25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ankara, Suriye'de 'Bedevi devesi' mi?

Mehmet Yuva

Mehmet Yuva

Gazete Yazarı

A+ A-
Ankara; Astana'da vuku bulan ardından Cenevre’de hasıl olacak ‘Suriye’de siyasi çözüm’ çabalarına destek veriyor. Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ümit Yalçın; geçen hafta sonu Suriye'nin askeri ve siyasi muhalif gruplarıyla yaptığı görüşmede, bu olumlu çizginin daha net zuhur ettiğini görüyoruz. Aydınlık’ın ulaştığı Dışişleri Bakanlığı kaynaklarına binaen Türkiye, görüşme esnasında muhalefete önemli telkin ve uyarılarda bulunmuş;
“Suriye’de ülkenin toprak bütünlüğüne aykırı olarak tek taraflı gündemlerin peşinde koşan grupların, Cenevre’de gerçekleştirilecek Suriye barış görüşmelerinde yerlerinin olmadığı vurgulanarak Suriye’de siyasi sürecin 2254 sayılı BMGK Kararı uyarınca sırasıyla siyasi geçiş, yeni anayasa ve seçimler şeklinde hayata geçirilmesi yolundaki temel hedefe uygun davranılmasının; Suriye’nin müstakbel idari yapılanmasından bu aşamada söz edilmemesinin; bu meyanda ‘yeni anayasa, özerklik, federalizm’ gibi söylemlerin benimsenmemesinin” telkin edildiği iddia ediliyor.
Pazartesi günü Aydınlık’ta neşredilen, Şam muhabiri Mehmet Kıvanç’ın Suriye Halk Meclisi Genel Sekreteri Dr. Halit Abbud ile yaptığı mülakatta Abbud’un, “Astana’nın olumlu bir sonucu da tarafların; Suriye ordusunun El Bab, Deyr Zor, Rakka ve IŞİD’in işgali altında olan benzeri yerlere girmesini kabul etmeleridir” ifadesi büyük önem taşıyor. Önemli bir Suriyeli yetkilinin bu açıklaması Numan Kurtulmuş tarafından yalanlanmış olsa bile, daha önce kısık sesle tedavüle giren, ‘Türkiye, El-Bab’ı Suriye ordusuna teslim edecek’ iddiasının gerçek olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteriyor.
EL BAB HUZURSUZLUĞU
Peki, tüm bu “olumlu” söylemlere rağmen Suriye Dışişleri Bakanlığı, geçen hafta, BM Genel Sekreterliği ve BM Güvenlik Konseyine Türkiye’yi şikâyet eden iki mektubu neden gönderdi? Aradan 5 ay 2 hafta geçmiş olmasına rağmen tam da bu “olumlu” gelişmeler yaşanırken TSK , El-Bab kapılarına dayandığında Şam’ın; Türkiye’nin askeri müdahalesini yeniden kınaması, TSK’nın El-Bab’taki varlığından rahatsızlık duymasının alamet-i farikası nedir?
Astana görüşmelerinin garantör ülkesi Türkiye’yi muhatap kabul eden, Türkiye’nin destek verdiği muhalif örgütlerle uzlaşmak için masaya oturan Şam’ın tam bu günlerde, “Türkiye’nin ülkemize tecavüzleri, 5 yıldır terörist gruplara; mali, lojistik ve askeri destek yoluyla ve yine yabancı teröristlerin bu ülkeye girişini sağlama ve teröristleri eğitmek için kamp kurma ve teröristleri tedavi etme yollarıyla devam etmektedir” ifadesini kullanmasının esprisi nedir?
İLETİŞİMSİZLİĞİN YARATTIĞI SORUN
Türkiye’nin, salt Suriye muhalefetinin temsilcisi ve sözcüsü olması ve kontrol altına aldığı bölgeleri ÖSO’nun idaresine teslim etmesinin yanı sıra TSK’nın, Fırat’ın batısından Lazkiye'nin kuzeyine kadar olan Suriye-Türkiye hududu boyunca “denetiminde olan başta ÖSO olmak üzere silahlı muhalif örgütler üzerinden Türkiye’nin kontrolü ve nüfuzu altında bir özerk veya bağımsız bölge” arzuladığı kanaati; Halep’te şahit olduğumuz Rus-Türk işbirliğine rağmen, Ankara-Şam arasında dolaysız askeri iletişim ve siyasi ilişkinin halen hâsıl olmaması sebebiyle TSK’nın Suriye’deki varlığına karşı ciddi şüpheler taşıyor.
Şam’da; Ankara’nın, politikalarını ‘bölünme ihtimali olan bir Suriye’ üzerine kurguladığı, Suriye’deki varlığını ‘ABD ile uzlaşmak ve Batı’dan taviz koparmak için “bir şantaj kozu” olarak istismar konusu yaptığı’ inancı mevcut. ABD’nin onay vermesi ve desteklemesi halinde, Büyük Türkiye (Y-Osmanlı) projesi kapsamında; Suriye ve Irak’ın bölünmesine sessiz kalacağı, bir ‘Sünni, Türk-Sünni, Kürt-Sünni Arap Federasyonuna evet diyeceği’ kanaati de tedavülde. Bu sebeplerden mütevellit Şam’ın, Ankara’nın siyasi ve askeri hedefleri ile ilgili kalbi halen mutmain değil. Kıssadan hisse Suriye, Rusya, İran, Irak ve Lübnan, yüksek sesle telaffuz etmeseler de, sessiz diplomasi kulislerinde, mevcut hükümetimize halen güvenmiyor.
SAMİMİ BİR GERÇEK
Ankara’yı; ‘kum fırtınasını bahane ederek, affetse de bedevinin iyi niyetini istismar edip, çadırına önce başını, ardından boynunu, sonra hörgücünü, en nihayet tüm vücuduyla musallat olmak isteyen ve bedeviyi çadırından dışarı atmak isteyen deve’ misali görüyor. Usanmadan tekrarlayalım; Türkiye ve bölgenin selametini sağlayacak, dini-dar ve bölücü projeleri rafa kaldıracak, güvenilir bir partner olduğunu yeniden tesis edecek ve ekonomik sorunlarını çözecek kalıcı formül, Şam’ın kırılan kalbini tamir etmek ve yeniden fethetmek için samimi bir çaba harcamak yeterli olacaktır.