20 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bombayla AVM’ye giren terörist!..

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

A+ A-

Beşiktaş’ta 44 kişinin ölümüne yol açan PKK’lı teröristlerin, içinde 400 kilo patlayıcı olan bir otomobille İstanbul’un göbeğinde tam 12 saat pervasızca dolaştığı tespit edilmiş.

Yani ölüm kol gezmiş aslında İstanbul’un bağrında ve masumların arasında!..

Nerelerde dolaştı acaba o bombalar?.. Kimlerin yanında durarak ölümün gölgesini gösterdi o teröristler?.. Ve de kimlere, nerelere ölümün kıyısını hissettirdi o acımasız PKK militanları?..

Sorular hepimiz için sarsıcı ve düşündürücü olduğu kadar aynı zamanda kahredicidir de...

Yani şu toplumun içinde, “kimin eli kimin cebinde” sorusuna yanıt araması açısından da şoke edici bir olaydır bu.

Ancak yanlızca pervasızlığı değil, devletin güvenlik bürokrasisinde uzun süredir tartışılan zafiyeti de sorgulayan bu olayın “münferit” olmadığını gösteren öyle hikayeler var ki, “vah bu memleketin haline” demekten başka bir şey de gelmiyor elden.

Üstelik yaşanan acaip olaylar içinde ve yoksulluğun karmaşık politik yapısında, birbirinden habersiz, farkı alanlara savrulanların hikayeleri de vardır, birbirine inat edercesine, farklı cephelerde “düşman” olanların da!..

HÜCREDE YAŞANAN ŞOK!..

Hiç unutmam; 15 yıl kadar önce Türkiye genelinde yapılan Hizbullah operasyonları sırasında, güvenlik güçlerini şoke eden bir karşılaşma yaşanmıştı.

Hani şu Hizbullah’ın önce sivilleri hedef alarak kaos yarattığı, sonra da PKK ile savaştığı kanlı ve korku dolu dönemlerde...

Yaklaşık 4 bin dinci militanın yakalandığı 2000 yılı başlarındaki operasyonlar sırasında gözaltına alınan iki kişinin geçmişi ve bağlantıları operasyonu yapan polisleri de savcıyı da hayrete düşürmüştü!

Hem de radikal dinci Türk Hizbullahı’nın ilginç gizemi kadar, terör örgütlerinin bazen aileleri bölecek kadar sinsice yürütükleri yapılanmaları deşifre eden bir şaşırtıcı karşılaşmaydı o...

Çünkü Antalya emniyetinin nezarethanesinde tutulan iki kardeş, Hizbullah örgütü içinde, biribirinden habersiz, farklı hücrelerde faaliyet gösterdiklerini anlayınca yaşamlarının en büyük şokunu yaşamışlardı.

İki kardeş de 17 Ocak 2000’de öldürülen Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu’nun “üzüm salkımı” modeliyle yapılandırdığı örgütün içinde, tüm sırları birbirinden uzun yıllar gizleyerek faaliyette bulunmuş ve sonunda kapsamlı bir operasyonun ardından farklı hücre evlerinde yakalanarak emniyetin aynı hücresine getirilmişti.

KORUCUNUN PKK’LI OĞLU!..

Karmaşık siyasal yapılar içinde savrulan ailelerin şoke edici hikalerinden biri yine Antalya’da yaşandı. Hem de hikaye içinde hikaye barındırırken, herkesi sarsması gereken çok düşündürücü bir olaydır bu!..

Kentte 24 ve 26 Ocak’ta çöp kutularına patlayıcı yerleştirerek iki kişiyi yaralayan Harun Ölmez adlı PKK militanı, üçüncü eylemi gerçekleştirmek isterken 28 Ocak günü yakalanmış ve terör korkusuyla panikleyen şehir biraz olsun nefes alabilmiş.

Yapılan aramada üzerinde, “zaman ayarlı el yapımı bomba düzeneği parçaları ile buna ilişkin materyaller” bulunan Ölmez’in cep telefonunda da örgütsel dokümanlar saptanmış.

Hikayenin buraya kadarki bölümü her gün terör olaylarının yaşandığı bir ülke açısından çok sıradan olabilir.

Çünkü bu ülkede patlayıcı materyalleriyle yakalanan ya da artık sıradanlaşmış eylemlerin faili olarak aranan o kadar militan genç var ki...

Peki, Harun Ölmez’in Türkiye’nin en büyük kentlerinden birinde hem de bir turizm bölgesinde, çok büyük bir faciaya yolaçabilecek bir gafleti kullanabilmiş olmasına ne demeli acaba?..

Yani Ölmez’in, Antalya’daki ilk patlama öncesinde, üzerinde patlayıcı maddelerle elini kolunu sallayarak büyük bir alışveriş merkezine gidip duyarlı kapıdan içeriye girmesi ve bir süre içeride gezebilmesine ne kadar şaşırmalıyız?..

Ne dersiniz; yurttaşların cebindeki telefonlara kadar çıkartarak sözde “arama” yapan AVM zihniyetinin göstermelik “kontrol” mekanizmasına mı şaşırmalıyız, yoksa o bombanın AVM’de patlatılabilme ihtimalinin sonrasında yaşanacakların şokuna mı?..

Harun Ölmez’in şaşırtıcı hikayesi ne yazık ki bu kadar da değil... Aile yapısında vahim bir savruluş ve bölünme var ki, hikayenin ilginç taraflarından biri de burası zaten.

Çünkü Ölmez, Antalya 2. Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada “korucu çocuğu” olduğunu, ağabeyinin ise 2011 yılında PKK saflarına katıldığını söylemiş.

VAHŞETİN ZAVALLI FİGÜRANLARI!..

Peki, babası devlet safında terör örgütüne karşı savaşan bir “korucunun oğlu”, PKK saflarına neden katılır ve masum sivilleri niçin hedef alır acaba?

Ne ilginçtir ki, bu sorunun içinde de başka bir hikaye var.

Babasının “korucu” maaşıyla büyüyen PKK’lı Ölmez, ömür boyu hapis cezasına çarptırıldığı son duruşmasında, yaşam hikayesinin bundan sonrasını ve nasıl kullanıldığını şöyle anlatmış:

“Babam korucu olduğu için sürekli ailemi tehdit ediyorlardı. Ben iradem dışında bu olayı gerçekleştirdim. Bana verdikleri bombanın ses bombası olduğunu söylediler. Fazla zarar vermeyeceğini söylediler. Ben bu eylemi yapmak istemediğimi defalarca söyledim. Beni tehdit ettikleri için yapmak zorunda kaldım.”

Türkiye, yaşamın kargaşasında farklı alanlara savrulanlar açısından çok ilginç ve çok düşündürücü hikayelerin ülkesidir. Yani, yalnızca kendilerini değil, kandırılmış yaşamların içinde ailelerini ve yakınlarını vuranların da ülkesidir burası.

İşin en vahim tarafı da, böylesi hikayelerin zavallı figüranları, bazen devletin zafiyeti, bazen ailelerin gafleti ve bazen de kandırılmış olmanın sonuçları olarak, yalnızca kendilerini ve yakınlarını değil, ne yazık ki masum bir toplumu derinden vurmaya devam ediyorlar.

O halde bir kez daha lanet olsun şiddeti ve kanı kullananlara da, kandan beslenenlere de ve kan için kullanılanlara da!..