29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Aydınlık yazarı haklı çıktı’

Mehmet Yuva

Mehmet Yuva

Gazete Yazarı

Bilge ecdat sözlerini hatırlatarak vira bismillah diyelim ve yazımıza öyle başlayalım. Bilmeyenin bilene karşı savı olamaz. E Çünkü hakikatlerin er veya geç ortaya çıkma gibi bir kötü huyu olduğunu bilenin bilmeyene anlatması atomu parçalamaktan daha zordur. Bu sebeple “aykırı” ama özellikle Erdoğan sultasının aldığı kararları “olumlu” irdelemek sevenlerinizi şaşırtabilir, kötü niyetli düşmanlarının saldırısına, iftirasına maruz bırakabilir ve iyi niyetli kalemlerin yapıcı eleştirilerine muhatap olabilirsiniz.

Mahlûk sizden kastınızı anlamayı tercih etmek yerine oportünizmin en çirkef üslubu ile sizi doğramaya çabalar. Kamuoyunu cehenneme götüren yolu iyi niyet taşları ile döşeyenler en kötü cin olanlardır. Adam olan gerekçelerini sorar ve sizinle gerçeği öğrenmek için tartışır. Odatv’de yazan Hüseyin Vodinalı, maruz kaldığım itibarsızlaştırma fitnesine, “hele bir durun” diyebilen cesur kalem ve vicdanlı adamdır. Kıssadan hisse her kesim kendi payına düşeni anlamıştır. Anlamayanlar için konuyu biraz daha teferruatlı edelim.

ŞERDEN HAYIR HAYIRDAN ŞER’

Şerden hayır ve hayırdan şer doğabileceğini birçok emsal ile doğrulamak mümkün. Irak ve Suriye’ye müdahale hakkını tanıyan 2014 tezkeresi üzerine yaşadığımız hararetli tartışmaları hatırlayın. Bazı kesimler, gayet iyi niyetle, tezkereye şiddetle karşı çıkmıştı. Bazı mahfiller ve Türkiye’deki borazanları, tezkerenin ne anlama gelebileceğini gayet iyi bildiklerinden, birden Suriye aşkına vurulmuş ve tezkereye şiddetle karşı çıkmıştı. Bizler “şer” tezkereden hayır çıkabileceğini ifade etmiştik.

Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahalesine Şam’ın zımnen razı olacağını tespit etmiştik. Bunun yegâne şartının da altını çizmiştik; Ankara, Suriye için neye niyet ettiğini Şam hükümeti ile askeri ve siyasi koordine etmelidir demiştik. Türkiye’nin Şam hükümeti ile görüşmesi dışında başka hiçbir alternatifin geçerli akçe olmayacağını söylemiştik. Aslında Türkiye ve Ankara hükümetini Suriye’nin kurtaracağını sebepleriyle ortaya koymuştuk. Menderes dönemi Suriye politikaların Menderes’in yaşadığı hazin ve elim neticede baş faktör olduğunu birçok yazımızda belirtmiştik.

BOP VE SONRASI

Ayrıca şunu ekleyelim; Tezkereyi hangi niyetle çıkarmış olurlarsa olsunlar son merhalede tezkere ve TSK’nın Suriye müdahalesinin kapalı olan Ankara-Şam kapısını açacak sihirli formül olduğunu tespit etmiştik. Ne demiştik bilenin bilmeyene karşı savı olamaz. Ukala ve kibir abideleri gibi ortalıkta yellenenlere karşı zamanı en adil hâkim olarak tayin etmiştik. Peki, “şer” tezkerenin hayır doğurabileceğini hangi esaslara binaen görmüştük?

Evvelen; Türkiye’yi BOP Eş Başkanlığı yalanı ile şişirdiklerini, ABD’nin Türkiye’yi Suriye’de “sadece” ve özellikle bir taşeron ve taşıyıcı ülke olarak kullanmak istediği, Türk-Kürt-Arap Sünni projelerinde ağabey, koruyucu, esas merci, y-Osmanlı bölge sultası propagandasıyla FETÖ, PKK, Gül-Davutoğlu ve liboş taifenin Erdoğan’ı Menderes sürecine soktukları aşikârdı.

Esas itibariyle BOP’un bir ABD-İsrail-İngiltere projesi olduğu ve bu ülkeler ama özellikle İsrail dışında Türkiye dâhil bölgemizde güçlü bir milli devlet ve milli ordu istenmediğinin hedeflendiği biliniyordu. Tamahkâr Erdoğan sultasının nerede duracağı, neyle yetineceği “müttefikleri” tarafından kestirilemiyordu. Bu sebeple ABD, Suriye için planladığı etnik bölünme için, Türkiye’nin bir tehdit oluşturduğunu biliyordu. Önce Suriye’yi bölelim, İsrail “Kürt” koridoru inşa edelim ardından Türkiye’nin tamahlarını görüşelim formülü Davutoğlu ve şürekâsı tarafından Erdoğan’a dikte edilemedi. En nihayet, Şam tabiriyle, onlar Erdoğan’ı akşam yemeği yapamadan Erdoğan onları öğle yemeği yaptı.

FIRAT KALKANI VE ŞAM’IN TUTUMU

Saniyen; Şam zaviyesinden mesele Suriye sahasını ilgilendiren olgular ile ilgiliydi. 2014 tezkeresi gündeme geldiğinde henüz bir Rus müdahalesi yoktu. Suriye’nin Kuzeyi, Fırat’ın Doğusu ve Batısında Suriye devleti ve ordusunun etkinliği takriben kalmamıştı. İlk dönemde desteklediği PYD-YPG’nin, ABD, Batı ve Barzani üzerinden İsrail ile başlattığı ilişkilerin idrakindeydi. Suriye ordusunun üzerine sürülen silahlı Münafık Kardeşler Örgütleri ile aslında “iti ite kırdırma” taktiği olduğu ve esas amacın Suriye’yi YPG üzerinden yeni bir Filistin trajedisine kurban etmek istediklerini gördü.

Onlarca devletin ve taşeron örgütlerin tepiştiği Suriye sahasına TSK müdahalesi “bir fazla” olarak telakki edildi. Türkiye’nin sahada olması Suriye için bir tehdit taşısa da esas kavganın Türkiye ile “Kürt” silahlı grupları ve onların arkasında duran ABD arasında yaşanacağını doğru tespit etti. Bu sebeple, tüm medya davullarına ve “resmi” açıklamalara rağmen Fırat Kalkanı operasyonu Suriye devlet aklı nezdinde bir şerden nasıl hayır çıkartabiliriz hedefine odaklandı.

Fırat Kalkanı, Halep, Karlov cinayeti, Rusya-Türkiye-İran üçlü zirvesi ve Suriye’de açılan yeni sayfanın sürecini tetikleyen ana unsurlardan birisi tezkere idi. Henüz şer dönemindeyiz ve hayır kaçınılmazdır. Hayır dönemine geldiğimizde hangi şerle boğuşacağımızı o zaman tartışırız Bu akla katkıda bulunan “sessiz diplomasi” aktörlerini kutlamak gerekir. Özellikle haklı çıkan Aydınlık ve yazarlarının söyleyeceklerine kulak vermeliyiz.