19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

El Bab şeytan üçgeni

Mehmet Yuva

Mehmet Yuva

Gazete Yazarı

A+ A-

Halep’in ardından Suriye genelinde olsun istenen “ateşkes” diken üstünde. Astana “barış” sürecinin başarısına gölge düşürmesi muhtemel en çetrefilli konuların başında İdlib, Deyr El-Zor ve El-Bab şeytan üçgeni geliyor. Suriye’nin müstakbel haritasını belirleyecek olan İdlib, Deyr El-Zor ve El-Bab’ta ciddi sorunlar var. Bu yazımızda özellikle El-Bab ve Fırat Kalkanı Operasyonu hakkında tedavülde olan şüpheler üzerinde duralım.

Aylardır El-Bab kasabasının kapılarında, avlusunda, kenar odalarında oyalıyorlar veya oyalanıyoruz. Türk kamuoyuna amacının “koridorun engellenmesi ve IŞİD terör örgütü ile savaş” olarak sunulan Fırat kalkanı Operasyonu hakkında soru işaretleri var. Münbiç’i kontrol eden YPG’yi militan ve silah ile besleyen iki önemli lojistik merkez Tel-Abyad ve Ayn El-Arap (Kobani). Bu mekânlar Türkiye’nin onlarca kilometre uzağında olan yerler değil. Hududun öbür tarafı.

Her iki mekânda ABD ve Batı devletlerin askeri personeli, istihbarat birimleri, uydu iletişim koordinasyon merkezleri, eğitim kampları, askeri helikopter pistleri ve savaş uçakları üsleri var. Bu bölgelerden Türkiye’ye militan ve silah sevkiyatı yapıldığını Türkiye biliyor. Bütün bu gerçekler ortadayken, Türkiye’nin milli güvenlik sorunu olarak telakki ettiği PKK’nın buradaki mevcudiyetine müdahalede bulunmamasının gerekçesini kimse izah edemiyor.

Kandil’e onlarca sorti yapan, “Irak’ın Sincar bölgesinde PKK kampları istemiyoruz, müdahale ederiz” diyen, bunun için günlerce sövüp saydığı Irak Başbakanı İbadi ile anlaşan Türkiye, yürüyüş mesafesinde olan Suriye’deki PKK kamplarına neden müdahale etmediğini açıklayamıyor. Münbiç’i besleyen bu mekânlara karşı söylemde kükreyen aslan misali konuşan Türkiye neden eylemde kayıtsız kaldığını anlatamıyor.

Fırat kalkanı Operasyonunu Rusya ile koordine ettiğini söyleyen Türkiye, Fırat Kalkanı Operasyonuna destek için Genelkurmay Başkanını işbirliği yaptığı Rusya’nın müttefiki Şam yerine neden Riyad’a gönderiyor. Suriye’nin etnik ve mezhepsel bölünmesine en büyük katkıyı yapan, Kürdistan’a destek verebileceğini, bunun tarihi bir hak olduğunu dillendiren Suudi Krallığı halen neden tercih ediliyor.

SUUDİ PARASIYLA MI AŞACAK?

15 Temmuz terör saldırısında Türkiye’ye karşı konumlanan, finanse ettiği El-Arabiya TV’de tedavüle sokulan “Erdoğan Almanya’ya kaçtı” haberlerini yaptıran merkez ile aşna-fişne olmayı nasıl kabullenebiliyor. İçinde olduğu ekonomik krizi, malum sebeplerden dolayı sıcak para akışını durduran Suudi sıcak parası ile mi aşmayı tasarlıyoruz. Muhtaç ve mahkûm mu olduk. Ekonomik krizi aşmak uğruna Suriye’deki askeri amaçlarımızdan taviz mi veriyoruz? Bütün bu konular Türkiye’ye karşı duyulan “güvensizliği” derinleştiriyor...

Suriye Silahlı Kuvvetler (SSK) ve birçok Suriyeli siyasi yetkilide mevcut olan kanıya binaen, Astana süreci ile Rusya’yı oyaladığı, işbirliği görüntüsü verdiği, Astana’ya katılacak gruplar üzerinden anlaşmamak için birçok gerekçeler üretileceği iddiaları revaçta. Birçok kesim, iddiaların aksine, Ankara’nın halen Şam ile samimi ve ciddi bir diyaloğa girmediği ve oyalama taktikleri ile yetindiğine inanıyor.

Suriye’nin farklı coğrafyalarında sağlanan uzlaşma veya silahlı grupların “şartlı” teslim olmasının ardından, Türkiye’nin telkinleri ile hareket eden militanların neden ısrarla Hatay vilayetimize komşu İdlib bölgesine taşındığı da sorgulanıyor. İdlib vilayetinde toplanan binlerce militanın Türkiye tarafından yeniden tanzim edildikleri, eğitime tabi tutuldukları, tanklar dâhil ağır silahlarla donatıldıkları ve yeni bir saldırı için hazır hale getirildikleri iddiaları var. Daha vahimi ise bütün bu hummalı hazırlıkların Türk subaylarının denetiminde yapıldığı iddiası.

SURİYE ORDUSU HAZIRLANIYOR MU?

Bu sebeple, birçok kesim Türkiye’nin, ilan ettiğinden farklı olarak, bir sonraki hedefinin Munbiç olmayacağına inanıyor. Türkiye’nin Fırat’ın Batısından El-Bab’a, Halep’in Kuzey Batısından İdlib Vilayetine buradan Lazkiye bölgesinin Kuzey coğrafyasına kadar uzanan bölgeyi içine almak, hatta resmen işgal edip zamanla ilhak etmek ve bu nihai amaç için direkt kendisinin denetiminde olan ÖSO’ya “tahsis” etmek istediği yönünde algılar var.

Suriye Silahlı Kuvvetleri (SSK) Halep’in doğusuna yığınak çalışmalarına hız verdi. Bu bölgeden El-Bab’a yönelik askeri operasyonlar için hazırlık yapıyor. Askeri plan İdlib bölgesi ile El-Bab arasındaki bağlantıyı kesmek ve SSK veya müttefik milis grupların kontrolünde tampon bir bölge oluşturmayı amaçlıyor. Rus hava desteği ve Türkiye ile sağlanan uydu iletişim işbirliği şüphesiz önemli. El-Bab, uzun zamandır beklenen SSK ile TSK arasında koordinasyon ve işbirliğinin kapısını aralayan bir mekân olabilir. Arzulanmayan, tersi bir durumda vuku bulabilir. El-Bab şeytan üçgeni Türkiye’nin Suriye için taşıdığı niyetinin de mihenk taşı olacak.