16 Nisan 2024 Salı
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Nilüfer’de 2017: Orhan Kemal

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Son dönemde kimi yerel yönetimlerin kültür-sanat organizasyonlarında ciddi beceriksizlikler ve belirgin ciddiyetsizlikler yaşanırken, Bursa-Nilüfer Belediyesi’nin gerçekten ayrıcalıklı bir çalışmaya ev sahipliği edişine tanık oldum.

Önce Sabahattin Ali, ardından Aziz Nesin, bu yıl da Yaşar Kemal... 2017 ise Orhan Kemal Yılı olacak öğrendiğim kadarıyla.

Nilüfer Belediyesi Kütüphane Müdürlüğü, her yıl edebiyatımızda yapıtları, yaratıcılıkları ve aydın tavırlarıyla derin izler bırakmış, yaşamları bir onur abidesine dönüşmüş isimleri çok yönlü etkinliklerle anıyor, tüm yıl boyunca bu ölümsüz şahsiyetlerin heybetlerine yakışan birikim ve zenginliğe kucak açıyor. 2013’ten bu yana okumalar, atölye çalışmaları, yarışmalar, söyleşiler ve panellerle yazarın eserleri konu edilirken, sergiler, konser, tiyatro ve film gösterimleri de yazarı anlama, anlatma çabasına katkı sağlıyor.

Altını tekrar çizmek istediğim konu, etkinliklerin bir ya da iki güne doldurulmayıp tüm yıla yayılmış olması... Usulen yapıldığı çok belli olan “vur-kaç” taktikli anma etkinliklerinin çok ötesine geçen bir yaklaşımla, titizlikle kotarılmış, uzun soluklu bir programa imza atıyor Nilüfer Belediyesi. Örneğin bu yılki etkinliklerin bayrağı, 26 Şubat’taki seminerde Feridun Andaç’ın “Yaşar Kemal Bir Dil Ustasıdır” başlıklı konuşmasıyla çekilmiş, devamında bir dizi panel ve konferansla ışıltılı bir güzergâh belirlenmişti.

YAŞAR KEMAL KÜRSÜSÜ

Yaşar Kemal etkinlikleri, 16-17 Aralık’ta belediyenin Nâzım Hikmet Kültürevi’nde düzenlenen, toplam yedi oturumdan oluşan sempozyumla sona erdi. Prof. Dr. Hülya Nutku, Işıl Özgentürk, Gürol Tombul, Mehmet Akif Ertaş, Nahit Kayabaşı’yla birlikte konuşmacılarından olduğum ve Türk sinemasının onca filme rağmen neden iyi bir Yaşar Kemal uyarlaması ortaya koyamadığını anlattığım son oturumda bir “düş”ten de söz ettim...

Sinema eğitimi veren fakültelerimizden birinde, Yaşar Kemal edebiyatını yedinci sanata aktarma çalışmaları gerçekleştirecek bir kürsü, hatta enstitü oluşturulması, şimdilik yalnızca düş belki... Ama tıpkı Nâzım Hikmet ve Yılmaz Güney için de sürekli görmemiz gereken bir düş olduğuna hiç kuşkum yok.

Bu düşü canlı tutmamızı sağladıkları için başta Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey olmak üzere emeği geçen herkese, arı gibi çalışıp tüm program boyunca milim aksaklık yaşanmamasını sağlayan pırıl pırıl genç ekibe bir kez daha teşekkür ediyorum.

DOSTOYEVSKİ İDAMIN EŞİĞİNDE

Dostoyevski tam 167 yıl önce bugün, Sibirya’da idam mangasının önüne çıkarılmışken son anda gelen emirle ölümün eşiğinden dönmüş olmak hakkında düşünüyordu. İster, ölümle karşılaşmanın sükûnetini yaşıyordu deyin, isterseniz ölümden bu şekilde kurtulmanın acısını çekiyordu; ölümün en soğuk yüzünü, idam cezasını tüm ruhuyla hissetmişti. “Ölüler Evinden Anılar” romanında ayrıntılı biçimde anlatır bunu.

Victor Hugo’nun okura gerçekten büyük sarsıntılar ve acılar yaşatan romanı “Bir İdam Mahkûmunun Son Günü” ya da Julius Fuçik’in “Darağacından Notlar”ı, Leonid Andreyev’in “Yedi Asılmışların Hikâyesi” ya da Halit Çelenk’in ağlamadan okuyamayacağınız “İdam Gecesi Anıları”... Kieslowski’nin “Öldürme Üzerine Küçük Bir Film”i ya da Lars Von Trier’ın “Karanlıkta Dans”ı...

Cumhurbaşkanı, sık sık karşısına çıkartılan “İdam isteriz!” pankart ve sloganlarına, “Millet isterse olur, benim için hava hoş” şeklinde karşılıklar veriyor. Her seferinde de zihnime bu saydığım romanlar, filmler ve daha onlarcası üşüşüyor.

İdam, insanlığın bulduğu ve giderek vazgeçmekte olduğu en insanlık dışı cezadır. İşkencenin ona, yüze, bine katlanmasıdır. Açık savaş hali koşullarındaki açık vatana ihanet suçları dışında, idama dönüşün yalnızca telaffuz edilmesi bile aklımıza ortaçağ karanlığını getirmelidir.