20 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Türkiye'de grev hakkı var mı?

Engin Ünsal

Engin Ünsal

Eski Yazar

A+ A-

Uzun yıllar bir zor ve şiddet kullanma aracı olarak algılanan grev kavramı toplumların demokratik gelişme sürecine paralel bir gelişme göstererek “mesleki yararların korunmasında” toplumsal bir denge unsuru olarak kabul görmüştür... işçi mücadeleleri sonucu bir hak ve özgürlük konusu olmuş, giderek anayasalara girmiştir. Bu hak anayasalarda yer alsın almasın bugün bütün batı demokrasilerinin benimsediği temel bir hak halini almıştır (Prof.Dr.Fevzi Demir, Sorularla Toplu İş Hukuku, s.351, Türkiye Barolar Birliği Yayını No:99). Grev hakkı temel bir hak olarak anayasamızın 54. ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası'nın 58. maddelerinde düzenlenmiştir. Her ne kadar ILO’nun 87 ve 98 sayılı sözleşmelerinde grev hakkına sözcük olarak değinilmemişse de bu sözleşmelerde ve özellikle 98 sayılı sözleşmede kabul edilmiş olan toplusözleşme hakkının özünde grev hakkının bir yaptırım aracı olarak varlığı her türlü tartışmanın ötesindedir.

AKP KİMDEN YANA?

Çalışma yaşamına ilişkin yasalar güçlü sermaye karşısında güçsüzü korumak için vardır. Hükümetler bu yasaların uygulanmasını denetlerken bu temel kurala uymak zorunda ve bu yasaların amacına aykırı biçimde kullanılmasına engel olmak sorunluluğu altındadır. Uluslararası algı ve ülkemizdeki anayasa ve yasa, grev hakkını çalışanların çalışma koşullarını iyileştirme için bir yaptırım aracı olarak kabul etmişken hiçbir hükümetin bu hakkı yok saymaya ve işçi-işveren arasında kurulmak istenen dengeyi işveren yararına bozmaya hakkı yoktur, haddi de değildir. Hukuki durum ve sosyal adalet anlayışı böyleyken AKP Hükümeti iktidara geldiği 2002 yılından bu yana 942 işyerinde çalışan 56 bini aşkın işçiyi kapsayan 12 grevi erteleme kararı almıştır ve almaya devam edeceğe benzemektedir. Bu demektir ki alınacak her grev kararı ertelenme tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır. Bugüne kadar işbaşına gelmiş hiçbir hükümetin gösteremediği bu yanlı tutumu sergileme başarısını göstermiş ve bu alanda bir Avrupa rekoru kırmış AKP’yi kutlamak gerek. Grev erteleme kararları almak ülkemize demokrasiyi rafa kaldırma sürecini yaşatan AKP’ye çok yakışan bir davranıştır. Aksini düşünmek zaten abesle iştigal olurdu.

EY İŞÇİLER AKP’YE OY VERMEYE DEVAM EDİN!

Siyasette bir deyim var: “Her toplum hak ettiği(layık olduğu) hükümeti bulur.” Gaflet uykusunda olan sendikalarımızın katkısı ile işçilerimizin büyük çoğunlukla, nedeni anlaşılmaz bir biçimde, AKP sevdalısı olduğu ve seçimlerde sürekli olarak AKP’ye oy verdiği bilinmektedir. “AKP işçilerin çoğunlukla desteklediği partidir” demek yanlış olmaz. İşçiler bu desteğin karşılığını alabilmekte midir? Ne gezer! Tam aksine işçilerin kazanılmış hakları AKP’nin hedefindedir. Yasalarda işçiler yararına hiçbir değişiklik yapılmamıştır. İşçilerin örgütlenme, sözleşme yapma haklarında önerilen onlarca iyileştirme isteğine hep boş verilmiştir. Kıdem tazminatı, işe iade dava hakkı kaldırılacak, toplusözleşme yetkisi almak gene siyasi iktidarın takdirinde olacak ve yandaş sendikacılık bereketli topraklarda büyüyen buğday başakları gibi çoğalacaktır. Ne diyelim? İşçilerin yaşadıkları ve yaşayacakları zorluklar kendisinin eseri olacaktır ve bu durum işçiler uyanıncaya kadar devam edecektir.

Not: Basına yansıyan haberlere göre Haziran’daki ILO Genel Kurulu'na gene Türk-İş katılacakmış. Bakanlığın karar değiştirmesinin gerekçesi, “en çok temsil” niteliğiymiş. ILO Anayasası işçi ve işverenleri “en çok temsil kabiliyeti olan kuruluşun -most represantitive organsation-” temsil edeceğini söylemektedir. En çok temsil kabiliyeti en çok üye ile eş değerdedir. Bu deyimden üye sayısı çokluğu değil basında en çok adı geçen kuruluş anlaşılıyorsa o zaman basında en çok adı geçen kuruluş DİSK’tir ve onun gitmesi gerekir. Türk-İş’in adının basında geçme sıklığı, faaliyetlerinin yokluğundan,”eser miktardadır”. Bakanlık gene her zaman ki gibi yanlış karar almıştır.