18 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Heykele can veren sanatçı

Yaşar Atan

Yaşar Atan

Eski Yazar

A+ A-

Kıbrıslı genç Pigmalyon ; yaşamını tümden heykelciliğe adamış, genç bir sanatçıydı… Pek çok insanın başına geldiği gibi, onun da uzun süre aşktan yana başı hiç gülmedi… Ve bu konuda ne geldiyse başına, hep hemşehrisi olduğu ve Akdeniz’in köpüklerinden doğan tanrıça Afrodit yüzünden geldi!.. Ve gönül verdiği her kız, güzellik tanrıçası Afrodit’in hışmına uğramış, Amonthonte adındaki bir kadının şımarık kızlarından biriydi! Bunun hep böyle olmasının nedenini, ilk zamanlar Pigmalyon pek anlayamadı. Bunun nedeni de, tanrıların, kendilerine yüz gönül vermeyen ölümlüleri cezalandırdığı gibi bir olgudan pek haberi olmamasıydı…

ÖNÜNE HEP O KIZLAR ÇIKIYORDU!

İşte tanrıça Afrodit; kendisine yüz gönül vermeyen ve tapınağının yanından bile geçmeyen Amonthonte adlı bu kadını cezalandırmıştı. Onun doğurduğu Propoedites denen bütün kızlarını; şımarık ve hoyrat varlıklara dönüştürüyordu… Gene heykeltraşımız Pigmalyon da; tanrıça Afrodit’e yüz vermeyen, onun adına mermerler yontmayan bir sanatçıydı. O yüzden sokaklarda dolaşırken, sanatçımızın karşısına çıkıp da gönlünü kaptırdığı kızların hep o hoyrat Propoedites adlı kızlardan birinin olması boşuna değildi!...

Heykeltraş Pigmalyon; her seferinde karşısına çıkan bu kızlardan öylesine bıkıp usandı ki, artık işliğine kapanıp mermerden, gönlüne uygun örnek bir kadın heykeli yontmaya karar verdi… Uzun süre evinden çıkmadı. Gece gündüz demedi; hep yonta yonta şekillendirdiği mermerle uğraştı. Sonunda kusursuz denebilecek bir gençkız heykeli çıkardı ortaya… Ama Pigmalyon bu kadarla yetinmiyor du. Heykelin orasını burasını sürekli düzeltiyor, elinden gediğince, -belki de ayırdında bile olmaksızın, tanrıça Afrodit’i çileden çıkarırcasına – heykelin en göze batmaz kusurlarını da gidermeye çalışıyordu… Heykeltraşımız heykeliyle öylesine çok ve inceden inceye ilgilendi ki, sonunda başka bir heykel yontmak bile içinden geçmez oldu.

Akdeniz’in köpüklerinden doğan güzellik tanrıçası Afrodit

Daha sonraki günlerde, heykelinde yontulup düzeltilecek taraf bulamayan Pigmalyon, bu kez de ona gerçek ve sınırsız bir tutkuyla bağlanmaya başladı.

HEYKELİNİ HER SABAH GİYDİRİP KUŞATIYORDU...

Ona tanrıçalara yaraşan giysiler, ayaklarına en gözalıcı ve en usta ellerde örülmüş çoraplar, gösterişli ayakkabılar giydiriyordu artık. Haliyle bu durum, tanrıça Afrodit’in de ilgisini çekmeye başladı. Heykeltraş, günboyu heykelinin karşısına geçiyor, canlı bir kadınmış gibi ona diller döküyor; durmadan birşeyler anlatıyordu. Pigmalyon, günlük gereksinimlerini giderme dışında, evinden bile pek çıkmıyordu artık. Hele hele durmadan karşısına arsızca çıkan Propoedites’lerden hiçbirine dönüp bakmıyordu bile…

Yaramaz Eros, heykeltraş Pigmalyon ve aşkla can bulan heykeli.

Birgün penceresinden dışarıya bakarken, Kıbrıs’ta çok uzun süren baharın geldiğinin ayırdına vardı. Her zaman olduğu gibi, baharın gelişiyle birlikte, denizin köpüklerinden can bulan Kıbrıslı tanrıça Afrodit adına düzenlenen şenlikler de başladı. Rengârenk giysilerle donanmış gençkızlar, başları çelenkli delikanlılar, bu bayramı doya doya kutluyorlardı. Haliyle yalnız kalmış, o ana dek aradıklarını bulamamış gençler de, bu şölenlerde beğendikleriyle tanışıyorlardı. Kimileri de, Afrodit’in kutsal tapınağında, gönüllerinden geçen aşk dileklerinin gerçekleşmesi içinü, tanrıçaya yalvarıp yakarıyorlardı.

AFRODİT’İN TAPINAĞINA UĞRADI BİR GÜN...

