20 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Şimşek çaktığında…

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-
Tam 224 yıl önce bugün… Vatana ihanetten suçlu bulunan Fransa Kralı 16. Louis, hücresinde idam edilmeyi beklemektedir.
Ertesi gün, 21 Ocak 1793’te Paris’teki Devrim Meydanı’nda, yanıtı çoktan verilmiş “Bir yurttaşın yanında bir kral nedir ki?” sorusu bir kez daha yankılanır ve giyotine yatırılan Louis’nin başı sepete düşer.
Bu idam, Fransız Devrimi’nin önderi, tarihin “Satın alınamayan adam”, “Baştan çıkarılamayan adam” sıfatlarını uygun gördüğü Maximilien Robespierre’in, “Yabancı bir düşmanı kovmak için 15 gün yeter ama monarşiyi tasfiye etmek için tam 18 yüzyıl beklemek gerekti!” sözüne vurulmuş bir mühür gibidir.

DEVRİM BİR YARGILAMADIR

Robespierre, 16. Louis’nin ölüm cezasına çarptırılmasıyla ilgili olarak Kurucu Meclis-Konvansiyon’da tarihi bir konuşma yapar. Hedefinde, Kral’ın “adil biçimde” yargılanmasını isteyen Jirondenler ve diğer ılımlılar vardır. Siyasi rakiplerine karşı sert eleştirilerde bulunan Jakoben lidere göre Kral’ın idamı, kamu yararına bir önlemdir, ulusun yazgısının ve özgürlük isteğinin bir sonucudur.
Hukuk ve özgürlük ilişkisinde radikal bir dönüşüme işaret etmektedir bu konuşma. Robespierre, “Yargılamayı düşünüyorsak, niye devrim yaptık? Devrimin kendisi zaten bir yargılamadır. Yargılama süreci, suçluluğu ya da suçsuzluğu belli olmayan insanlar için gereklidir. Kral olması nedeniyle Louis’nin suçu ise yüzyıllardır sabittir” der ve şöyle devam eder:
“16. Louis’ye karşı bir davanın açılmasını önermek bile devrimden kuşku duymaktır. Eğer mahkeme önüne çıkarılırsa, aklanma olasılığı vardır. Aklanırsa da suçsuz çıkabilir pekâlâ. Ama eğer suçsuzsa, devrim nerede kaldı? Eğer gerçekten suçsuzsa, bizler iftiracılardan başka neyiz ki?”
Devrimin hukukunu ve adalet biçimlerini devreye sokar Robespierre:
“Bir Tiran’ın hak ettiği yargı, iktidarının yıkılışıdır. Çarptırılacağı ceza da halkın özgürlüğünün uygun gördüğü cezadır. Halklar, şimşeği çakarlar, yargıları budur onların. Halklar kralları itham etmezler, işlerini bitirirler sadece, hiçe indirirler onları!”
Robespierre, devrim hükümetinin en önemli görevinin iyi yurttaşları korumak, halk düşmanlarını yok etmek olduğunu ileri sürer ve şöyle seslenir: “Yasacılar, adaletli yasalar yapınız!”
“Devrimin Meleği” Saint-Just de benzer görüşlerdedir, hatta daha da ileri gider ve devrimin görevinin yalnızca Kral’ı, vatan hainlerini, halk düşmanlarını silip süpürmekle sınırlanamayacağını; “ilgisizler”i, yani eli kolu bağlı oturup Cumhuriyet için hiçbir şey yapmayanları cezalandırmanın da bir görev olduğunu haykırır.
Adalet yoluyla yönetilemeyenleri silahla yönetmek, zorbaları acımasızca ezmek gerekmektedir. Özgürlük düşmanlarının gösterdiği cüreti, özgürlüğü savunanlar da göstermelidir. Şimşek çakmış ve Fransa Erdem’i üstün kılmak için yıldırı-terör-giyotin dönemine girmiştir.

VARENNES OLAYI
Fransız romancı Catherine Rihoit’in 1982’de yayımlanan “Varennes Gecesi” adlı romanı, aynı yıl İtalyan yönetmen Ettore Scola tarafından sinemaya aktarılır. Roman ve film, 16. Louis ve karısı Kraliçe Marie Antoinette’ın 1791’de hizmetçilerinin kıyafetlerine bürünerek kaçma çabalarını ve yakalanmalarını anlatır. “Varennes Olayı” olarak bilinen o kaçış sırasında Louis ve Antoinette, yanlarındaki hizmetçilerine de kendi kıyafetlerini giydirmişlerdir.
Yakalanışından giyotine gidişine kadar geçen sürede 16. Louis’nin “Bir yurttaşın yanında bir kral nedir ki?” diye düşünüp düşünmediğini bilmiyorum ama daha öncesinde bu soruyu aklına bile getirmediğine eminim.
Shakespeare’in 3. Richard’ı savaş alanında, çaresizlik içinde “Bir at… Bir ata, bütün krallığımı veririm!” diye haykırır.
Krallar kraliçeler de o son anda, gerçekten bir hizmetçi olabilmek için kim bilir neler neler verirler. Ama şimşek çoktan çakmıştır…