26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İran usulü sarsıntı: ‘Satıcı’

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

İran sinemasının en ışıltılı temsilcilerinden, hem “en İranlı”, hem de “en evrensel” yönetmen olduğunu söyleyebileceğimiz Asgar Ferhadi, 2011’deki benzersiz “Bir Ayrılık” filmiyle Oscar’a uzanan bir başarı yakalamıştı. Genellikle evli çiftlerin hikâyeleri üzerinden İran toplumunun kılcal damarlarına dalan ama örneğin Bolivyalı ya da Yeni Zelandalı seyirciye de gerçekliğin aynasını tutabilen; gündelik ilişkiler ve olaylardan yola çıkarak toplumsal çelişkilere el atmayı seven Ferhadi, alttan alta gelişen “gerilime” düşkünlüğüyle de tanınıyor.

Cannes’da en iyi senaryo ve en iyi erkek oyuncu ödüllerine uzanan ve bugün sinemalarımızda gösterime giren “Satıcı” (Forushande) bu saydıklarımı, hatta daha fazlasını içeren bir film.

Ferhadi’nin değişmez oyuncusu Shahab Hosseini’nin Taraneh Alidosti’yle birlikte Tahran’da yaşayan karı-kocayı canlandırdığı “Satıcı”, İran filmlerinde pek görmediğimiz tecavüz olgusuna el atmasıyla dikkat çekiyor, suç-ceza ilişkisine getirdiği yorumla unutulmazlık kazanıyor.

Bir deprem sahnesiyle açılıyor film. Oturulamayacak duruma geldiği için evlerini bo-şaltıp yeni bir apartmana taşınan Rana-Emad çifti, hakkında pek iyi şeyler duymayacakları (erkeklerle para karşılığı düşüp kalkan bir kadın!) eski kiracının bıraktığı eşyayı ne yapacağını bilemezken, bir akşam evde kocasını bekleyen Rana, kötü bir olay yaşıyor. Emad’ın işten dönüş saatinde zil çalıyor ve kapıyı açık bırakıp duşa giren genç kadın, ayrıntısını fazla öğrenemediğimiz şekilde saldırıya uğruyor.

Öğretmenlik yapan Emad’ın aynı zamanda karısıyla birlikte Arthur Miller’ın “Satıcının Ölümü” (Death of a Salesman) oyununu sahneye koymaya çalışan bir tiyatrocu olduğunu da belirteyim.

Öykünün devamı bir tür “dedektiflik” süreciyle gelişiyor ve Ferhadi, evlilikten sanata, şüpheden adalete, merhametten intikama, ahlaktan yasalara ve İran kadınlarının durumuna açılan geniş bir yelpazede söyleyebileceği ne varsa söylüyor, beyazperdede çok yalın ama çok güçlü bir İran şiiri yaratıyor.

Arthur Miller, ünlü tiyatro oyununda orta sınıf Amerikan ailesinin iç sorunlarının ekonomik bunalımla katmerlenmesini anlatıyordu. Ferhadi ise orta sınıf İranlıların dünyasının “dış müdahale”yle ne hale gelebileceğini, akıldan çıkmayacak, çok iyi çekilmiş bir final bölümüyle sergiliyor.

İran toplumunda “sarsılan şeyler” üzerine çok şey anlatan “Satıcı”nın yalnızca bu haftanın değil, yılın en iyi filmlerinden biri olduğuna kuşku yok.

KIRMIZIGÜL’ÜN YENİ DENEMESİ

Mahsun Kırmızıgül, yönetmenlik ısrarını “Vezir Parmağı”yla sürdürüyor. Alışılanın aksine gösterime cuma değil çarşamba günü sokulan, Kırmızıgül’ün filmini koruma güdüsü ve “küskünlüğü” nedeniyle sinema basınına önceden gösterim yapılmayan “Vezir Parmağı”, şarkılı - türkülü - danslı bir Osmanlı dönemi hikâyesi anlatma iddiasında.

Savaş nedeniyle erkeksiz kalan bir köyün kadınlarının ille de evlenme isteği İstanbul’daki vezirin kulağına gidince, beş gariban hamal başlarında bir “paşa” olduğu halde bu köye gönderilir. Savaşa gittiklerini zannederken adeta cennete düşmüşlerdir. Adam başına üç dört kadın düşecek şekilde nikâh kıyılır ve “Vezir Parmağı”, Kırmızıgül’ün önceki çalışmaları “Beyaz Melek”, “Güneşi Gördüm”, “New York’ta Beş Minare”, “Mucize” gibi çok şey anlatmak isterken hiçbir şey anlatamayan, üstelik de güldürmek isterken güldürmeyen bir film olup çıkar.

Yeşilçam usulü tarihsel komedilerin bile çok çok gerisinde kalan “Vezir Parmağı”nda, Fethullah Gülen’e ağdalı biçimde övgü düzmüşlüğü bilinen Ali Sürmeli’nin başrollerden birine oturtulması hadi neyse de, bari “himmet parası” gibi mevzulara hiç girilmeseydi.

2010’da “New York’ta Beş Minare”yle Gülen’e saygı duruşunda bulunan Kırmızıgül şimdi ne yapmaya çalışmış, doğrusu pek anlayamadım.