Yandex
10 Şubat 2025 Pazartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

ABD’nin iki ada stratejisi: Kıbrıs ve Grönland

Halil Özsaraç

Halil Özsaraç

Gazete Yazarı

A+ A-

Deniz ticaret yollarının kontrolü ile güç, birbirleri ile bağlantılı konulardır. Başka bir ifade ile, dünya deniz ticaret yolları ağındaki orantısal kontrol payı, bir ­­devletin diğerlerini yağma kabiliyeti anlamına gelebileceği gibi, kendini yağmadan koruma kabiliyeti anlamına da gelir. Bu nedenle, hangi oranlarda sahip çıkılabildiğine bağlı olarak devletlerin gücünü tayin eden dünya deniz ticaret yollarının kendi içinde bir hiyerarşisi vardır. Üretimin olmazsa olmaz koşulu olan uluslararası arz ve talebin en yoğun yaşandığı Eski Dünya coğrafyalarını birbirine bağlayan Avrasya Güney Deniz Ticaret Yolu, yüzyıllardır, bu hiyerarşinin en tepesindedir. Trans-Pasifik, Trans-Atlantik ve kuzey-güney okyanus rotaları ise; Avrasya Güney Deniz Ticaret Yolu’na eklemlenmeye çalışan “ikincil düzey” ulaştırma hatlarıdır.

Kuzey Kutup Dairesi içinde bulunan ve Akdeniz’in 5 katı, Hint Okyanusu’nun da 1/6’sı büyüklüğündeki Arktik Okyanusu’nu kaplayan deniz buzlarının küresel ısınma nedeniyle, yavaş yavaş erimekte olduğu 40 yıl önce keşfedilmişti. Arktik buzlarındaki her 10 yılda yüzde 12,85 oranında gerçekleşen erime, Avrasya’yı, hatta Amerika’yı kuzeyden –buzkıran kullanmadan- katedecek, daha verimli bir deniz ticaret yolunun 2040’larda işlerlik kazanacağını gösterdi. Yüzyıllardır, emperyalist Batı tarafından güneyden, batıdan ve doğudan karaya itildiği için sıcak denizlere kavuşamayan, yani deniz ticaret yolları üzerinde kontrol sağlayamayan Rusya’nın ayağına 2040’lardan itibaren işlek sıcak denizler kendiliğinden gelmiş olacaktır. Anlayacağınız, 20 yıl sonraki Rus deniz jeopolitiği, bugünkü gibi, çaresizlik sarmalı içinde olamayacağından ABD, emperyalist düzenin bozulacağı endişesi içine düşmüştür.

Yakın coğrafyadaki meselelere geniş açılı bakılmamış olması, çoğu uzmanın Arktik Deniz Yolu’nun yeni doğmuş bir jeopolitik bebek olduğunu anlamalarını geciktirdi. İsveç ve Finlandiya’nın son 2 yıl içinde apar topar NATO’ya alınmasının yol açtığı şaşkınlık, dar açılı bakışın bir sonucuydu. Batı’nın bu hamlesini yeterince sorgulamayan Türk Hükûmeti bile, konuyu “terörle mücadele” ekseninde sınırlı bir fırsat penceresi olarak görmeyi tercih etmiştir. Oysa, Arktik dairenin içinde olan bu iki devletin NATO üyeliği, Batı tarafından, Rusya-Ukrayna Savaşı ile bağlantılı gösterilmeye çalışılsa da, aslında ABD’nin yakın gelecekte Avrasya deniz ticaret yolları uğruna yapmak zorunda kalacağı savaş hazırlıklarının önemli bir ayağı idi. İzlanda, Norveç, İsveç ve Finlandiya’nın bir bütün olarak Arktik-Avrupa deniz bağlantısına jeopolitik baskı uygulama kabiliyetinin bulunduğu, oldukça net bir tablodur.

