17 Nisan 2024 Çarşamba
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

ABD, Avrupa ve Ekonomide Kurtuluş Savaşı: Tehditlere karşı fırsatlar

Fikret Akfırat

Fikret Akfırat

Gazete Yazarı

A+ A-

Ekonomide Kurtuluş Savaşını tartışırken, ABD’nin uluslararası ilişkilerdeki konumunda meydana gelen değişiklikleri değerlendirmek zorunlu. Bunu yapmak, birincisi; Türkiye’nin önünde ne gibi zorunluluklar olduğunu ortaya koymak, ikincisi; bu değişikliklerin ne gibi fırsatlar ortaya çıkardığını anlamak bakımından gerekli.

ABD’nin küresel patronluk iddiasının çöktüğü, son 20 yıldır Atlantik merkezlerinde ve gelişen dünyada tartışılıyor. İki dönem oğul Bush, iki dönem Obama, bir dönem Trump ve son olarak bu yılın başında göreve gelen Biden yönetimlerinin birleştiği tek bir program vardı: ABD’nin gerilemesini durdurmak!

En ayrıksı olan Trump’ı başlı başına değerlendirmek ayrıca gerekli, ancak esas olarak farklı yöntemler ve yaklaşımlarla bu hedefe ulaşmak için işbaşına gelen her yönetim, bir sonrakine bu görevi devretmiş oldu.

BIDEN YÖNETİMİNİN ÜÇ ANA HEDEFİ

20 yılın sonunda, giderek netleşen üç ana hedefin söz konusu olduğu söylenebilir:

1. ABD ile boy ölçüşebilecek askeri teknolojisi olan Rusya ve ekonomide dolar hâkimiyetini tehdit eden Çin’in ortaklığını bozmak.

2. Avrupa’nın, ABD hedeflerinden bağımsız bir güç olmasını engellemek.

3. Gelişen dünya ülkelerinin kendi aralarında yaptıkları bölgesel ekonomik, askeri, teknolojik, siyasal iş birliğini, aynı zamanda Rusya ve Çin ile kurdukları/kuracakları ortaklıkları önlemek.

Peki bu hedeflerle ilgili son bir yıl öncesindeki gelişmeler nasıldı, inceleyelim.

ABD SON 20 YILDIR BÜTÜN SAVAŞLARI KAYBETTİ

ABD’de son olarak seçimler sırasında ülke tarihinde görülmemiş olaylara neden olan iç krizin dış politikadaki başarısızlıklarla da doğrudan ilgisi var. Savaşlardan beslenen ABD ekonomisi bir türlü dikiş tutmuyor. ABD’nin 1991 yılından itibaren dünyada tek süper güç olarak at koşturduğu dönemin en fazla 10 yıl sürdüğünü söyleyebiliriz. 11 Eylül olaylarının ardından Afganistan ve Irak işgalleri, aslında bugünkü çöküşü öteleme çabasının sonuçlarıydı. ABD, yeni bir düzen kurmak için değil, kendi karşısındaki kutupların yükselişini önlemek için bu işgalleri gerçekleştirmişti. Ancak hem Afganistan’da hem de Irak’taki operasyonlarıyla ulaşmak istediği hedefe ulaşamadı. Afganistan’da Taliban ile masaya oturmak zorunda kaldı, en sonunda da Taliban zafer kazandı. Irak’ta ise Avrasya güçlerinin ağırlık kazandığı bir tablo ortaya çıktı.

ABD’nin, Brzezinski’nin önerdiği Rusya’ya karşı Çin, Çin’e karşı Rusya’yı kullanma taktiği de geçen yıllar içinde iflas etti. Aynı şekilde İran’a karşı Türkiye’yi, 2000’den önce de Türkiye’ye karşı Suriye’yi, 2011’den sonra ise Suriye’ye karşı Türkiye’yi kullanma çabaları duvara tosladı. En önemlisi, ABD’nin bütün bu stratejisinin merkezinde olan İkinci İsrail projesi fiyaskoyla sonuçlandı. Irak’ın kuzeyinden Suriye’nin Akdeniz sahiline uzanacak ve oradan Türkiye’nin güneydoğusuna doğru genişletilecek Kukla Devlet hayali, Türkiye’nin askeri kararlılığı ve Batı Asya güçleriyle ittifakı sayesinde çöktü.

Türkiye’nin Atlantik kampından koparak Avrasya’ya yönelmesinde en kilit adım olan Astana süreci dünya çapında dengeleri değiştiren bir etki yarattı. Türkiye’nin ekonomik çıkarları açısından yönelmeye başladığı Rusya ve Çin aynı zamanda ulusal güvenlik çıkarları için de birer müttefik haline geldi. Bu sayede ABD’nin Suriye’yi parçalama operasyonu durduruldu.

‘AVRUPA İLE KISA SÜREN BALAYI’

ABD’nin Rusya’ya ve İran'a yönelik saldırgan politika dayatması, Avrupa ülkelerinde de itirazlara neden oldu. ABD-Avrupa ilişkilerinde İkinci Dünya Savaşından bu yana en ciddi kopuşun, ekonomik ve jeostratejik hedeflerde ayrışmanın olduğu bir dönem yaşanıyor. Bu durum Trump yönetimiyle başlamadı, onun döneminin sona ermesiyle de bitmeyecek. Avrupa ülkeleri liderleri, NATO’yu tartışmaya açtı. Avrupa güvenliği için ayrı bir oluşum uzun süredir gündemde. Joe Biden, transAtlantik ilişkileri onarma hedefiyle Haziran ayında NATO Zirvesi, Ekim ayında da G20 Zirvesi dolayısıyla yaptığı Avrupa ziyaretlerinden, gelişmenin ABD aleyhine olan yönünü değiştirecek somut sonuç elde edemedi. Atlantik yayın organlarında ziyaretlerin “kısa süren balayı” başlıklarıyla değerlendirildiğini de belirtelim.

TEHDİDE KARŞI FIRSATLAR

Türkiye, Doğu Akdeniz’de, Suriye’de, Irak’ta askeri düzlemde ABD kaynaklı tehditlerle boğuşuyor. Bunun yanı sıra Atlantik merkezli ekonomik operasyonlar yoğunlaştırılıyor. Sonuç olarak, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehditler artarken, yeni fırsatların da ortaya çıktığı bir uluslararası ortam oluşmaktadır. Türkiye’nin, komşu ülkelerin yanı sıra, Rusya ve Çin ile aynı zamanda Avrupa ile ilişkilerinde yeni koşullara uygun olarak, ezber bozacak yeni bir stratejiyi uygulaması, Ekonomide Kurtuluş Savaşı için kaçınılmaz hale gelmiştir.