Yıllardır gece gündüz yonttuğu heykelden başka bir gönüldeş düşünemeyen Pigmalyon, son bir kez yeniden talihini denemek istedi. Bu amaçla şölen coşkuları içindeki gençkızlardan biriyle ilişkiler kurmağa kalkınca, karşısına gene o arsız kızlardan biri çıkıverdi!..

Artık yazgısına ilençler yağdıraraktan evine, heykelinin yanına dönmeye karar verdi heykeltraş Pigmalyon. Ne var ki yolu üstündeki Afrodit’in tapınağının yanından geçerken, aniden durakladı. Tapınak, kendisine uygun eş bulabilmek için dileklerde bulunan gençlerle dolup taşıyordu. “Ben de bu başı gülmemişlerden biri gibi gidip gönlümden geçenleri tanrıça Afrodit’e anlatsam olmaz mı?” diye söylendi kendi kendine ve tapınağa girenlerin arasına karışıverdi!.. Tapınaktaki tanrıça Afrodit’in heykeline bakarak; “Tanrıçam, şimdiye dek sana hiç derdimi açmadımsa da beni bağışla. Beni, heykelime benzeyen bir kızla eşleştir. Dileğimi yerine getirirsen, sana yaraşacak en güzel heykelini yontacağım…” diye söz verdi. Tanrıça Afrodit her ne kadar ölümlülere uyguladığı cezalarda inatçıysa da, heykeltraşın içten yalvarısı karşısında çok duygulandı. Üstelik kendisine yaraşacak en güzel heykeli, yalnızca onun yontabileceğini de bildiği için; düşünde bile görse inanmayacağı bir armağan sunmaya karar verdi sanatçı Pigmalyon’a!….

Pigmalyon tapınaktan çıkıp akşama dek bayramı kutlayan kalabalıklar arasında, içi biraz rahatlamış olarak gezip tozdu….

HEYKELİN MERMER BEDENİ ISINIVERDİ!..

Daha sonra da, gene tek sevgilisi olarak benimsediği heykeliyle oyalanmak üzere, mahzun mahzun, evinin yolunu tuttu... Eve varınca sabah evden çıkmadan önce, rengârenk bayramlık giysilerle donattığı heykelinin yanına gitti doğruca. Her zamanki gibi, halini hatırını sorduktan sonra ona sarıldı. Umutsuzca yanaklarından öptü. Ama aniden heykelin bedeninde, bir kadın sıcaklığının uyandığını duyumsadı; irkildi. Belki yanılmış olabileceğini düşünerek yeniden sarılıp öptü. Bu kez heykelin daha bir ısındığını, canlı canlı titremeye başladığını, kendisine sıkıca sarıldığını gördü. Haliyle şaşırmaktan öte, iliklerine dek ürperdi Pigmalyon!.. Artık heykeliyle aralarında, tanrıça Afrodit’in gönderdiği ve durmadan aşk kıvılcımları saçan yaramaz Eros vardı. O yüzden de heykel, çok geçmeden canlı bir kadın gibi ellenip ayaklandı; dillendi….

Bu aşamadan sonra, kendiliğinden can bulan heykelle Pigmalyon arasında olup bitenler konusunda fazla birşey bilinmiyor. Ama Pigmalyon; mermer damarlarında aşk kanı dolaşmaya başlayan, ete kemiğe dönüşüp can bulan heykeline, Galateya adını verdi… Güzel mi güzel çocukları oldu; hatta çocukların ortancası Pafos, Yuanistan’daki bir kentin isim babası bile oldu!..

Ama Pigmalyon’un tanrıça Afrodit’e en güzel heykelini yapacağı konusunda verdiği sözü tutup tutmadığı da bilinmiyordu. Büyük bir olasılıkla, sözünü tutmaya çalıştıysa da, sevgilisi Galateya!dan daha güzel bir kadın heykeli yontamayacağı kesindi…

Pigmalyon ve çok sevdiği heykeli Galateya.

Ne var ki Pigmalyon’dan sonraki bütün soylu heykeltraşlar; tanrıça Afrodit’te simgeleşen en en güzel kadın ve en yakıcı aşk özlemini dillendiren, sayısız Afrodit heykelleri yonttular hep.

Çünkü ilk ustaları Pigmalyon’un tanrıça Afrodit’e verdiği sözü, onun adına gerçekleştirmek istiyorlardı…(*)

***

(*) Mitolojiyle ilgilenen okurlarımıza aşağıdaki kitapları öneriyoruz:

Heykele can veren sanatçı - Resim : 1 Homeros’un İzinde - Troya’dan Savaş Efsaneleri
Heykele can veren sanatçı - Resim : 2 Akdenizli Tanrılar
Heykele can veren sanatçı - Resim : 3 Küçük Prens

NOT: Bu bölümünde; her onbeş günde bir, pazar günleri, birer mitolojik öykü bulacaksınız... İşte bu hafta ilk öykümüzü veriyoruz. Ve hepinize iyi okumalar, diyoruz..”