19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

23 Nisan neden kutlanır?

Atakan Hatipoğlu

Atakan Hatipoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

Milli bayramların nasıl kutlanacağını ya da ölüm yıldönümleri türünden özel günlerin nasıl anılacağını bilmiyoruz. Anıta çelenk koyma, söylene söylene kabak tadı vermiş benzer sözleri tekrarlama, söz konusu olan bir ölüm yıldönümü ise yâd etme, ağlaşma vb. zannediyoruz. Oysa bu tür günler bilanço günleridir. Neden böyle bir kutlama veya anma yaptığımızı (bazen yapmak zorunda kaldığımızı) sorgulama, olayları soyutlayarak toplumsal bilinç haline getirme fırsatlarıdır.

İngilizler 16 Mart günü İstanbul’u işgal ettiler. 11 Nisan’da Meclis’i kapattılar. Yakalayabildikleri mebusları Malta’ya sürdüler. Kurtulabilenler Mustafa Kemal’in çağrısına uyarak büyük güçlükler ve tehlikeler içinde zor bela Ankara’ya gittiler. Büyük Millet Meclisi, Meşrutiyet Meclisi’nin dağıtılmasından 12 gün sonra, 23 Nisan günü 115 mebusun katılımı ile açıldı. Ankara’ya ulaşmanın güçlükleri nedeniyle mebuslar peyderpey gelip yemin ederek göreve başlıyorlardı. Ağustos ayına kadar mebus sayısı 360’a ulaşmıştı. Özellikle işgal İstanbul’undan Ankara’ya yolculuğun meşakkati ve yoldaki işbirlikçi köylere yakalanma tehlikesi konusunda Yunus Nadi’nin Ankara’nın İlk Günleri adlı kitabı okunmalıdır.

Yukarıdaki tarih bilgileri ne işimize yarar? Eğer dostlar alışverişte görsün türünden bir bayram kutlaması yapacaksanız, bunları sıkıcı bir konuşmanın dolgu malzemesi olarak kullanabilirsiniz. Yok, eğer bir siyasal bilanço çıkarmak derdindeyseniz, bu bilgileri yorumlar ve derslere dönüştürürsünüz. Bu gözle baktığınızda yukarıdaki birkaç satırdan bile tarihsel ve toplumsal dersler adeta üzerimize boca olmaktadır. Birkaç örnek soru soralım. Bunlar cevaplarını milletçe bilince çıkarmamız gereken ve her 23 Nisan’da geliştirerek ve yeni kuşaklara aktararak öğrenen toplum haline gelmemize hizmet edecek bazı soru(n)lar olsun.

Bir: İngiliz işgali “geliyorum” demesine rağmen ülkenin siyasal seçkinleri tarafından görülmek istenmemiş ve tedbirsizlikte ısrar edilmiştir. Neden? Her biri koca koca sıfatlara sahip o politikacılar neden burunlarının ucunu bile görememişlerdi? Bugün Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehditler var mıdır? Politikacılar o tehditleri tanımlayabilmekte midir? Yoksa birbirleri ile yürüttükleri kayıkçı kavgalarını ülkenin en önemli ve öncelikli sorunu olarak millete dayatmakta mıdırlar?

İki: Mustafa Kemal’in Meclis-i Mebusan’a seçilmiş olduğu halde güvenlik kaygısı nedeniyle İstanbul’a gitmediği ve Ankara’da yapayalnız bir üç ay geçirdiği bilinir. Hepimiz onun tezlerinin zafer kazandığı 23 Nisan gününe odaklanırız. Oysa büyük davaların önderleri yalnız kalmayı, ortalama bilinç ve beğeniye meydan okuyarak hor görülmeyi göze almadan hiçbir şey yapamazlar. O halde soru: Günümüzde siyaset ortalama bilince meydan okuyanların mı yoksa o bilincin konformizmine kapılmış popülistlerin mi damgasını taşımaktadır? İkincilerin bize vaat edebilecekleri yegâne şey, önlerine değil arkalarına yani bize bakıp durmalarından dolayı iktidar olduklarında da burnumuzu b.ktan çıkarmamaktır çünkü!

Üç: Ülkeyi kurtarmak için kelleyi koltuğa alan ve Ankara’ya ulaşmaya çalışanlara karşı halkın düşman oluşu ne anlama gelmekteydi? Toplumsal bilinç neye bağlı olarak oluşur, nasıl değişir? Siyasal gücün kitlelerin bilincini değiştirmekteki rolü nedir? Toplumu milletleştirme iradesine sahip bir milli devletin olmadığı koşullarda kitleler kendiliğinden milli bilince erişirler mi? Bunun günümüz koşulları ile nasıl bir ilişkisi vardır?

Dört: 23 Nisan Ulusal Egemenlik bayramıdır. Egemenlik iktidarın en üst ve üstün biçimidir. Bölünemez, paylaşılamaz, devredilemez. O halde bir toplumda ulus egemen değilse ne egemendir? Ulusun egemen olduğunu nasıl anlarız? Seçim yapmak yeterli midir? Ulusal egemenliğin mekanizmaları nelerdir? Bu açıdan bugün eksiklerimiz var mı? Küçük Amerika sürecinde bağımsızlığımızdan tavizler verdikçe, ulusal egemenlik kavramını çocuk bayramı kutlamalarının perdesi arkasına gizlemeye mi çalıştık?

Sorular artırılabilir. Önemli olan tarihin olgularına bugünün meselelerini çözmek için bakmaktır. Böyle yaptığınızda tartışmak, çözmek ve toplumun bilincine çıkarmak zorunda olduğunuz sorunların çokluğu karşısında 23 Nisan’ın bir günlük bayram değil, bir ulusal egemenlik haftası olması gerektiğini anlarsınız. Aksi halde ise birkaç tekerleme, üç beş uçan balon, TV ekranının köşesine kondurulmuş bir bayrak ile geçiştirilmesi gereken bir yük olarak görürsünüz.

Not: Bugün saat 14.00’te Ankara’da Birinci Meclis önünde toplanıp Türkiye Liseliler Birliği (TLB) önderliğinde Anıtkabir’e yürüyecek gençlere başarılar diliyorum. Türkiye’nin yüz akı olan Atatürk gençliğine yürekten selam ve sevgiler.