23 Nisan 2024 Salı
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Tek sesli iyimser söylemlerin arkasındaki çaresizlik!

Uğur Civelek

Uğur Civelek

Eski Yazar

A+ A-

Küresel düzeyde sistemi oluşturan kurumsal yapı kökenli değerlendirme ve raporların tek sesli iyimserliği, daha tedbirli olma zamanının gelmiş olabileceğini düşündürüyor! Bunlardan biri, geride bıraktığımız hafta içinde haber şeklinde basınımızda yer aldı. IMF raporuna göre, Türkiye uyguladığı reformlar ile Mali Şeffaflık Yönetmeliğinin 36 prensibine uyumda ciddi ilerleme sağlamış!
Değerlendirme sonucunu duyunca kafalar doğal olarak karışıyor; bazı sorulara yanıt aramak gerekiyor. Eğer bu değerlendirme bugünün gerçeğini yansıtıyor ise, neden ülkemiz en kırılgan üç ülke arasında anılmaya devam ediyor? Neden, yapısal reform zorlamalarının ardı arkası kesilmiyor? Bu rapor ne zaman hazırlanmış ve Olağanüstü Hal Uygulamaları ile Anayasa değişikliği sonrasını dikkate alıyor mu? Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun finansal istikrarı gözetmeyen ve kredi hacmini artırmayı hedefleyen düzenlemeleri hesaba katıldı mı? Kredi Garanti Fonu uygulamalarının yaratabileceği yan tesirler gözetildi mi?

GÖRÜNÜM İLE GERÇEK FARKLI

Söz konusu rapor, 26 Mayıs-9 Haziran 2015 tarihleri arasında Hazine Müsteşarlığımızın talebi ile Ankara’ya yapılan ziyarette elde edilen verilerle hazırlanmış; Türkiye için Mali Şeffaflık Raporu olarak yayınlanmış. Son 15 senede mali şeffaflık uygulamalarını güçlendirecek kayda değer adımlar atıldığı, mali raporların daha kapsamlı-detaylı ve güvenilir hale geldiği, mali tahminler ve bütçelerin daha performans odaklı ve ileriye dönük hazırlandığı, mali risk yönetiminde oldukça hacimli ilerleme gösterildiği vurgulanmış. Mali Şeffaflık Yönetmeliği Maddelerinin 10 tanesinde temel seviyede ve 13’ünde iyi seviyede imişiz; 6 adedinde ise ileri seviyede olduğumuz saptanmış.
İki yıl öncesinin verileri ile hazırlanmış, görünüm ile gerçekler arasındaki farkı sorgulamayı akıl edememiş, küresel koşullardaki dramatik değişim nedeniyle hiçbir güncelliği kalmamış bu bayat rapor geride bıraktığımız hafta içinde tüketime sunuldu. Beklentilerin bozulmasını ve gelişmelerin kontrolden çıkmasını önlemek amacı ile servis edildi. Çoğunluğun, bu ucubelikleri sorgulamayacağı varsayıldı!

RİSK ALMA ÇILGINLIĞI

Finansal ve ekonomik açıdan, şeffaflık artıyor ise orta vadede kırılganlığın azalması ve kredi notunun yükselmesi beklenir. Tam aksine kırılganlık algıları güçleniyor ve kredi notumuz geriliyor ise şeffaflık ve buna bağlı olarak öngörülebilirlik azalıyor demektir! Sistemi oluşturan kurumsal yapının ve medyanın temsilcileri, neden aklımızla alay etmek ihtiyacı duyuyor?
Yine geride bıraktığımız hafta içinde basına servis edilen başka bir değerlendirme raporu, küresel ölçekte benzer bir renk taşıyordu. Önemli kredi derecelendirme kurumlarından biri, finansal koşulların bir yıl öncesine göre daha iyi durumda olduğunu iddia etmiş; söylemini ise G20 ülkelerindeki ekonomik büyüme beklentisinin yüzde 3’ü aşması ile gerekçelendirmiş. Bu yaklaşım İngiltere’nin AB’den ayrılma kararını ve temelindeki olumsuzlukları, ekonomik sorunlardaki ağırlaşma sebebiyle siyasi zemindeki kaymayı, korumacı eğilimlerdeki güçlenmeyi, faaliyet gelirleri erir iken borçlardaki yükselişi, para otoritelerinin balonlaşma endişeleri nedeniyle rahatsızlığını dikkate almıyor. Bu kafa ile küresel kriz öncesindeki risk alma çılgınlığını da aynı şekilde değerlendirmiş olmaları gerekiyordu!

İPLİĞİ PAZARA ÇIKARMAK

Başka bir deyişle söylemi ile risk alma isteğini desteklemeye ve bu yaklaşımını gizlemeye çalışıyor; sistemik riskin bir yıl öncesinden çok daha yüksek olduğunu, özel çıkarları nedeniyle itiraf edemiyor. Söylemi ile eylemi arasındaki çelişkinin fark edilmeyeceğini, insanlık yerine sisteme hizmetin eleştirilmeyeceğini varsayıyor. Söz konusu kurum son bir yıl içinde kaç ülke ve kurumun kredi notunu yükseltmiş, kaçının ise düşürmüş? Eğer düşürdükleri daha fazla ise, eylemleri söylemini yalanlıyor demektir!
Bu yazıda dikkatinize sunduğumuz iki örneği çoğaltmak, yozlaşmış düzen lehine iyimser teksesliliğin ipliğini pazara çıkarmak mümkün; fakat yerimiz dar olduğu için gerek duymuyoruz. Eğer sorunlar ağırlaşmıyor ve güvensizlik büyümüyor olsa idi, durum böyle olmazdı!