PANAMA, GRÖNLAND VE KANADA AYNI JEOPOLİTİK EKSENDE

ABD’nin 2024 sonuna kadar gün yüzüne çıkmamış Kanada, Grönland ve Panama Kanalı üzerindeki “egemenlik” taleplerini, Trump’ın ABD Başkanlığı görevine başlamadan önce “ağzından kaçırmış olması”, dünya kamuoyunun Arktik’in henüz kartopu olan, ama bir çığa dönüşecek jeopolitik gücünün nelere kadir olduğunu -geç de olsa- fark etmesini sağladı.

Arktik dairenin içindeki Grönland, dünyanın en büyük adasıdır ve Rusya’nın kuzey kıyılarına tam karşıdan bakmaktadır. Kanada’nın, Arktik Okyanusu içinde, yine Rusya’nın kuzey kıyılarına hâkim, irili ufaklı 36 bin 500 adası bulunmaktadır. Panama Kanalı ise, Arktik Okyanusu’nda yaşanacak savaşta, Atlantik veya Pasifik’ten birinin üzerinden diğerine süratli sıklet merkezi oluşturma inisiyatifini ABD’ye tanıyacak en kritik coğrafyadır. Anlayacağınız ABD, savaşa sürüklenmesi kaçınılmaz olan Arktik bölge jeopolitik güç mücadelesinde, zor koşullarda geri adım atma olasılığı bulunan Kanada, Danimarka ve Panama devletleri ile değil; buraları “egemenlik” alanına dönüştürerek inisiyatifi doğrudan kullanmak istemektedir.

ABD’nin iki ada stratejisi: Kıbrıs ve Grönland - Resim : 1
Arktik buzlarındaki her 10 yılda yüzde 12,85 oranında gerçekleşen erime, Avrasya’yı, hatta Amerika’yı kuzeyden -buzkıran kullanmadan- katedecek, daha verimli bir deniz ticaret yolunun 2040’larda işlerlik kazanacağını gösterdi.

20-30 YIL SONRASININ DENİZ TİCARET YOLLARI

Durumu özetlersek;

-Rusya, yüzyıllardır özlemini duyduğu jeopolitik güç fırsatını, değişen küresel iklim şartları sayesinde eline geçirebilecektir.­­­

-ABD’nin Asya-Pasifik’teki müttefik ve ortakları ile çevrelediği Çin’in denize çıkışını artık önleyemeyeceği; hatta, Çin’in deniz ve karadaki tüm Avrasya ticaret yolları için mücadelede avantajlar elde ettiği açıktır.

-Türkiye, Mısır ve İran gibi emperyalizmin oyuncağı olmaktan bunalmış Batı Asya devletleri, jeopolitik güçlerini kullanarak daha fazla denize çıkma eğilimleri sergilemektedirler. Emperyalizmin müdahalelerine rağmen, Batı Asya devletlerinin daralan deniz coğrafyalarından kaynaklanan güçlerini birleştirmeleri, Doğu ve Güney denizlerindeki emperyalist varlığını zora sokabilecek bir senaryodur.

Yukarıdaki özetten de anlaşılacağı üzere; emperyalizmi, endişelendiren tek mesele, Arktik deniz yolu değildir. Günümüzde, Avrasya Güney Deniz Ticaret Yolu’nu, müttefik ve ortaklarının desteğiyle kontrol eden ABD, deniz yolu ve kara bağlantıları üzerindeki arz-talep denklemini kaotik girdiler ile maniple etmektedir. Böylece, kontrol altındaki üretim-pazar denklemi üzerinden Doğu’nun üretim gücü de sömürülmektedir. Daralan su yolları üzerindeki Batı Asya’da yoğunlaşan emperyalist varlık, istikrarsızlıkları tetiklerken; istikrarsızlıklar da emperyalist varlığın nedenini oluşturmaktadır. Anlayacağınız, emperyalist Batı, bugüne kadar, tüm Batı Asya’yı, kurtulması güç bir sarmalın içinde tutmayı başarmıştır. Doğu için âdeta bir aort damarı olan Batı Asya Denzileri üzerindeki bitmek bilmeyen emperyalist müdahaleler, Doğu’nun jeopolitik kalp krizleri geçirmesi anlamına gelmektedir. Bu etki, doğal olarak, Batı Asya’yı, hatta tüm Doğu’yu (ve Güney’i) Batı ile işbirliği anlamına gelebilen denge modellerinden uzaklaşmaya, bilakis Batı’ya karşı birleşmeye zorlamaktadır.

