29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Balkanlar, Türkiye, Rusya

Yavuz Alogan

Yavuz Alogan

Eski Yazar

Bir düşünce kuruluşunun kapalı toplantısında yetkili ve etkili bir Alman’a sormuşlar: Avrupa’da sizi en fazla kaygılandıran sorun nedir? Alman, hiç duraksamadan, “Batı Balkanlar” demiş ve Türkiye ile Rusya’nın yeni bir kriz çıkaracak şekilde bu bölgeyi karıştırdıklarını söylemiş.
Wall Street Journal’da (24.07.17) yer alan makale böyle başlıyor. Makalenin yazarı Walter Russel Mead, Amerikan jeopolitiği çalışan bir Yale profesörü. Amerikan dış politikasının dünyayı nasıl değiştirdiğini, riskli bir dünyada ABD’nin büyük stratejisinin (Grand Strategy) ne olması gerektiğini anlatan kitapları var. Yani boş adam (!) değil.
Yazarın en kötü senaryosuna göre, Rusya ve Türkiye, Balkanlar, Sırbistan ve Arnavutluk’taki vekil (proxy) güçlerini harekete geçirecekler, böylece ilhak amaçlı vekâlet savaşlarıyla bölge sınırları yeniden çizilecek. Yazar bu en kötü senaryoya fazla ihtimal vermiyor çünkü tarafların farklı etnik grupların iç içe geçtiği bu bölgede ortak bir harita üzerinde mutabakat sağlamalarının zor olduğunu söylüyor. Bununla birlikte, Türkiye ile Rusya’nın Balkanlar’da karışıklık çıkarmak istediklerini ima ediyor. Her iki ülkenin Almanya’ya ve AB’ye birlikte muhalefet ettiklerini; Rusya’nın NATO’dan sadece nefret etmekle kalmadığını, AB’yi de Rusya’nın batıdaki tarihsel büyük güç rolünün önünde bir engel olarak gördüğünü; Türkiye’nin ise artık sadece ismen (in name only) NATO üyesi olduğunu, AB’den uzaklaştığını ve Almanya’ya karşı bir kaldıraç (leverage/etkileme gücü) arayışında olduğunu belirtiyor.
Şu sonuca varıyor: Görece küçük bir risk ve maliyetle Balkanlar’da Avrupa’yı zora sokma (göç, artan suç oranı, radikalleşme vs) kabiliyeti, Rusya ve Türkiye’ye kaçırılmayacak bir fırsat sağlıyor. Makale, ABD’nin topa girip girmeyeceğini sorarak, “Almanya’nın hayatını kolaylaştırma”nın Donald Trump’ın ilgi alanına girmediğini, Atlantikçi Bill Clinton’ın bile Yugoslavya’ya müdahale konusunda iki yıl direndiğini vs anlatarak devam ediyor.
Yugoslavya iç savaşı (1990-1995) Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecine denk geldi. Mart 1999’da NATO uçakları Kosova’yı bombalarken Rusya ağır ekonomik ve toplumsal krizlerle boğuşuyordu. ABD, AB ülkelerinin de yardımıyla bölgeyi dilediği gibi şekillendirdi. Kosova 1999’da Birleşmiş Milletler yönetimine girdi ve 2008’de bağımsızlığını ilan etti. “Balkanlaştırma” tartışmaları yeniden başladı; artık “Kosova modeli”nden söz ediliyordu.
Fakat Putin’in işbirlikçi oligarkları tasfiye etmesi, IMF’yi kovması, yeniden silahlanması, Atlantik saldırılarına askeri olarak direnmeye başlaması ve Doğu Akdeniz’de bir köprü başı tutması, ister istemez Balkanlar’ı da gündeme getirdi. Avrupalılar “Jeopolitik Balkanlara geri döndü” diye feryat etmeye başladılar. Mesela The Guardian’da yer alan “Rusya’nın Balkanlar’ı istikrarsızlaştırması toplantı halindeki AB liderlerine alarm veriyor” başlıklı bir yazıda, AB Dışişleri Komisyonu Başkanı David McAllister şöyle diyor: “Rus etkisinin arttığını görüyoruz, Türk etkisinin arttığını görüyoruz; ABD bir oyuncu, AB (başka) bir oyuncu, dolayısıyla farklı çıkarlar söz konusu” (09.03.17).
Yetmiş iki yıl sonra jeopolitik sanki Anadolu yarımadasına da geri dönüyor. ABD ve Avrupa’nın Türkiye’nin NATO’dan kopmaya başladığını ve Rusya’yla ortak stratejik çıkarları paylaştığını saptaması çok önemli bir gelişme. Bu jeopolitik kaymalar heyelân gibidir, direneni önüne katıp sürükler. Kısmî ve çok parçalı pazarlıkların dinamiğiyle işleri yürütmeye, daha doğrusu idare etmeye alışmış, diplomasi geleneği ve göreneği olmayan AKP iktidarının bu süreci nasıl yöneteceğini göreceğiz.

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları
HDP sorunu 24 Ağustos 2019
Müşterek harekât 17 Ağustos 2019
Yeni bir dünya 06 Ağustos 2019
Üretim devrimi 03 Ağustos 2019
Demokrasi sorunu 30 Temmuz 2019