25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Boratav, emperyalizm ve Çin

Mehmet Bedri Gültekin

Mehmet Bedri Gültekin

Eski Yazar

A+ A-

Korkut Boratav, 28 Ocak tarihli Birgün gazetesinde, Çin Devlet Başkanı Şi Jinping’in Davos ekonomik forumunda yaptığı konuşmasından hareketle, öteden beri Çin Halk Cumhuriyetinin kapitalist-emperyalist bir devlet olduğu yolundaki görüşlerini tekrarladı.

Boratav bu iddiasının kanıtı olarak iki gelişmeden bahsediyor. Birinci olarak Çin’in, önümüzdeki beş yıl içinde ülkesine 600 milyar dolarlık dış yatırım çekmeyi, buna karşılık dışarıya ise 750 milyar dolarlık yatırım yapmayı hedeflemesini gösteriyor.

Yani “net 150 milyar dolar sermaye ihracı fazlası var” diyor.

İkinci olarak ise Trump’ın korumacı ve küreselleşme karşıtı politikaları dillendirmesine karşılık, Çin’in küreselleşmeyi savunmasını ‘emperyalist sisteme sahip çıkmak’ olarak değerlendiriyor.

Ama aynı makalesinde Boratav, Çin’in hegemonyacılığa karşı çıktığını, küçük büyük, zayıf güçlü bütün ülkeler arasında eşit ilişkileri savunduğunu, bu ülkede tekelleşme eğiliminin ve finans kapitalin egemenliği olgularının tartışmalı olduğunu da söylüyor.

Kapitalist-emperyalist bir ülke olmanın kanıtları olarak ileri sürülen verilerin gerçekte bir kanıt olmaması bir yana, “tartışmalı” olduğunu söylediği olgular, Hoca’nın Çin ile ilgili iddialarını çürütmektedir.

Bunları şimdilik bir kenara not ederek emperyalizmle ilgili en temel gerçekleri yeniden hatırlayalım:

Emperyalizmin temel özellikleri ve Çin

Emperyalizm nedir? Veya tartıştığımız konu açısından ele alırsak bir ülke hangi koşullar varsa emperyalist olarak nitelenebilir?

Emperyalizmin temel özellikleri; az sayıda tekelin ekonominin bütününe hakim olması, sanayi sermayesi ile mali sermaye arasındaki ilişkide mali sermayenin belirleyici duruma gelmesi, sermaye ihracının mal ihracının önüne geçmesi ve dünyanın toprak bakımından paylaşılmasının tamamlanmasıdır.

Bu saptamalar, emeperyalizm çağının başladığı 20. Yüzyılın başında yapıldı.

Dünyanın toprak bakımından paylaşılmasının tamamlanması, emperyalist ülkelerin hegemonya ve sömürgeleştirme peşinde koştuğu anlamına gelir. Yani askeri zorun olmadığı bir emperyalizm olmaz.

Boratav bu dört temel özellikten üçünün Çin için söz konusu olmadığını veya en azından kendisinin bir fikrinin bulunmadığını itiraf ediyor.

Bu durumda Çin nasıl oluyor da emperyalist bir ülke oluyor?

Sermaye ihracında farklı amaçlar

Sermaye ihracı meselesine gelelim: Çin, doğrudan yatırımlar şeklinde sermaye ihracı yapıyor. Doğrudan yatırımları, yatırım yaptığı ülke ile birlikte gerçekleştiriyor. Ayrıca Çin’in diğer ülkelerde gerçekleştirdiği doğrudan yatırımlar, emperyalist ülkelerden farklı olarak bilimsel-teknolojik bilgi aktarımını da içeriyor.

Oysa emperyalist ülkelerin sermaye ihracı, birinci olarak hedef ülkeden emperyalist merkeze azami kaynak aktarımını, ikinci olarak borç yükü altında eli kolu bağlanan ülkenin sömürgeleştirilmesini amaçlıyor.

Çin’in ise sermaye ihraç ederek ülkeleri borç batağına sürükleyerek kendisine tabi kılma ve sömürgeleştirme gibi bir amacı yok.

Özellikle son 20 yıl içinde Çin’in Afrika’da gerçekleştirdiği yatırımlar bunun güzel bir örneğidir.

Gerçekleri farklı tariflerle değiştirmek

Çin sosyalist bir ülkedir. Konumuz açısından ifade edecek olursak sosyalist piyasa ekonomisini uygulamaktadır. Doğal olarak ekonominin bütün sektörlerinde fazla yaratmaktadır ve bu fazla en büyük ekonomik aktör olan kamunun elinde toplanmaktadır.

Öte yandan Çin’de; yurttaşların bütün temel ihtiyaçlarının karşılanmasında kamunun büyük katkısı vardır. Dolaysıyla Çinli emekçi çok az bir para harcayarak ihtiyaçlarını giderebilmektedir. Halkın tasarruf oranının bütün kapitalist ülkelerden çok daha yüksek olmasında bu gerçeğin önemli payı vardır. Ayrıca Çin, yurttaşlarını israfa karşı bir kültür ile eğitmekte ve bu da tasarrufu artırmaktadır.

Bütün bunlar çok ciddi bir sermaye birikimine yol açmaktadır. Bu noktada soru şudur: Çin devleti, elinde biriken bu büyük sermayeyi ne yapacaktır?

Birinci cevap halkın tüketim çılgınlığına özendirilmesiyle, sözkonusu birikimin içerde eritilmesi ve yeni birikimin oluşmasının da bu yolla engellenmesidir.

İkincisi ise Çin’in sosyalist bir ülke olarak kendi yarattığı fazlayı, karşılıklı yarar temelinde bütün dünya ile paylaşmasıdır.

Çin ikincisini yapmaktadır ve bu politikasıyla emperyalizmin gelişmekte olan dünyada gerçekleştirdiği sömürüyü sınırlandırmaktadır.

Bu politikayı “emperyalist” olarak nitelemek ise emperyalizm tanımını yeni baştan yapmak demektir.

Küreselleşme konusuna gelince; emperyalist küreselleşme özetle, askeri zor sayesinde ulusal sınırların emperyalist sömürüye sonuna kadar açılmasıdır. Yani emperyalist hegemonyanın dünya çapında gerçekleşmesidir.

Çin’in savunduğu küreselleşme ise küçük-büyük, zayıf- güçlü bütün ülkeler arasında eşit ilişkiler kurma esasına dayanmaktadır. Hegemonyacılığa karşıdır. Aralarında en ufak bir benzerlik yoktur.

Korkut Hoca, Çin’i “emperyalist” olarak nitelemek için emperyalizmin tarifini değiştirmektedir. Ama gerçekler, farklı tariflerle değişmez.