Neticede, Eski Dünya’nın kritik “daralan” su geçitleri (choke points) üzerindeki Batı Asya devletlerinin denize yayılıp güçlerini birleştirme senaryosunu daha fazla önleyemeyeceğini anlayan ABD, bu yol üzerinde, çıkar ortaklığı yapmakta zorlanmadığı İngiltere ve Fransa gibi güvenilir müttefikleri ile birlikte, Batı Asya denizlerinde daha sağlam bir savaş altyapısı kurmanın planlarını yapmaktadır. Son yıllarda, savaş altyapısı bakımında “Güney Kıbrıs”ın dikkatlerden kaçamayacak radikallikte bir değişiklik içine girdiği de görülmektedir. Arktik ile birlikte ABD’yi dünya savaşına zorlayan diğer bir coğrafya olan Batı Asya Denizleri’ni en iyi kontrol edebilecek yer, Kıbrıs’tır.

GÜNEY KIBRIS; ASYA’YI TEHDİT EDEN BİR COĞRAFYA DÖNÜŞMEKTE

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’nin son aylarda NATO üyesi olmak istediğini açıklayarak başta Türkiye olmak üzere, Batı Asya odaklı yeni bir tartışmayı başlatması, ABD’nin NATO komuta yeteneklerini ve harekât altyapısını Kıbrıs’a taşıma hırsından kaynaklanmaktadır. Son zamanlarda, Batı’nın yeniden “Birleşmiş Kıbrıs” önerileri yapması, ABD veya NATO garantörlüğünü teklif etmesi ve Türk askerinin Kıbrıs’ı terk etmesi formülünü dayatmaya başlaması dikkat çekmektedir. Bu nedenle, yumuşak karnımız olan güney kıyılarımıza bakan Kıbrıs’taki durumu da inceleyelim…

Kıbrıs, tarih boyunca, Batı egemenliğinde ise ideal bir saldırı merkezi; Doğu egemenliğinde ise, ideal bir savunma merkezi olmuştur. Saldırı veya savunma amaçlarından birini seçmek zorundaki Kıbrıs coğrafyası, günümüzün yüksek silah menzilleri göz önüne alındığında, yalnızca Süveyş’i değil; işlek Avrasya Güney Deniz Ticaret Yolu üzerindeki diğer düğüm noktalarını (choke point), yani Cebelitarık, Çanakkale, Kerç, Babelmandep, Hürmüz ve hatta Malakka’yı en iyi kontrol edebilecek yerdedir. Neticede, 1960’tan günümüze değin, Kıbrıs’ın güneyi, Doğu’ya saldırı veya boyun eğiyorsa sömürü misyonuna uygun şekilde; büyük ölçekli istihbarat, küçük ölçekli lojistik ve güç aktarım (power projektion) maksatları için Batı’ya hizmet etmiş; Batı Asya’yı havadan gözetleme merkezi olarak kullanılmıştır.

ABD’nin iki ada stratejisi: Kıbrıs ve Grönland - Resim : 2
Güney Kıbrıs’ın askerî altyapısının hızla genişletildiği bu dönemde, ABD’ye ulusal güvenlik önerileri yapan bir Yahudi Enstitüsü olan JINSA, B-61 taktik nükleer bombalar da dâhil olmak üzere İncirlik’teki tüm Amerikan askerî teçhizatı ile Kürecik’teki AN/TPY-2 balistik füze teşhis radarının Kıbrıs’a konuşlandırılması yönünde ABD Hükûmeti’ne baskı yapmaktadır.

