19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Hatay'a 'Sünni' korucu sistemi

Mehmet Yuva

Mehmet Yuva

Gazete Yazarı

A+ A-
‘Sünnikrasi’ zihniyetinin Türkiye’nin eko-politik nizamının “resmi ideolojisi” haline geldiği yönünde güçlü emareler var. Habis mezhep virüsü çuvalını şimdi de en dirayetli yurdumuz Hatay’ın başına geçiriyorlar. Menfur Reyhanlı katliamında şehit olan kardeşlerimize “52 Sünni” denildi. Türkiye’nin bayrağına, toprağına, ordusuna ruhu ve kanı ile bağlı olan Aleviler öcü, yabancı, güvenilmez ve kontrol altında tutulması elzem olan “tehlikeli mahlûklar” olarak telkin ve telaki edildi halen ediliyor. Siyasi iktidarlar devletin karar mekanizmalarından uzak tuttu ve tutuyor. Vergi, askerlik ve ceza ödemede eşit yurttaş kabul etti. Ama iş fırsatı eşitliğinde köle zenci muamelesi gördü ve görüyor.
Hatay’ın muhatap kaldığı tehcir, zorla iskân, sürgün veya güvenlik koridoru için itimat edilebilir “akraba” etnik ve mezhep toplulukların bu bölgeye taşınmasının en önemli sebebi bölgede yaşayan yerli halka duyulan güvensizliktir. Bugün halen devam eden “korku, şüphe ve güvensizlik” politikaların kaynağında, devleti idare eden sınıf, tabaka veya zümrenin şekli şemaili ne olursa olsun, Hatay’ın yerlileri olan, farklı din ve mezheplere tabi Arapların murakabe ve denetim altında tutulması dürtüsü esastır.
ABLUKA STRATEJİSİ
Göçer-Konar veya topraksız Türkmen, Kürt, Çerkez, Afganlı, Laz kardeşlerimizin özellikle “Alevi” veya “Sünni Arap” nüfusunu ihtiva eden köy, kasaba ve ilçelerin “abluka” stratejisine uygun yerleştirildikleri görülecektir. Buna karşılık devlet gelenlere vakıf arazisi, Ormanlık alanlar, hudut bölgesine yakın mekânlar, dağlar, tepeler, Ermenilerden boşalan köy ve mezraları ve bereketli Amik ovasını bonkörce sundu. Onlarca yeni yerleşim birimleri inşa etti. Bu mekânlara “muhtaç” ama güvenilir aileler yerleştirildi. Bu cömert imkânlardan muhtaç yerliler hep uzak tutuldu.
Bu geleneksel “genel güvenlik” dürtüsüne belediye seçimlerini kazanma hırsı eklenince siyasi kaygılar dürtüsü devreye girdi. 2014 yerel seçimleri öncesinde Hatay Büyük Şehir ve Büyük İlçeler yapılanmasına götürüldü. AKP’nin oy alma ihtimali çok zayıf olan Alevilerin ezici çoğunlukta olduğu Samandağ, Defne (eski Harbiye) ve Arsuz Büyük İlçe statüsüne alındı. Köyler Büyük İlçe kapsamında mahalle oldu. Bir belediye idaresi 40 km uzaktaki eski köyden mesul yapıldı.
HATAY'DA SEÇİM OYUNLARI
Hatay vilayeti yeniden cetvelle çizildi. İskenderun’a yürüyüş mesafesinde olan “Alevi” mahalleleri ve köyleri 35-40 km uzaklıkta olan Arsuz’a bağlandı. Onlarca km uzakta olan “Sünni” köyler İskenderun’a dâhil edildi. Antakya kent merkezine on adımlık “Alevi” mahalleri koparıldı ve Defne İlçesine bağlandı. Bu cetvel sayesinde, az oy farkıyla da olsa, AKP İskenderun’u ilk kez kazanma fırsatı yakaladı. Ancak esas hedef olan AKP’den aday olan eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Alevileri Büyük şehir sandığından uzak tutacak formül henüz bulunamadığı için, Hatay Büyük Şehir Belediyesini özellikle “Alevi” oyları sebebiyle alamadı.
Samandağ, Arsuz veya Defne merkezden yönetilen bir belediyenin 40-50 km uzaklıkta olan “eski köy yeni mahalleden” sorumlu olduğunu tasavvur ediniz. İdare ve hizmette yaşanan sıkıntıları tahayyül bile edemezsiniz. Bütün bunların AKP’nin “Alevi’den bana oy gelmez” kaygıları sebebiyle yapıldığı aşikâr. Amma ve lakin bu kaygılar Hatay’da demografik ayrışmadan sonra toplumu mezhepçi kökende bölünmesini sağlamaktadır.
HATAY AHALİSİ YETMEZ Mİ?
Etnik demografik, mezhepçi toplumsal paylaşım cetveline şimdi de güvenlik korucu sistemi eklendi. Suriye ve Türkiye’yi bölmek isteyen devletler ve sahadaki taşeronların Hatay planları, Halep vilayetine bağlı YPG kontrolündeki Afrin İçesinin Hatay’a komşu olması, Amonos dağlarında uzun zamandır mevcut olan ama malum sebeplerle etkili mücadele edilmeyen PKK varlığı sebebiyle devlet hassas Hatay’ın güvenliğini koruma ve tahripkâr projeleri boşa çıkarma amacında olabilir ve olmalıdır.
Hatay’da görev yapan MİT, Emniyet istihbaratı, yerli ve yabancı istihbarat elemanları, istihbarat ile aşna fişne olan Suriyeliler, polis, askeri kışlalar, jandarma kuvvetleri bu güvenlik ve dış mihrakların planlarını boşa çıkartmaya yetmiyor mu? Bayrak, toprak ve millet söz konusu olduğunda şahlanan Hatay ahalisi kafi değil mi? Varsayalım ki kafi değil. Gerçi alınacak birkaç yüz rakama bakıldığında bu sayı ile amaçlanan hizmetin vuku bulmayacağı gayet açık ama varsayalım ki devlet yeni güvenlik korucularına ihtiyaç duydu.
BASİRETİNİZ Mİ BAĞLI?
Peki bunun çözümü Samandağ, Arsuz örneğinde olduğu gibi salt “Sünni Türk” köylerini silahlandırmak ve mali destek sağlamak ne iş? Sünni köylerin yanı başındaki Alevi köylerini es geçip güvenlik korucu sistemi ağı inşa etmek nedir? Suriye hududuna sıfır noktada yer alan “Arap Sünni” ahalinin bolca olduğu Reyhanlı veya Altınözü’ne bu sistemi getirmemek ama yüzlerce km mesafede bulunan bölgelere bu sistemi bina etmenin amacı nedir?
Güvenlik korucu olmak isteyenlerden talep edilen bir şartta şuna haiz olmakmış; “5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 216’ncı maddesinin 1’inci fıkrasında yazılı; halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesim aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme suçlarından mahkûm olmamak” Pratikte, bu maddede yer alan suçun muhtevasına harfiyen uyan bu politikaların sahibi kim? Korucu olanlardan bunu isteyenler bu maddeyi önce kendileri uygun davranmak zorunda değiller mi? Şaka mısınız, Sünnikrasi hastalığından mı mustaripsiniz yoksa Rabbim basiretinizi mi bağladı?