18 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Çok acayip hareketler bunlar!

Ufuk Söylemez

Ufuk Söylemez

Eski Yazar

A+ A-

Ülke ekonomide tıkanmış, büyüyemiyor. Dolar-avro 4 TL’yi bulmuş. İstikrarsızlık görüntüsü nedeniyle yabancı sermaye de, kısa vadeli spekülatif sıcak para da artık eskisi gibi gelmiyor, aksine kaçıyor. İşsizlik çift haneye yükselmiş, turizm çok büyük kayıplar yaşıyor. Piyasalar durmuş, krediler donmuş vaziyette. Moody’s ve Standart and Poors’dan sonra FITCH’in de önümüzdeki günlerde Türkiye’ye ilişkin yeni kredi derecelendirme notunu açıklaması bekleniyor.
Ülkede yatırım iklimi bozulmuş, hukuk devletinden uzaklaşılmış. Devletimiz bir yandan terör örgütlerinin eş zamanlı alçakça saldırılarıyla mücadele ederken, öte yandan TSK sınır ötesinde Fırat Kalkanı operasyonunda kahramanca, şehitler ve gaziler verme pahasına büyük bir mücadele veriyor ve savaşıyor. Yani genel tablo en iyimser bir bakışla bile “iç açıçı değil”. Objektif bir bakışla ise, gerginlik-belirsizlik, huzursuzluk ve endişe hakim topluma. Ülke ekonomik krizin kıyısına sürüklenmiş vaziyette.
Hal böyleyken, yani millet can derdindeyken, iktidar ve yandaşları Başkanlık sevdasında, millete Anayasa değişikliği dayatmaya çalışıyor. Böylece Milli Birlik olmamız, milli dayanışma içinde olmamız gereken bu zor günlerde, milletin Başkanlık mücadelesi ile ayrıştırılıp, kamplaştırılıp, daha da kutuplaşmasının önü açılmak isteniyor adeta.
Tam bu sırada, bir takım “aklı evveller”, şapkadan tavşan çıkararak, enflasyonu düşüreceklerini, ekonomiyi düzeltebileceklerini zannederek, yine akla ziyan çok acayip işler yapıyor, sözde nafile önlemle alıyorlar.
Şimdi de enflasyonda gıda harcamalarının endekste %23,68 olan ağırlığını %21,77’ye indirerek, TÜFE- tüketici enflasyonunu önümüzdeki aylarda düşük çıkarmaya gayret ediyorlar.
Mesela, enflasyon hesaplama sepetinden “çikolatayı” çıkarıp yerine “stor perdeyi” koyuyorlar. “Bamyayı” çıkarıp, yerine “derin dondurucuyu” koyuyorlar. Yani çoluk-çocuk çikolatayı daha az yiyormuş, millet bamyayı sevmiyormuş ama “derin dondurucu” ile “stor perde” alıyormuş.
Ört ki ölem derler. Velev ki tüketici tercihleri böyle değişmiş olsa bile, ekonominin bu kırılgan halinde, ekonomi yönetimine ve resmi enflasyon ve milli gelir hesaplama yöntemlerine kuşkuyla bakıldığı bir ortamda, böyle bir işe kalkışmak akıl karı değildir.
Yapılan, milletin çok büyük bir çoğunluğunun tüketim harcamalarının ve eğiliminin tespitinin gerçeklerden uzaklaşmasına sebep olacaktır.
Gelişmiş-zengin ülkelerde hane halkının gıda harcamalarının toplam giderleri içindeki payı, bizim gibi gelişmekte olan ve fakat ne hikmetse bir türlü gelişemeyen ülkelerdeki hane halklarından oransal olarak daha düşüktür. Kişi başına milli geliri yıllık ortalama 50,000 dolar olan birisi ile yıllık geliri ortalama 10,000 doları bile bulamayan birisinin, gıda harcamaları oransal olarak farklıdır ve farklı olacaktır.
Şimdi yapılan değişiklikler, enflasyonun hesaplanmasında gıda ve alkolsüz içeceklerin payını, giyim ve ayakkabının payını, konut-su-elektrik ve gaz giderlerinin payını azaltarak enflasyonun “düşük” görünmesi için adeta özel bir çaba sarfedildiğini gösteriyor.
Bununla belki işsizlik-yoksullukla boğuşan, ekmek ve geçim derdiyle bunalan insanlarımızı geçici olarak oyalayabilirsiniz. Ama dünyanın ekonomi çevrelerine, bankalarına ve yatırımcılarına bunu yutturamazsınız.
AB ülkelerinde gıdanın enflasyon sepetindeki ağırlığı %16-17’dir. Çünkü orada kişi başı ortalama yıllık milli gelir bizim 3-4 katımızdır. Türkiye’de ise, insanlar gelirleri düşük olduğu için, harcamalarının büyük bir bölümünü ister istemez başta gıda olmak üzere temel ihtiyaçları için yapmak zorunda kalıyorlar. Bu da doğal olarak enflasyonu doğrudan etkiliyor.
Şimdi bu gerçeği görmezden gelmek, masa başında, hesaplama yöntemlerini değiştirerek, gıda harcamalarının, giyim ve ayakkabının, konut-su-elektrik-gaz harcamalarının ve haberleşme (telefon vb.) giderlerinin enflasyon hesaplamasındaki ağırlıklarını azaltarak, enflasyonu gerçekte olduğundan ve hissedildiğinden daha düşük göstermek, kimseye ucuz bir ekonomik uyanıklık yapmaktan öte kalıcı bir yarar getirmez, getiremez.
Böyle bir ise kalkışmak, yani enflasyonu olduğundan düşük göstermek için, sepetteki kalemlerin ağırlığını değiştirmek Eurostat standartlarından Türkiye’yi uzaklaştırır.
En önemlisi, maaşları her yıl enflasyona endeksli olarak belirlenen işçi-memur ve emeklilere zarar verir. Milyonlarca dar ve sabit gelirli insanımızın, enflasyon karşısında daha da ezilmesine neden olur.
Yazdık, yine yazıyoruz.
Enflasyon ve milli gelir hesaplama yöntemiyle oynanarak kimseyi kandıramaz ve inandıramazsınız.
Uluslararası finans kuruluşları, para ve döviz piyasaları nezdinde giderek daha fazla güvenilirlik ve itibar sorunu yaşarsınız yapmayın böyle acayip işler…