2000’li yıllardan itibaren Batı’nın emperyalist devletleri, Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’daki Rus askerî faaliyetlerini gerekçe göstererek Kıbrıs’ın güneyindeki askerî varlığını artırmaya ve askerî altyapısını geliştirmeye başladılar. Doğu Akdeniz’deki Rus deniz kuvveti faaliyetlerinin oldukça cılız kalması üzerine emperyalist Batı, askerî varlığının gerekçesini bu defa, Türkiye ile Yunanistan-GKRY ittifakı arasında tırmanma eğilimine giren deniz yetki alanları tartışmalarından etkilendiği varsayılan Avrupa’nın doğal gaz ihtiyacı ile bağlantılandırdı. ExonMobile, Shell, Total ve Eni gibi Batılı petrol şirketleri, hatta Kogas ve Qatar Petroleum gibi Batı’nın kontrol ettiği Asyalı petrol şirketlerinin Doğu Akdeniz’deki sınırlı sismik arama ve sondaj faaliyetleri, Avrupa’nın doğal gaz gereksinimini karşılamaktan ziyade, Batı’nın bölgedeki askerî varlığına gerekçe oluşturma amacını sergiledi. Açıkçası, Batı’nın enerji-politik karartma sarmalına kapılan Türkiye, son 20 yılda, Doğu Akdeniz politikalarının ağırlığını, yaşamsal Avrasya Güney Deniz Ticaret Yolu’nun güvenliğinden, deniz dibi ekonomik haklarını korumaya doğru kaydırmaya başladı.

Yunanistan ve GKRY de, millî güç unsurlarını aşan siyasi hedeflerine, Batı askerî gücünün kendi topraklarına yığılmasıyla ulaşılabileceklerine ve Türkiye’nin bölgesel güç kapasitesini kırabileceklerine inandırıldılar. Bu devletlerin, ABD ve Fransa ile imzaladıkları, askerî işbirliği antlaşmaları ile çok sayıda Batı devleti ile sıklıkla yapılan ortak tatbikatlar, bu inancın eseridir. Türkiye’nin Batı’yı bile şaşırtacak ölçüde ılımlı politikalara yönelmesi nedeniyle, Doğu Akdeniz’deki enerji-politik istikrarsızlaştırma görüntüsü de zayıflayınca, Batı’nın Kıbrıs’taki artmakta olan askerî varlığının yeni bahanesi, İsrail’e savunma desteği sağlamak ve Suriye, Lübnan ile Filistin’deki istikrarsızlığa tedbir almak olmuştur. Güney Kıbrıs’taki askerî değişimi de mercek altına alalım…

İngiliz egemenliğindeki Ağratur ve Dikelya üslerinden başka, GKRY’deki 31 askerî tesis ile 11 askerî eğitim ve atış alanında emperyalist Batı’nın sınırsız sayıda gemi, uçak, silah ve teçhizatı konuşlandırma, sınırsız sayıda asker bulundurma imtiyazı bulunmaktadır. Emperyalist Batı’nın Güney Kıbrıs’taki Akrotiri ve Andreas Papandreu (Baf) Hava Üsleri ile Larnaka ve Baf sivil havaalanlarındaki Tornado, Eurofighter ve F-35 savaş uçağı; A400M ve C-130 nakliye uçağı; KC-135 yakıt ikmal uçağı; V22 Osprey hava aracı; CH-47 Chinook ve UH-1 helikopteri; Apache, Sikorsky ve Black Hawk taarruz helikopteri barındırma ve bakım hizmeti verme kapasitesi katlanarak artmaya devam etmektedir. Nitekim, Baf Havaalanı’ndaki askerî altyapı çalışmaları, ABD özel kuvvet timleri tarafından korunmaktadır. Alman, Hollandalı ve Fransız özel kuvvet timlerinin de Güney Kıbrıs’taki askerî bölgelere konuşlandırıldıkları bilinmektedir. Andreas Papandreu (Baf) Hava Üssü, İngiliz, Fransız, Alman ve Yunan uçakları ile helikopterlerinin de kullandığı bir hava üssüdür.

