27 Mayıs ve olimpiyatlarda yedi altın madalya
27 Mayıs Devrimi hangi alanda başarılı oldu, bunun tartışılması uzun sürer. Devrim mi, ihtilal mi, darbe mi? Bu konuya da girmeyeceğim.
Bana sorarsanız 27 Mayısçılar en büyük başarıyı güreşte gösterdiler.
Güreşçilerimiz 1960 Roma Olimpiyatları’ndan yedi altın ve iki gümüş madalyayla döndüler. Spor tarihimizde hâlâ aşılamamış, aşılması hiç de olası görünmeyen bu başarıda 27 Mayısçıların olumlu etkisinden söz edebiliriz. Son olimpiyatlardan ne güreşte, ne de onlarca diğer spor dallarında tek bir altın madalya bile kazanamadığımız düşünülürse, sanırım 1960 yılındaki yedi altının önemi daha iyi anlaşılır. Üç kitabım için yaptığım uzun araştırmalardan, röportajlardan sonra şunu rahatlıkla söyleyebilirim: 27 Mayısçılar güreşte liyakati de gözeterek birleştirici siyasetle iyi bir ekip oluşturdular, Türk güreşinin birikiminden yararlandılar, tarihi Roma’nın taş duvarlarında ulusal marşımız tam yedi kez yankılandı. Yaşar Doğu ve Celal Atik'in öğrencileri, İsmet Atlı, Mustafa Dağıstanlı, Hasan Güngör, Mithat Bayrak, Müzahir Sille, Tevfik Kış ve köy enstitülü öğretmen Ahmet Bilek şampiyonluk kürsüsüne çıktılar.
27 Mayısçılar birçok yöneticiyi değiştirdikleri halde Güreş Federasyonu Başkanı Vehbi Emre’yi yerinde bıraktılar. Eğer ihtilal olmasaydı büyük bir olasılıkla Vehbi Emre başkanlıkta kalamayacaktı; ona muhalif olan Yaşar Doğu ekibi başkanlıktan indirme hazırlığı içindeyken ihtilal oldu, Vehbi Emre yerinde kaldı.
27 Mayıs Devrimi’ni hatırlayanlar Suphi Gürsoytrak adını bilirler. Otuz sekiz kişilik Milli Birlik Komitesi üyesi arasında kurmay binbaşı rütbesiyle o da vardı. Sanırım Yassıada’daki idamlara karşı çıkan tek üyeydi.
Suphi Gürsoytrak’ın kardeşi Fethi Gürsoytrak Gazi Eğitim’i bitirmişti, Ulus’ta İkinci Sanat Okulunda beden eğitim öğretmeniydi. Aynı zamanda güreşçiydi, boynundan geçirdiği bir sakatlık yüzünden güreşi bırakmıştı. Vehbi Emre’yi Federasyon Başkanı olarak yerinde tutan 27 Mayısçılar ona yardımcı olarak Suphi Gürsoytrak’ın kardeşi Fethi Gürsoytrak’ı verdiler. Bu seçim bir kayırma gibi görünse de kendisiyle uzun röportajlar yaptığım Fethi Bey sporda belki de çok daha önemli yerlerde görev alabilirdi. O yıllarda beden eğitimi okumuş bir güreşçi, ayrıca Maarif Koleji (TED) mezunu, iyi yabancı dil biliyor.
1960’lı yıllara gelinirken, güreş dünyası da ikiye ayrılmıştı. Ferdiciler-Orhan Babacılar der gibi, Yaşarcılar-Celalciler diye basın iki gruptan söz eder. 27 Mayısçılar bu iki grubu bir araya getirerek, Vehbi Emre, Fethi Gürsoytrak, Yaşar Doğu, Hasan Bozbey ve Seyfi Cenap Berksoy’dan oluşan bir komite kurdular. Fethi Bey, kardeşinden dolayı bu komitede çok etkindi. Başarılı güreşçilere ev verileceğine dair Cemal Gürsel’den söz bile almıştı.
Milli Birlikçilerin seçtiği beş kişilik komite yönetiminde güreşçiler Emirgân Kampı’nda iyi bir hazırlık dönemi geçirdiler, çok uzun tartışmalarla güçlü bir takım seçtiler. Yalnız efsane şampiyonların hikâyesi değil, 27 Mayıs’la biten çok partili dönemin romanı olarak yazdığım Neşter ve Madalya’da, ardından yayımladığım Sessiz Şampiyon’da şampiyonlarımız rakiplerinden önce hangi sıkıntıları, hangi acıları yendiler, önce bunu araştırdım. İnsanımızı, tarihimizi roman kurgusu içinde spor salonlarından göstermeye çalıştım.
Bir olimpiyatta tek bir spor dalında yedi altın, iki gümüş madalya dünyada görülmüş şey değildi. Bu büyük destanın romanı yazılmalıydı, filmi yapılmalıydı. On altı güreşçimizden dokuzu madalyayla dönmüştü. 27 Mayısçılar bunu başardılar ama zaferden sonrasını iyi yönetemediler. Roma’dan dokuz madalyayla dönen şampiyonların hepsini gençliğimde yakından tanıdım, Maltepe’deki salonumuzda onlarla aynı mindere ter döktük, aynı duşlarda yıkandık. Erken bıraktım güreşi. Onların yaşamını içerden görme ve anlatma olanağını buldum.
Şampiyon olamadım ama başta hocam Celal Atik olmak üzere onlardan öğrendiklerimle şampiyonların romancısı oldum, olimpiyatların ve modern güreşin ilk romanlarını yazmak bize kısmet oldu. Son olarak yayımladığım Cumhuriyet Sporunun Zafer Abideleri’yle şampiyonlar dizisi bir üçlemeyle tamamlandı.
Neşter ve Madalya için 27 Mayıs Devrimi’nin romanı bile denebilir. Ankara’da “555K” parolası etrafında yaşanan olayları, devrimci gençlerle çatışan grup içinde yer alanlarla, Menderes’in fedaisi diye bilinen gazinocular kralı Gazi Avşar’ın fedaileriyle, kâtipleriyle, garsonlarıyla ve olayları bastırmaya çalışan subaylarla konuşarak başka bir açıdan yazdım.
Neşter ve Madalya’nın düzeltmeler ve eklemeler yaptığım ikinci baskısı şu günlerde Ötüken Neşriyat tarafından yayımlandı.