ret etmektir.

Güç dengeleri değişti

Dünyada güç dengeleri temelden değişiyor. Dünya ekonomisinin ağırlık merkezi artık gelişmekte olan dünyada…

Çin, satın alma gücü üzerinden yapılan hesaplamalara göre 2014 yılında ABD ekonomisini geride bıraktı. Ara giderek açılıyor.

Öte yandan Çin; Asya ve Afrika başta olmak üzere bütün dünya ülkeleri ile ekonomik bakımdan daha sıkı ve yakın ilişkiler kuruyor. ABD’nin arka bahçesi durumundaki Avrupa’da bile Çin’in artan ekonomik gücü söz konusu.

Bu durumda ABD, sarsılan hegemonyasını askeri gücünü devreye sokarak engelleyebilir mi? Akla gelen soru budur.

Nitekim ABD’nin son 15 yıldır Batı Asya’da, Kafkasya’da, Doğu Avrupa’da ve Kuzey Afrika’da doğrudan kendi askeri gücüyle veya taşeron örgütler kullanarak sürdürdüğü savaşlar akla bu ihtimali getiriyor.

Ama utulmaması gereken gerçek şudur: ABD son 15 yıl içinde doğrudan veya taşeronları aracılığı giriştiği her savaşı kaybetti.

ŞİÖ ülkelerinin toplam askeri gücü, ABD’nin hiçbir şekilde kapışmayı göze alamayacağı bir güçtür.

Öte yandan 2015 yılı Kasım ayında Bağdat’ta bir araya gelen bölge ülkelerinin oluşturduğu askeri inisiyatif son ayların gelişmeleri ile birlikte Türkiye’yi de kapsayacak şekilde gelişiyor.

Irak’ta, Suriye’de, İran’da, Afganistan’da kaybetmiş olan ABD’nin şimdi bu bölgesel inisiyatif karşısında hiçbir şansının olmadığı açıktır.

Almanya, her iki dünya savaşı öncesinde el attığı her yerde askeri bakımdan büyük başarılar kazanmıştı. Ve bu durum yükselmekte olan Alman burjuvazisini cesaretlendirmişti.

Ekonomik ve askeri bakımdan son yıllarda uğradığı başarısızlıkların ardından ABD’de şu anda gelişmekte olan eğilim, kendi sınırları içine çekilmek eğilimidir. Trump’ı iş başlına getiren eğilim budur.

Elbette bütün bu söylediklerimiz ABD’nin bugüne kadar izlemekte olduğu politikayı hemen terk edeceği ve Atlantik sınırları ötesine çekileceği anlamına gelmiyor.

Süreç inişli çıkışlı olacaktır.

Ama gidişat, gelişmekte olan dünyanın kendi kurallarını dünyaya egemen kılacağı bir geleceğe doğrudur.