Güney Kıbrıs’ın Limasol ve Larnaka Limanları ile Mari (Evangelos Florakis) Deniz Üssü, ABD Donanması’ndan nükleer saldırı denizaltıları, WASP sınıfı amfibi hücum gemileri ile Aerleigh Burge sınıfı muhriplerin lojistik ihtiyaçlarını karşılamak üzere sık uğradıkları limanlara dönüşmüşlerdir. Hâlihazırda, ABD’nin 1. Deniz Seyyar İstihkâm Taburu, Mari (Evangelos Florakis) Deniz Üssü’ne ilave helikopter meydanları ve bakım tesisleri inşasıyla meşguldür. ABD’nin kendi donanmasına uygun hâle getirmeye çalıştığı Mari Deniz Üssü, İngiliz, Fransız, Alman, Kanada, İsveç ve Yunan savaş gemilerinin de kullandığı bir deniz üssü olmuştur. Bu üsse ilaveten, Larnaka ile Limasol arasındaki bir bölgeye Yunan askerî gemilerinin (ve tabii Batılı savaş gemilerinin) konuşlanabilecekleri bir deniz üssünün inşası da planlıdır.

KIBRIS VE GRÖNLAND ASYA’NIN KADERİNİ BELİRLER

Güney Kıbrıs’ın askerî altyapısının hızla genişletildiği bu dönemde, ABD’ye ulusal güvenlik önerileri yapan bir Yahudi Enstitüsü olan JINSA, B-61 taktik nükleer bombalar da dâhil olmak üzere İncirlik’teki tüm Amerikan askerî teçhizatı ile Kürecik’teki AN/TPY-2 balistik füze teşhis radarının Kıbrıs’a konuşlandırılması yönünde ABD Hükûmeti’ne baskı yapmaktadır. Böylesi bir senaryo, Türkiye’nin rızası dışında NATO’dan çıkarılacağına; Güney Kıbrıs’ın da Türkiye’nin güçlü donanmasını etkisiz hâlle getirmek, hatta geliştirilmekte olan kısa ve orta menzilli balistik füzelerimizi imha için kullanılacağına işaret etmektedir.

Sonuç olarak güçlerini birleşmekte gecikirse Batı Asya, Kıbrıs merkezli bir Batı saldırısı ile ezilir; Asya ile güçlerini birleştirmekte gecikirse Rusya, Arktik’te birleşmiş bir güce karşı yalnız başına mücadele etmek zorunda kalır ve yüzyıllardır özlemini çektiği deniz ticaret yolu kontrol yeteneği fırsatını kaçırır; Asya ile güçlerini birleştirmekte yavaş hareket etmeye devam ederse Çin, Batı’nın deniz üzerinden baskılamakta olduğu üretimini zincirlerinden kurtaramaz.

Kıbrıs ve Grönland üzerinden emperyalizmin inşa etmeye çalıştığı yeni küresel deniz ticaret yolları kontrol sistemini, tüm Doğu ve Güney birleşerek durdurmak; hatta Doğu ve Güney’e uygun bir küresel deniz ticaret yolları kontrol sistemini kurmak zorundadır. Anlayacağınız, ABD öncülüğünde Batı’nın birleşerek savaşmayı göze aldığı Kıbrıs ve Grönland, Doğu için Batı’ya terk edilemeyecek coğrafyalardır. Doğu Dünyası, deniz ticaret yollarına sahip çıkmak için birleşmekte gecikmemelidir…

ABD Kıbrıs Dünya NATO